- 593 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
HOŞGÖRÜ
HOŞGÖRÜ
Farklılık bize, hepimize doğumdan verilmiş bir hediyedir. Kimsenin doğuştan ırkını, dilini, dinini, milliyetini, derisinin rengini v.b. seçme imkanı yoktur. Bundan dolayı bizden farklı olan herkese, yani dili, dini, etnitisesi, ırkı, kültürü farklı olan herkese saygı göstermek, onların dilini, kültürünü yaşatmasına olanaklar hazırlayarak onlara yardımcı olmak gerekir. Bu insani bir görevdir. İnsanların dilinin, dininin, kültürünün, düşüncesinin farklı olması dezavantaj değil, aksine önemli bir avantajdır, Bu avantajın değerinin bilinmesi ve iyi değerlendirilmesi gerekir. Hepimizin hem başkasından öğreneceği, hem de başkasına öğreteceği çok şeyler, bilgi, beceri ve alışkanlıklar vardır. Her insanda, her toplumda hem iyi, hem de kötü alışkanlıklar vardır. Bizim başkalarından kötü alışkanlıkları öğrenmemiz ve uygulamamız, yaşatmamız gerekmez. Farklı kültürlerin birbirinden etkilenmesi bireysel yaşamı ve toplumsal yaşamı olumlu yönde etkiler, toplumların gücüne güç katar. Kısacası farklılık bir zenginliktir. Bu zenginliğin kıymeti iyi bilinmelidir.
Türkiye otuzdan fazla etnisitenin bir arada yaşadığı bir kültürler mozaiğidir. Farklı kültürlerin bir arada yaşamasının en önemli şartı hoşgörüdür. Halklar birbirlerine hoşgörülü oldukları ölçüde karşılıklı güven gelişir ve bağlamda omuz omuza verek ülkenin gelişmesine ve kalkınmasına, muasır medeniyetler düzeyine ulaşmasına çalışırlar ve bu çabaları ölçüsünde başarılı olurlar. Hoşgörü iyi bir yaşamın ve yaşanılası bir dünyanın anahtarıdır. Bu anahtarı doğru zamanda, doğru zeminde kullanmak gerekir. İnsanlar hoşgörüyü hayatları boyunca yaşam içerisinde aileden başlayarak yaşadıkları çevreye ve kültüre, aldıkları eğitime bağlı olarak geliştirirler. Hoşgörü çocuk yaşlarda aileden, anne, baba ve yakın çevreden öğrenilir. Bu anlamda anne, babalar daha küçük yaşta çocuklarına dili, dini, cinsiyeti, milliyeti, ırkı ne olursa olsun herkesin eşit olduğu, aynı değerde olduğu kavratılmalıdır. Okullarda bütün insanların eşit olduğu, hiçbir halkın başka bir halktan üstün olmadığı kavratılmalıdır. Herkesin kendi kültürü, tarihi, milliyeti, bayrağı, ülkesi en iyidir. Çocuklarımıza daha çocuk yaşlarda kimsenin dilinden, sosyal sınıfından, inancından, kültüründen, yaşam biçiminden v.b. dolayı hor görmemesi gerektiğini öğretmeliyiz. Çocuklarımıza başkasına değer vermeyi, onlara saygı göstermeyi öğrettiğimiz ölçüde dünya güzelleşir ve yaşam anlam kazanır. Aksi halde etrafa düşmanlık tohumları ekilir ve dünya, dolayısıyla yaşam çekilmez bir hal alır. Hoşgörülü olduğumuz ölçüde birbirimizi anlayabilir, birbirimize saygı gösterebiliriz. Hoşgörü bizim kendimizle barışık yaşamamıza neden olur. Bize barış, huzur verir, zenginliğimize zenginlik katar.
