- 758 Okunma
- 10 Yorum
- 4 Beğeni
Zaman tüneli
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geçenlerde elime otuz yıl öncesine ait bir fotoğraf karesi geçti. Çeyrek asır öncesine ait bir hatıra elime geçince, ister istemez farklı duygulara büründüm. Bir yanda hüzün dalgaları sol yanıma çarparken diğer yanım tarifi doyumsuz şekilde kıpır kıpırdı.
Çeyrek asır öncesinden kalan bu fotoğraf karesinde yanlış hatırlamıyorsam yedi sekiz yaşlarındaydım. Anlaşılacağı üzere çocukluk yıllarım...
Öyle hayıflandım ki sormayın! Sanki oturduğum yerden kalkamayacak gibiydim. İçinde bulunduğumuz çağ beni dar boğaza sürüklediğinde nedense zaman tüneline bir yolculuk yapıyorum. O güzel günlerden dünyaya yeniden geliyormuş gibi yapmak istiyorum. Bir yanda dedemin yapmış olduğu muhteşem ahşap ev diğer yanda Sarı Minibüs’ten anneme yapmış olduğum ilk veda aklıma geliyor. İnsanoğlu hep geleceği hayalini kurarken ben geçmişi yeniden yaşamanın hayalini kuruyorum hem de olmayacağını bilerek.
Hayal kurmanının sınırının olmadığını yedi yaşında öğrendim. Belki yedi yaşından öncede hayal kuruyordum ama sanki dünyaya yedi yaşımda gözlerimi açtım. Yedi yaşımdan önceki günler bir kaç silik an dışında yok gibi...
Şehrin gürültüsüne otuz kilometre uzaklıktaydı dedemin köyü. Dedemin İki katlı ahşap evi, muhteşem bir bahçenin tam ortasına yapılmıştı. Evin alt tarafında annemin hobi bahçesi, arka tarafında annemin ahırı ve kümesi, evin önünde sayısız türlü türlü meyve ağaçları, ve biz çocuklar için evin üst tarafında çimenlik. Doğayla iç içe doğa harikası bir yer.... Düşünebiliyor musunuz bir çocuk için meyve bahçeleri ve çimenliğin yan yana geldiğini. Ben düşünmekten ötesini çok uzun zaman önce yaşadım. Sayısını ve çeşidini bilmediğim meyve çeşitlerinin tadını bir bir dalında koparırken tadını aldım diğer yanda da o çimlerde sabahtan akşama kadar kurduğumuz oyun çeşitlerinin sayısını bugün hatırlayamıyorum.
Dedemin ahşap evi bizim için sıradan bir evden fazlasıydı. Evin içinde dedeme ait bir köşe vardı. Hep orada otururdu. Oraya ondan başkası oturmazdı. Orası dedemin mavi penceresinin önüydü. Dedem, kah bir bahar sabahı eriklerin beyaz örtüye bürünüşünü, kah sonbahar sabahlarında bahçedeki sarıya dönüşmüş sarı deniz örtüsünü, ya da bir kuş günü kuşların rızık peşinde koşmasını mavi penceresinin önünden ulu bir çınar gibi seyredip dururdu. Dedemin o pencerenin önündeki varlığı bize güç katardı. Ve biz o gücü iliklerimize kadar hissederdik.
O yıllar dokusu doğallığı bozulmamış yıllardı. Ben ve kardeşim sabahın şafağında o yılın ilk ürününü almak için birbirimizle yarışırdık. Akşamdan anneme tembih üzerine tembihte bulunur " ne olur bizi de kaldır" cümlesini dilimizde pelesenk oluncaya kadar söyler dururduk. O yıllarda yaşayanlar hatırlayacaktır. Koleksiyon işi moda olup herkesin kendine göre bir koleksiyonu olurdu. Bilye, pul, gazoz kapağı.... Ben ve kardeşimin koleksiyonu her yıl olduğu gibi hasat mevsimi başlangıcında yaptığımız ceviz koleksiyonu ile olurdu. Her yıl bir sayı belirlerdik arkadaşlarımızla. Kim o sayıya ilk ulaşırsa koleksiyon işini o kazanmış olurdu. Dolayasıyla belirlediğimiz sayıya ulaşıncaya kadar her sabah kalkar cevizlerin altında bir iki derken toplayabildiğimiz kadar cevizleri toplar tavan arasında kuruturduk. Sayasını şimdi tam hatırlamamakla birlikte iki yüz ve üzerinde topladığımız cevizleri arkadaşlarla bir araya gelip sergilerdik. Saatlerce ceviz muhabbeti yaptığımızı hatırlıyorum. Hem iri cevizleri hem de fazla cevizi koleksiyonunda bulunduran hasat mevsiminin kazananı olurdu. Doğrusunu söylemek gerekirse o yıllarda akranlarıma hava atmışlığım çoktur. Çünkü ben ve kardeşim o yıllarda ceviz koleksiyon işini iyi yapardık.
