Özgür Dünyaya Yelken Açtım
İnsan insana muhtaç, yük olmasın yeter… Ancak sömürü, tembellik, acındırma gibi özellikleriyle insan başkasının üstüne yük olmakta ısrar ediyor. Ne duygudaş olmak istiyor ne de bencil olmaktan bıkmıyor…
İnsanı motive eden ve yön veren din olgusu ne vermek istiyor o da anlaşılmıyor. İnsan acıyı tattığında hatırladığı, ay gibi güneş gibi onu görmesini bekleyen fiziksel alan gibi… Liman gibi… Kendimizin inşaa ettiği, rahatlattığı sanki beşinci boyut gibi… İşlediğimiz günahlara ve tövbelere boşalma yeri gibi, şarj aleti gibi… Yaşama yeniden, yeniden döndürüyor.
Ne içki ne sigara ne de uyuşturucu din kadar tesirli değil. Uyutuyor işte, uyandığında ise değişmeyen bir dünyaya yeniden merhaba dedirtiyor, yüz yıkandığında… Aranılan tutku, heyecan ve yaşama isteği, insanlara parayla satın alınmayan bir olgu olduğunu öğretiyor ama yine de dinden, esas kurtuluştan uzaklaşacak ne kadar oyuncak varsa oynamaya ve aldanmaya da itiyor.
Peki, ne istiyoruz bu dünyadan ki… Evler, saraylar, paralar, aşklar, günahla dolu tercihler mi? Bütün bunlara ulaştığımızda, ulaşılamayacak doyum olmadığında zirvenin tepesinden aşağıya baktığımızda kocaman uçurumu görüyoruz. Birdenbire dengemizi kaybedip, öyle hızlı düşüyoruz ki…Bütün yaşadıklarımız ölüyor. Ayağa kalktığımızda yeniden başlamaya mecal kalmıyor, en azından yaşlandığımızı görüyoruz. Hastalıklar anlatmasa da aynalar acımasızca bunu söylüyor. Tepenin tepesi yok, arzın daha büyüğü de… Bunu anlamak için ömür tüketiyor insan. Her şeye kavuştuğunda, doyumsuzluğa vardığında, varlık değil yokluğu görüyor.
Zirvede yokluk bekliyor insanı. Bunu anlamak için bir ömür harcayan insan ne kadar zavallı görünüyor. Artık tövbe de etse, dine de sığınsa onları da anlamıyor. Geçmiş ölmüş, geleceği inşaa etmek için ömür yok… Çünkü yokluğun zirvesine ulaşılmıştır. Dünya işte insanı öylesi meşgul ediyor. Başlangıçta ara sıra sığındığı din ve limanını unutuveriyor yokluğa varma azgınlığı ile…
Bunları ne kadar yazıp çizsek, öğüt versek… Hani derler ya beşinde neyse ellisinde de odur insan, bildiğini okuyor… Herkes acısını kendi çekiyor, aktığı bir nehrin üzerine ve gün gün renk değiştirip çağlayan gibi düşüyor yere… Çığlıklarını kimse duymuyor.
Doyumsuz zirveleri aramayın. Hiç bir şeye sahiplenmeyin. Her şey emanet ve şekil değiştiriyor yani ölüyor.Başınız yukarıda zirvelere özenerek, kimi zaman kibir içinde gezmeyin. Kimseden farkımız yok, kendi üzerimize düşeni yapmalıyız. Kader çabaya bağlanmış, günaha değil…Yokluğu gördüğümüzde başkalarıda bizi artık göremeyecek. Başkaları için yaşamak yerine, kendi hünerlerimizi hiç çekinmeden sergilediğimiz, dinsel uyarlara demir bağladığımız limanda ki gemimize sahip çıkalım. O gemiye kim gelir ya da gelmez uğraşmayalım. Kimsenin ne övgüsüne ne alkışına ihtiyacımız olmadığını bilerek, kendimizi denizin dalgalarına bırakalım, ölmeden ölmeye ulaşarak o limandan yelken açalım… Ne istediğimizi biliyorsak ve kalıcıysa, o karası gözükmeyen yolculukta, martı aramaya artık gerek görmeyiz. Keşfin ancak kendi içimizde aranması gerektiğini var sayarız.
Özgür dünya içimizde ve kalbe giden yolculukta… O kalpte yalnızca bir aşk var… O da Allahtır!
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Huzur.
İçten bir gülümsenin eşliğinde şükür dolu iken yüreğim.
Ahvalim sanırım uyumsuz mizacımla dünyevi nimetlerle çok da içli dışlı olmadığım gerçeği.
Uzamında hayal kırıklığı mı?
Kısmen, ağabeyim.
Para mı beni benden uzak kılan bu anlamda ahmak addedilen seçimlerimle gerisin geri kaçtığım belki hayat belki iş dünyası belki de acımasızlıktan uzak kalmak adına lakin gelip illa ki buluyorlar da sizi yani bir diğer açılımla hayattan kaçmak nereye kadar?
Uzun bir muhteviyat lakin işgal etmeyeceğim gereksiz söylemlerle...
Gelin görün ki maneviyatın açılımında hele ki Allah dostlarım da yanımda iken ben nasıl şükretmem güzel Rabbime?
Kalemimin hissiyatı ile buluştuğum insan izlekleri ve her biri adeta bir çiçek misali güzellikleri nakşeden.
Dünya.
Sunumu.
Maddiyat.
Eğlence başlığında neye denk düşüyorsa iştigal edilen.
Ama en başta huzur elbet inancın ışığı ve ailemizin sevdiklerimizin varlığı adına dualarımızı eksik etmediğimiz ve de...
Allah günümüzü aratmasın derken şükür duygusu ile dolu dolu ve nice acı eşlik ederken sabrı katık ettiğimiz.
Çok değerli ağabeyim...
O kalpte yalnızca bir aşk var… O da Allahtır!
Elbette özeti tüm hayatın nihayetinde kendimizi keşfedip Rabbimizle bütünleştiğimiz ve her daim güzel isimlerini zikrettiğimiz....
Selam ve dua ile.
Ne güzel ne güzeldi yazınız.
Allah razı olsun ağabeyim