Dünya çok kocamandır. Bu dünyada hepimize yer vardır. Dünya hoşgörü olmadan, raşizimle, kafatasçılıkla,ırkçılıkla yaşatılamaz, ama hoşgörüyle bu dünyayı daha yaşanılası hale getirmek, dünyayı güzelleştirmek ve ileri götürmek mümkündür. İnanıyorum ki dünya hoşgörülü insanların sayesinde ayakta duruyor ve durmaya devam edecek. Bugün eğer dünya yıkılmıyorsa bunu hoşgörülü insanlara borçluyuz. Dünya kendiliğinden ileri gitmez ve yaşanılacak hale gelmez. Bu anlamda hepimizin yapacağı bir şeyler vardır. Yalnız güzel sözlerle hoşgörü olmaz, bunu davranışlarımıza yansıtmalıyız. Herkesin düşüncelerini, inancını şiddete başvurmadan sözlü veya yazılı olarak belirtmesine tahammül göstermeliyiz. Biz doğru ve iyi davranışlar sergilemezsek dünyayı daha ileriye götüremeyiz.
Azınlıklara karşı hoşgörülü olmalı, onların da başkalarıyla aynı değerde olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.Hiçbir insan bir başkasından, hiçbir halk başka bir halktan üstün değildir. Her birey, her halk kendi özgücünde en iyidir, en yücedir ama başkasıyla karşılaştırılamaz. Her şeyden önce kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemiz gerekir. Aynı zamanda başkalarını da olduğu gibi kabul etmemiz gerekir. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrenirsek, kendimizle barışık oluruz, aynı zamanda başkalarını da olduğu gibi kabul eder ve onlarla da barış ve huzur içinde yaşarız. Eğer kendimizi önemsiz ve değersiz görürsek kesinlikle başkalarını anlamayız, olduğu gibi kabul edip onlara saygı gösteremeyiz.
Hoşgörünün seviyesi çok yüksektir. Bu seviyeye tam olarak ulaşmak kolay değil, Hoşgörü kıskançlığı, önyargıyı, horlamayı, öfkeyi ve kızgınlığı, husumeti kabul etmez. Hoşgörü için sevgi ön koşuldur. Sevginin olduğu ve dolduğu yere negatif düşünceye, önyargıya yer yoktur. Sevgi ve hoşgörü siyah - beyaz, sağlıklı - hasta, zengin - fakir arasında ayırım yapmaz. Hoşgörü ve sevgi insanları ırkına, diline, düşüncesine, milliyetine, gelenek ve göreneklerine göre ayırım yapmaz. Bütün azınlıklar ve farklılar bizimle aynı değerdedirler.
Raşistçe düşünen insanlar kendi küçüklüklerini anlayamazlar ve kendilerini herkesten değerli ve yüksek görürler. Biz her birimiz bu dünyanın küçük bir parçasıyız. Onun için diğer küçük parçaları önemsiz ve gereksiz görmek doğru değildir.
Hoşgörü yaşamımızı kolaylaştırır ve anlamlı kılar ve her türlü zorluğu aşmamıza yardımcı olur. Bu coğrafyada yaşayan halklar, Türkler, Kürtler, Lazlar, Araplar...... geliniz el ele verelim. Güzel yaşam hoşgörülü olan insanların elindedir. Kim olursan ol, hangi halktan olursan ol, hangi milliyetten, dinden olursan ol ben elinden tutuyorum. Sizler de başkasının elinden tutun ve daha güzel bir dünya, daha anlamlı bir yaşamı hep beraber yaratalım. Bu dünyada dövüşsüz, kavgasız, husumetsiz, barış, huzur ve güven içinde kardeşçe yaşayalım.
Evet yaşayalım bu dünyada "bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine".........Bu zor değil.
İsmail Cömertoğlu
YORUMLAR
Öncelikle akıcı bir üslupla kaleme alınmış, içerik olarak çok güzel bir yazı okuduğumu belirterek başlamak istiyorum. Yazdıklarınızın başka gönüllerde nasıl anlamlara büründüğünü görmek en büyük hakkınız.