Eskiler mi çok kıymet bilirdi yoksa yeniler mi çok vefasız bilemiyorum. Kış soğuklarına dayanamadığı için dedemin de rızası alınarak o güzelim evden doksanlı yıllara adım attığımız ilk günlerde büyük bir heyecanla babamın yeni yaptırmış olduğu eve taşınmıştık. Öyle böyle heyecan değildi yaşadığımız heyecan. Yeniyi herkes her zaman coşkun seller gibi karşılar. Bir de eskiler var. Eskimek... Eskimek istemeyen duygular...
Yeni evimize taşındığımız o geceyi hatırlıyorum da dedemin o eski evinden sanki hüzün ağıtları yükseliyordu. Gecenin biri ikisine kadar bizler yeni evimizde şen şakrak şarkılarımızı yükseltirken diğer evimizden de gürültüler yükseliyordu. O gürültüleri yatıncaya kadar çok önemsememiştik ama yattıktan sonra gürültüler o kadar çok çoğalmıştı ki bir türlü anlam kuramamıştık. Hırsız, ursuz soru işaretleriyle büyüklerimiz bir birbiriyle konuşurken babamın gecenin ayazında dedemin evini baştan sonra ziyaretinden sonra seslerin kesildiğine büyük küçük herkes şahitlik etmişti. Hayret etmiştik hem de çok hayret. Binaların da dili varmış, binaların da ruhu varmış. Belki dedemin ahşap evi, o gece son kez bizimle konuşarak babamın ziyaretinden sonra rahat bir şekilde ruhunu teslim etmesi gereken yere teslim etmiştir.
Zaman su gibi akıp geçti hayatımdan. Masumiyet fanusundan çıkalı çok oldu. Her şey iyi olur umuduyla gökdelenlere çıktım lakin kötüyü defedip iyiye ulaşamadım. Zaman tünelinin başındaki hayat hikayeme sarılıp geçmişle gelecek arası köprüler kurmak istiyorum. Yedi yaşıma gidip sevgiyle ekilen tohumlara dedemin penceresinden dokunmak istiyorum. O günlerde olduğu gibi çiçekler, böcekler, son baharın sesi, hasat mevsimlerinin bereketi ve sonrasındaki sarı sarı dinginlik. Güz sarısı gün sarısı ve toprağın verdiklerinden sonrası rahatlama hissi....
Gelir mi?
YORUMLAR
Güne yakışan çok keyifli bir yazıydı tebrik ederim Serkan Bey. Sanırım bu güzel yazı, okuyan hemen herkesi çocukluk yıllarındaki anılarına götürmüştür. Hafızamızda yer eden o güzelliklere yaşamın doğal döngüsü gereği yeniden dönmek pek mümkün olmayacak belki ama yaşadığımız dönemin güzellikleri ile yetinmeye çalışmamız bize iyi gelecektir diye düşünüyorum.
Kaleminize gönlünüze sağlık
Saygı ve sevgilerimle
Serkan BOL
Saygılarımla iyi geceler...
Yeni günden memnun olmayınca arıyor insan eskiyi sanırım.
Geçmişe yolculuk ettim sayenizde,kendi geçmişime.Düşünmek bile iyi geldi. O huzuru ve rahatı bulamayacağımı bilsem de gelecekte yaşamış olmak şanstı diyorum,avunuyorum.En azından ölüp giderken gözümün önünden o anılar geçecek ya o anda da huzur verir bence günleri geri getiremeyecek olsam da.☺
Teşekkürler samimi paylaşım için ve tebrikler güne düşmesinden ötürü
Saygılar
Serkan BOL
Saygılarımla...
Kalemine sağlık üstad. Bizim de geçmişimizde bir ağlayan evimiz var. Zaman zaman anımsar, o günleri anarız.
Evet biz çocuklar için güzel ama büyükler için zor yıllardı. Çünkü ısıtamıyorduk.
Saygı ile kalın.
Serkan BOL
Her şeye rağmen eski günleri arıyoruz zor günler olsada.
Saygı ve selamlarımla...
Özlenecek bir geçmişim olmadığını düşünürüm hep ama yine de her şey şimdikinden daha iyiymiş sanki benim için...
Geçmiş özleminiz, hemen her yazınızda elle tutulacak kadar somut bir hüzne dönüşüyor adeta. Okuyan da iliklerine kadar hissediyor inanın.
Anlatımıyla ve içtenliğiyle, bulunduğu yeri hak ediyor. Kutluyorum...
Serkan BOL
Evet geçmişe dair özlemim çoktur. Özellikle çocukluk dönemime.
Değerli yorumunuz ile onur verdiniz. Çok teşekkür ederim Eflatun Hanım!
