Hayatta Hiçbir Şey Kendiliğinden Olmaz, Bir Sabır Dönemi Vardır
Hayatımız bir ırmağa benzer, akarken kimin içimize karışacağına karar vermeye fırsat bulamadan, farkında bile olmadan bize benzediği için bütünleşiriz onunla hızlıca... Reddetme seçeneğimizin olmadığı bu birliktelikte, bu akışımız içinde, iyi günde kötü günde kim olacak yanımızda buna karar vermenin ne kadar önemli olduğunu zaman içinde bu karışanın mizacı ve yaşadığımız tecrübelerle anlarız. Irmak akarken, her karışanı kendi akışına alırken, her geçen an daha da fazla, inceden inceye hem akar ve hem de düşünürüz, “Bu kimdir, ne amaçla benimle paylaşmak ister, terörist müdür, hırsız mıdır…“, binlerce sorunun cevabını ararız. Bu düşünce yumağında, ırmağımız onunla birlikte geri dönüşü olmayan okyanusa karışmıştır çoktan. Bu kadar düşünmemize rağmen yine de hata yaparız, sağlımızı bozar hasta oluruz, yaşlanırız, hep bizi aşan büyük bir irade vardır. Ne kadar kendimize doğru ve garantili yön bulup vermek istesek de, istediğimiz gibi olmaz çoğu zaman. Günah işleriz, tövbe ederiz. Ne kusur bulsak, bulduğumuz kusuru yaşamadan ölmeyiz. Hayat senli benli durmadan akar gider. Her şey-insan ve eşya birbirine benzer, aslında onda gördüğümüz fark, o anki görmek istediğimizdir. Gördüğümüz şekilde elektrik alırız ya da almayız. Kimini dost kimini düşman kabul ederiz. Neden böyle yaptığımızı bile anlamayız. Dizimizi vurduğumuz son anda ise olan olmuştur işte… Geriye dönüş yoktur artık. Bu gibi karışan akışların istediği kader mahkûmu roman kahramanı oluruz da fark etmeyiz bile. Kaderimizi içimize karışan bu cılız akış belirler de...
İnsan istek ve hedefleri doğrultusunda aslında hep aynıdır, tıpkı doğumda ve ölümde olduğu gibi... Her şeyi çirkinleştiren de güzelleştiren de yine biziz. Ne yaşamışsak biz kabul etmiş, sonuçları iyiyse de kötüyse de bizim seçimimizden kaynaklanmıştır. Bu seçimden dolayı kimseyi suçlamaya çalışmamalıyız. Hatta bu kadar hataya rağmen, bizi olduğu gibi kabul eden dostlar yanımızda olur, acılarımızı paylaşır, bu dünyanın sıkıntılarına göğüs gerer ve onlarla ölene kadar yaşamaya devam ederiz de... Yoksa kim bu dünyada yaşlandığını görürdü ki?
İster gerçek olsun ister olamasın hep hayallerimiz ve umutlarımız vardır, olmalıdır da. Belki yanlıştır ama bu erek, bizi dimdik ayakta tutmaya devam eder. Eğer hayallerimiz ve umutlarımız olmasaydı, eğer günahlarımızdan dolayı cehennemde yanacağımızı düşünseydik ve Allah’ın rahmetinden umudumuzu kesseydik, hiç bu dünyada yaşamak için enerjimiz olur muydu? Mesele bilinen bir şeyin olması değil, o bilinenin bizim tarafımızdan yaşanması ve başarılmasıdır. Birinin evine bakarken, ne güzel bir evmiş, benimde böyle bir evim olsaydı hayali kuran kişi, o evi kurabilmenin, hayalini ayakta tutabilmenin mücadelesini verir, belki de daha güzelini kendisi sahip olur. O hayaller olmalı gerçekten ama bu hayaller bir araç olmalı, amaç değil de… Yani olmazsa olmazımız değil, asla. Biz elimizden geleni yaparız. Gerisini Allah’a havale eder ve tevekkül ederiz. Her şeyi yaptıktan sonra bunda benim bilmedim bir hayır vardır diye nefsimize hükümran olmalıyız.
Bir dostumun, çok sevdiğim birisinin uzaklardan yanıma gelecek hayali ile heyecan yaşarken, telefonda, İstanbul’da uçuşların iptal edilmesiyle görüşmemiz mümkün olmadı diyordu, hayal kırıklığı ile. Her şey müsaitken, birdenbire ortaya çıkan doğal bir afetle, tüm planlarının alt üst olduğunu söylüyordu. Birbirimizi görmediğimizin acısını yaşıyorduk. Hiç bir şeyin zamanı gelmeden, her türlü sebep ortaya dökülmeden-şartlar oluşmadan beklenen hemen olmuyordu, işte. Sabırlı olmak gerekiyordu. Hani derler ya özdeyişte, “Sabreden derviş muradına erermiş!”
Umutlarımız, hayallerimiz olacak ve bunları Allah’ın Sabır ismiyle sıvayacağız kalbimizde! Kısmetten ötesi de olmuyor işte… Kim bilir bizim için hayırlısı nedir? Denizde başka ülkeyi yurt etmek isterken botun alabora olmasıyla çocuğunu kaybeden babanın feryadını gördüğümüzde nasıl dayanırız, acıdır ama haydi bir senaryo kuralım, ya o evlat büyüdüğünde bir terörist olacaksa, o denizde ölenden daha fazla insanı öldürecek zalim biri olacaksa… Hani o yaşadı da bunu gördük mü, hayır ama buda bir negatif yaklaşım ve kabul etsek de etmesek de acıyı yaşamak bir gerçek. İnsan kendi filmini senaryo edemiyor işte, başkalarının hayatını dizayn etse de!
“Ben benden sorumluyum. Ben iyi olmalıyım, ben güzel hayaller kurmalı ve yaşatmalıyım onları.” Demeliyim. Her şeyin sahibi nasıl ki, başkalarının rızkını veriyorsa, her yapılanı biliyorsa… O her kişinin Rabbi, herkesi görür, gözetir ve en güzelini herkese adaleti ile eşitçe dağıtacaktır. Bu düşünce imanın ana temasıdır. Mesele bizim verilen her sınavda, yaptığımız iyiliklerle Onun yoluna katkıda bulunanlardan mı ya da bulunmayanlardan mı olacağımız amellerdedir…
İnsana Allah zulmetmez, insan kendi kendine zulmeder seçimleriyle!
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Hayatta tesadüflere kesinlikle yer yoktur. Her şey ilahi bir kader ile akıp gider, bu inanan içinde inanmayan içinde böyledir. Sabır hele de bu devirde yaşamamız için en büyük dayanaktır. Acılar üzüntüler illaki olacaktır, sevinçler ile birlikte, göstereceğimiz sabır hem dünyada hem de ahirette dileyelim karşımıza ödül olarak çıksın. Umutsuzluk yok, asla da olmamalı. Kutlarım güzel yazını Saffet Kardeş selam ve dua ile...