- 294 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZEYNEPSİZ ASLA
ZEYNEP’SİZ ASLA
Eymen ’O kızı sana vermezler Yusuf, en iyisi bırak Zeynep’in peşini.’
Yusuf ’Nasıl söylersin bunu? Onu nasıl sevdiğimi en iyi sen biliyorsun.’
Eymen ’Biliyorum ama ağabeyleri, kuzenleri seni yaşatmazlar. Hele o Mehmet Ağabeyi’nin belalı olduğunu cümle alem biliyor. Adamın ömrünün yarısı hapiste geçmiş.’
Yusuf ’Tamam, doğru diyorsun da Zeynep’siz bir hayatı yaşamış mı sayacağım ben? Zeynep’siz asla! Zeynep’siz asla! Bunu yapamam kardeşim, böyle bir hayatı göze alamam ben. Sonu ne olursa olsun bırakmayacağım Zeynep’in peşini. Ölüm de olsa, zulüm de olsa bırakmayacağım. Aşkından gözlerime uyku girmiyor. Sürekli hayalimde, nereye baksam silüetini görüyorum.’
Eymen ’Gel şu parkta oturup birer çay içelim. Daha sonra konuşuruz bu konuyu.’
Yusuf ’İyi olur, hem de biraz dinlenmiş oluruz. Bu konuyla ilgili konuşmanın anlamı yok. Aşkımdan asla vazgeçmem. Sonum ne olur hesabı yaparsam ve korkarak vazgeçersem bunu adı aşk olmaz ki. Unutma Eymen, aşkta hesap kitap yapılmaz. Aşkın mantığı, korkusu yoktur oğlum. Aşk ölümü göze almaktır.’
Eymen kaldırımın kenarındaki büyük ağacın gölgesinde bulunan masanın sandalyesini altına çekti ve yavaşça oturdu. ’Sen de karşıma otur.’ dedi Yusuf’a. Çay ocağını önündeki garsona sağ elinin parmağıyla göstererek ‘Şefiim, iki çay! Demli olsun!’ diye bağırdı.
Birkaç dakika içinde Eymen’in sipariş verdiği garson geldi. ’Üzgünüm çay veremeyeceğim,’ dedi.
Yusuf sinirlendi garsona doğru başını çevirdi, kaşlarını çattı ’Nedenmiş o? Nede çay veremiyorsun? Müşteriye öyle denir mi?’ yüksek sesle karşılık verdi.
Garson ’Mehmet Ağabey ’Onlara çay falan verme. Hatta söyle kalkıp gitsinler. Gözüme görünmesinler, gidersem yanlarına hiç iyi olmaz,’ dedi ve çay ocağına doğru işaret parmağını uzattı, ’Mehmet Ağabey’e yok demek olmaz tabi. O hepimizin büyüğü. O ne derse o olur, hiç iyi olmaz, benden söylemesi,’ diye açıklama yaptı.
Eymen ’Bak Yusuf, ben sana söylemedim mi oğlum?’ dedi.
Yusuf daha da sinirlendi ’Neyi söylemedin mi Eymen? Senin söylediklerinle çay vermeme işinin ne alakası var?’ diye sert çıktı.