Düşüncelerinize harfiyen katılıyorum. Toplum davranışları ve insan psikolojisi her zaman ilgimi çektiğinden, 45 yaşımdan sonra ikinci üniversite tercihimi Sosyoloji'den yana kullandım ve bitirdim. Orada öğrendiklerimin bana çok katkısı oldu. İnsanların birbirine kötü bakmasına sebep olan şey; "Etnosentrizm" dediğimiz olgudur. Yani insanın kendi kültürünü ve kendi değerlerini merkeze koyarak diğerlerini buna göre değerlendirmesi. Bu durum kendi değerlerinin kutsallaştırılması, yani tartışılamaz bir şekilde doğru kabul edilmesi ve sonucunda diğerlerinin aşağılanması, ret edilmesi, kötülenmesi sonucunu getirir. Özellikle başka kültürlerle yakın ilişkisi olmayanlar, yalan yanlış bilgilerle öyle bir algı oluştururlar ki en küçük bir kıvılcımla patlayabilirler. Oysa farklı kültürlerle yakın ilişki içinde olanlar, iyi günde kötü günde elindekileri paylaşanlar her duyduklarına inanmaz ve kendi kültürlerine olumlu değer katarlar. Ben Ermeni, Rum veya Yahudilerle komşuluk yapıp da sürekli sorun yaşayanı hiç duymadım. Varsa bile çok azdır. Çünkü bu tip farklı kültürlerin bir arada huzur içinde yaşamasının temeli karşılıklı sevgi saygıdır.
Bir de kazanılmış ve edinilmiş statüler kavramları var. Mesela bizim "Türk" olmamız, "Müslüman" olmamız edinilmiş bir statüdür. Yani bunlar için herhangi bir çaba sarf etmemize gerek olmamıştır. Bu topraklarda doğduğumuz için bu statüleri edinmişizdir. Eğer Ermeni bir ailede veya Alman bir ailede doğsaydık ya da Afrika'nın bir kabilesinde dünyaya gelseydik değişen bir şey olmayacak, bulunduğumuz coğrafyaya göre belirli statüler edinecektik. Bir de belli bir çaba sonucu elde edilen statüler var ki eğer övünülecekse insanlar bununla övünmelidir. Mesela okuyup Doktor, Mühendis olmak, çalışıp sizin gibi güzel yazılar kaleme almak gibi... Bunları yapabilmek emek ve çaba gerektirir. Edinilmiş statüleri ön plana çıkarıp, diğerlerini aşağılama çabalarını hiç bir zaman anlayamamışımdır. Tabi ki yaşadığımız toprakların kültürünü özümseyelim, tabi ki değerlerimize sahip çıkalım ama bu başka kültürleri görmemize, tanımamıza engel teşkil etmez ki. Yeri geldiğinde kendimizi eleştirmek neden tabu olsun ki.
Çok uzun oldu, kusura bakmayın...
Kendi bütünü içinde oldukça tutarlı ve hakikaten olması okunması ve anlaşılması gereken bir hakikat kaleme alınmış. Yazının ne demek istediğini bütünüyle anlamış olmanın rahatlığı içinde size şunları yazmayı görev addettim kardeş.
Hoş görü, Yukarıdakinin aşağıya bakışıdır.Milletler arasında Hoş görü güzelsede bireysel olarak hiç kimsenin kimseyi hoş görmeye hakkı yoktur. Müsamaha Türkçeleştirildiğinde hoş görü olmaz. Kusuru görmemek olur ki doğrusu budur zira herkes kusurludur.
Saygı. Sevginin geçersizleştiği yerde kayıp kaygısı duymaktır. Bu da Kardeşlikten bahs ederken doğru değildir. İnsanlar kardeştir ve hukukları gereği bir birine tevazu gösterirler.
Azınlık. Çok olmaktan hareketle türetilmiş cümledir ki. Adı üzerinde ÇOK olmaktır.
Bizler yani "İnsan" bildiği kelime sayısı kadar varlık sahnesinde boy gösterir. İğdiş edilmiş yada içi boşaltılmış kavramlarla yazılmış yazılar tüm samimiyetine rağmen ajite yada riya olarak algılanır.Zira kelimeler kalplerin manasını hikmeten bildiği sırlardır ki çoğumuz bu hikmeti ifşa edecek yetkinlikte de değilizdir.
Dilerim yazdıklarım yeni yazacaklarınıza katkı sağlar. Yoksa sayfa dolacak belki okumayacaksınız bile.
Şen ve esen kalın. (Şu kalın kelimesinide sevemedim gitti.) Sevgiyle ince.:)