- 402 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bardağı yere vuranın umudu kalmaz
Kıyamet bir tane değil ki arkadaşım. Sonuna gelinen herşeyin kıyameti var. Her ayrılık bir tür kıyamettir mesela. Çarptığın her duvar bir tür kıyamettir. Bu küçükleri çimdik çimdik etini inciterek şu büyüklerinden haber verir. "Ben varsam o da var!" der. Benzer şaşkınlıklar yaşatır. Kibir de insanın içinde sona gelmesi gibi birşey. Kendini zirvesinde sanması. Asla yukarısına bakmaması. Baksa da gördüğüne katılmaması. Eski dilde söylersek: Manzarayı idrak etmesi ama iz’an etmemesi. Peki kalp gördüğünü onaylamazsa ne olur? Cevabı belli: İçinde sona gelirsen dışın sana tesir edemez olur. En azından yanlışını gösteremez olur. Mütekebbirin dışıyla teması ancak onaylanmak içindir. Onaylanmadığı her yerde arsızlaşır.
Kendini kapatır. Öfkelenir. Yaşamak istediği her neyse içinde yaşamaya devam eder. Dikkat et: Mütekebbirler çok sık kıyametleri koparır. Neden? Her an sonunun kenarındadır da ondan. Dışının ne düşündüğü önemli değildir onun için. Bu açıdan hakiki bir ’içine kapanıklık’ aranacaksa bakılması gereken burasıdır. Yani hakikaten içine kapanan kibirlidir. Kibirli olmayan hakikatte içine kapanık değildir. Hatta böylesi içine kapanıklar emsallerinden kendilerini daha açıkta, daha çıplak, daha dokunulur hissettikleri için kapanırlar. Demek kabuğuna çekilmenin de farklı türleri var. Âdemoğlu bir değil. Her güzelin settaresi başka.
Kalp dediğin içerden kırılır. Züccaciyesine çok fil girmişlerin kapanıklılığıyla fildişi kulesine çekilmişlerinkini bir tutmamalı. Tavır bir gözükse de göğüsleri başka kaynıyor. Ben bu ikisini birbirinden ayırmanın tevazuyu kollamakla mümkün olabileceğini düşünüyorum. Yani tevazu şu ayrımın turnusoludur. Alamet-i farikasıdır. Kim ki kapanıklılığını tevazu ile yapar, işte, kabuğu yarasındandır. Kim ki kapanırken kibirlidir, işte, kabuğu hevasındandır.
Bir başka kapanıklılık da açmaya müheyya kabiliyetlerin çağrısıyla yaşanır. Daha lokal birşeydir bu. İçimizi sürüklemez. Ahlakımızı değiştirmez. Ama çılgınca şeyler yaşatabilir. Hayatı zaman bağlamında bütünüyle kapıp götürebilir. Allah gönlüne neyin aşkını düşürmüşse, meczup da, onun tohumuna sarınarak kapanır. Açana kadar çiçeği aksine edilen nasihatleri duymaz olur. Zıttını söyleyen delillere inanmaz olur. Maralını bulana kadar dağlardan dönmeyen avcı gibi sürekli onu kovalar. Varırsa ne âlâ. Herkes rahatlar. Lakin varamazsa deliler zümresine karışır. Hayalperestliğiyle anılır. Alay da edilir belki onunla.
Bundan başka kapanıklıklar da var. Hepsini anmayacağım. Fakat hepsine çare olduğunu düşündüğüm birşeyi söyleyeceğim: Acz. Evet. Acz. Ben, aczimizi bilmenin, bir şuur olarak başımızda tutmanın, bir açlık olarak kalbimizde hissetmenin, biraz da şu türden kapanmalara şifa olduğunu düşünüyorum. Çünkü acz, her ne doygunlukta olursak olalım, bizi daha fazlası için tetikte tutuyor. Kibirden, kırıktan veya aşktan gelebilecek kapanmalara karşı diyor ki: "Lütfen, çekilme, korumuyorlar ki bu duvarlar seni. Bak. Hâlâ zayıfsın. Hâlâ güçsüzsün. Hâlâ yardım almaya muhtaçsın. Kabukların seni kandırmasın. Dışından yüzünü çevirme." Dışından yüzünü çevirmemek nedir peki? Önce ümidini kesmemektir. Sonra duayı bırakmamaktır. En sonunda da gayretten kesilmemektir. Yani aciz insan çözümü kabuğundan ziyade tutunacaklardan arar. Kendine sarınarak kapanmaz. Düşerken bacaklarını/kollarını karnına çekmek yerine ellerini uzatır. Mutlaka tutunulacak dallar vardır. Böylece dibine vurmaktan kurtarılmış olur. Dibine vurmaktan ancak umudu olanlar kurtulur.
Kur’an "Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!" buyuruyor. Başka bir yerde de tamamlıyor onu: "Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var!" Evet. Ellerimizi uzatmayı bıraktığımızda içimize çökeceğiz. Çırpınmayı bıraktığında can balığımız ölecek. Her sabah istekle uyanmanın zor olduğunu ben de biliyorum. Kulların da kulağı dert işitici değil. Bu sıralar Babil Kulesi’ne döndü ortalık. Aynı inşaattayız fakat birbirimizi anlamıyoruz. Gülümsemek koşmaktan da zor geliyor kimi zamanlar. Doğru. Öyle. Sessizce çığlık atmaktan yüreğin yoruluyor. Farkındayım. Fakat sen de şunun farkında ol: Sesin bir yerlerde birikiyor. Sesin bir yerlerde birikiyor. Sesin bir yerlerde birikiyor. Biriktirmeyi bırakmamalısın. Bardağı taşıracak son damlaya kadar doldurmalısın. Bardağını yere vuranın umudu da kalmaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.