Saygı ve selamlarımla...
Yok kardeş O gelmez.
Siz ona gideceksiniz. İki dakika beraber gezelim mi sizinle. Dedenizin elinden tutun ve yürüyün. Kasabaya yada çarşıya gidin yeniden. Ve sürekli dedenizi seyredin. Şimdi geri dönün ve aynı hassasiyetle dedenizi seyredin. Yolda gördüğü herkese selam verdi değil mi. Bakkala girdiğinde hal hatır sorup, sonra ihtiyacını söyledi,sonrada sanki parasını vermemiş gibi gözleri ışıl ışıl minnet dolu çıktı dükkandan.Evet ya gördüğü çocuğa şaka yaptı, hiç kimseyi es geçmedi , ya tebessümle başını eğerek yada seslenerek selam verdi herkese. Yola düşmüş şişeyi Oğul şunu da kaldır birine zarar vermesin dedi. Vesaire vesaire.
Şimdi kendine sor. İyi mi yok oldu, iyilik mi.
Tabii ki, iyi olan yok oldu. iyilik ise büyüdü. İyilik etmeyen adam bile değil bizim nazarımızda. Oysa iyi olanlar, eskiyi özlemez. Keşke genç olsaydım der. Şu andir ayaklarım niye ağırıyorki der. Yaşlandık artık sözünde bile kendisi için duyduğu endişe yoktur. Ya sevdiklerinin hasreti vardır ya kimseye artık iyi olduğunu ıspatlayacak gücü yoktur. Çünkü onlar hayatı yardım etmek biliyordu.
Yol açık. Çıkan yok . Çıkanda yoldan çıkıyor, yola çıktım diyerek.
İyi gün, iyi ömür diledim.
Serkan BOL
Evet dedemle sizin söylediğiniz gibi o döneme gidip çarşı pazar gezmesi yaptım. Herkesle bir muhabbet var ki sormayın gitsin.
Çok üzülerek cevabınıza sizin belirttiğiniz üzere iyi yok oldu. Gerisini çoğaltabiliriz.
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Saygı ve selamlarımla...
bizim nesil için hasret, ızdırap ve hüzün cam gibi ayna gibi her an hafızalarda depremlere uğrar...
bu teknoloji, bu görüntü bilimleri neticesinde yaşarsak bizim ihtiyarlıklar çok berbat olacak...eğer ihtiyarlığa veya ne bileyim 65 üstüne erersek (ki ben 10-15 yıla) sosyal felaketler ve toplu intiharlar bekliyorum dünya toplumlarından...
fazla da çıkarım yapmak istemiyorum hocam..
ne denir ki...
geri gelir mi zaman?? belki hani diyorum bir teknolojik yenilik ve düşünsel felsefik yeni bir düşünce inanç belki diyorum bu ifrit öncelik ve sonralıktan kurtarur bizi..
sevgi sağlık ve kalanında bir demet huzurla.
esen kalınız
Serkan BOL
Zamanın geri gelmesi bir dilek. Artık bu teknolojik bir yenilikle mi olur yoksa insanın özüne dönmekle mi bilemiyorum.
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Huzur saygı ve selamlarımla...
Serkan bey, o kadar bendi ki hikaye...bir an dedemlerle olan günler geldi aklıma.En sevdiğim hikaye türü...harika anlatmışsınız..... Tebrikler
Aziz Remzi tarafından 4/17/2020 1:20:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serkan BOL
Saygılarımla...
Ne güzeldi o geçmişte yaşananlar insan nasıl özlem duyuyor hem de nasıl. Hayat da çok doğaldı insanlarda... biz de soba lı evlerde oturduk ama o soba lı evler şimdi oturduğumuz kalorifer li evlerden inan daha sıcaktı çünkü yüreğimiz ile ısınırdı. Kutlarım
Serkan BOL
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Gün ışıyınca dökülürdük sokağa
Toza toprağa karışırdık.
Bir taze soğan, bir parça ekmek
Mutluyduk
Bitmeyen bir şey gibiydi çocukluk...
Çocukluğumuzun o eşsiz güzelliliği iyi ki hafızalarımıza yer etmiş..Zaman zaman köprüleri kurup kaçtığımız çok oluyor çünkü.Bizi bu dört duvar arasından bir tek o çekip kurtarıyor. Yazınızı okuyunca misketlerim geldi aklıma.. Bir torba misketlerim vardı benim. Koca gün erkek çocuğu gibi misketlerle oynar, top peşinde koştururdum.. Hey gidi günler hey... :) Ömrümün en güzel günleriymiş...
Dedem şiirinin hikayesi Zaman Tünelinde layıkıyla yerini almış ve çok güzel bir paylaşım çıkmış ortaya..
Yüreğinize sağlık Serkan Bey.
Saygı ve selamlarımla...
Serkan BOL
Saygılarımla...