Bu arada Yusuf’’un tam arkasındaki Mehmet Yusuf’’un ensesinden yakaladı. ’İtiraz mı ediyorsunuz siz? Ne dedim lan garson sana? Def olup gitsinler, demedim mi lan?’ diye kızdı Yusuf’un ensesini iyice sıktı ’Boynunu koparmadan çek git lan!’ dedi ve Eymen’e döndü ’Haydi koçum, kalk sen de yaylan.’ dedi. Yusuf’un canı iyice yandı, bembeyaz oldu. Herkesin içinde yapılan bu onur kırıcı hareketi kendisine yediremedi. Canının yanmasıyla boynunu kurtarmaya çalıştı, ve ikinci hamlede kendisini Mehmet’in elinden kurtardı. Doğruldu ve onun karşısına dikildi. ’Beni yıldıracağını düşünüyorsan yanılıyorsun. Sizden korktuğumu mu sanıyorsunuz? Benim aşkım büyük. O da beni seviyor çünkü. Zeynep’i kimseye yar etmem, sen değil, sülalen karşıma dikilse pes etmem. Zeynep’siz asla! Zeynep’siz asla!’ dedi. Bunu duyan Mehmet var gücüyle Yusuf’un gözünün üstüne yumruğu indirdi. Yere yıkılan Yusuf’a iki de tekme attı. Canı oldukça yanan Yusuf hemen doğruldu ve belindeki bıçağı çıkarıp Mehmet’in sağ bacağının üst kısmına soktu. ’Yandım Allah’ım!’ diye inleyen Mehmet bacağını sıkıca tuttu ve yere yığıldı.’ Garson ‘Bittin oğlum sen bittin. Mehmet ağabey bunu senin yanına bırakmaz,’ dedi. Yusuf ve Eymen hızlı bir şekilde ara sokağa girerek gözden kayboldular. Garson acilen ambulans çağırdı, birkaç dakika içinde Mehmet’i alıp hastaneye götürdüler. Mehmet’in iyileşmesi üç hafta sürdü. Yusuf ise adam yaralamaktan üç ay ceza aldı. Tahrikten dolayı fazla ceza yemedi. Bu arada Zeynep Yusuf’’a mı üzülsün, ağabeyi Mehmet’e mi üzülsün bilemedi. Sadece ağabeyinin ’O zibidiye yüz vermeyeceksin. O bizim aileye dahil olacak insan değil. Adi herifin teki. Bak beni bıçaklamadığı kalmıştı. Kırarım bacaklarını Zeynep,’ diye tehditler savurup duruyordu. Zeynep ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Ağabeyi değil bütün sülalesi karşıydı bu aşka. Yusuf, işçilik için köyden gelen fakir bir ailenin oğluydu. Oysa Zeynep’in ailesi ilçenin en zenginiydi. Bir uyum yoktu ve mutlu olmaları mümkün değildi. Öyle ya davul bile dengi dengine çalıyordu. Yakın akrabalarının tamamı böyle düşünüyordu. Seviyordu Zeynep. Gönlü ferman dinlemiyordu. Akrabalarından korkmasa Cezaevindeki Yusuf’a elleriyle börekler, açmalar yapıp götürecek ama bu mümkün mü? İkisini de öldürüler. -Alah korusun-
Yusuf ceza evinde yatağında sırt üstü yatmış, kitap okuyordu. Kapının açıldığını ve içeri çay ocağındaki garsonun girdiğini gördü. Kaldığı sayfaya ayracı koydu, kitabını kapattı ve yan taraftaki sehpanın üstüne koydu. ‘Hayırdır? Ne yaptın da düştün buraya?’ diye sordu.
‘Sorma be Yusuf, hayat işte. Şeytana uyduk geldik.’
‘Ne yaptın, gel anlat bakalım,’ dedi.
Garson yavaş yavaş Yusuf’un yanına yaklaştı; Yusuf tam oturduğu yerden doğrulmak üzereyken arkasında gizlediği bıçağı ani bir hareketle onun kalbine sapladı. ‘Mehmet Ağabey bunu senin yanına koymaz demiştim. Senin yiğitliğin buraya kadarmış koçum,’ dedi ve bıçağı defalarca sapladı. Yusuf oracıkta can verdi. Halk tarafından çok sevilen Yusuf’un kaybı herkesi derinden yaraladı. Cenazesine yediden yetmişe herkes katıldı. Bir tek Zeynep ve onun aşktan, sevgiden anlamaz akrabaları hariç.
Bunu duyan Zeynep, ‘Artık buralar bana haram oldu. Her tarafta Yusuf’umun izi varken dayanamam ben bu acıya,’ dedi, aşkına yenik düştü ve bir akşam herkes derin uykudayken memleketi terk etti. Bir daha da Zeynep’ten haber alınamadı. Yıllar sonra yurt dışına gittiği haberleri geldi. Aslı astarı var mı? Kimse bunu bilemedi.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.