- 485 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek 42 Ve İttifaklardan Ne Anlamalıyız 2
42
Ama köleci sitemler birbirine ağ gözü gibi iç içe girişmiş; başın son, sonun da baş gibi davranır olduğu birikmelerin komplike bağıntılar içindedirler. Birçok olgu ve olay üzerinde neden olan bir etki durum, hemen yanındaki birçok olgu ve olaylarda da sonuç durumdur. Burada buğday ekimi henüz yeni yapılıyorsa (neden); sözgelimi Adana da buğday ekilmiş hasat ediliyordur. Yani burada henüz neden durumunda olan Adana da sonuçtur.
Köleci sistem içine birikmiş bir zenginlik işleyişleri olarak aktarılan neden ve sonuç aynı anda birçok niceli durumlarla aktif girişmelerdir. Köleci sistem bu tür tarih sel olanağı kimi kişiler eksenli bencil çevrim ilişkilerine dönüşecekti. Nedeni sonuç gibi, sonucu da neden gibi davrandıracaktı. Köleci sistem efendileri bu gerçekleri kendine göre tepe taklak yapacaktı.
Bu tür muktedirliğine sahip olan köleci sistem ve köleci sistem inşacıları, sonucu baş yapabilme keyfiyet, reşitlik ve mümeyyizliğine sahiptiler. Bu nedenle köleci inşacılar istediği yere istedikleri gibi bu tür anlam, anlatım dizaynlarını bindiriş yapmanın yaklaşımı içinde olabilirlerdi.
Diyelim ki kolektif bir yapı araba gibi bir makinayı ortaya koymuş olsun. Teker arabaya bağıntı bir ilişki yansımasıydı. Birbirinin nedeni ve sonucu değildiler.
Köleci sistem tekere bambaşka anlamla bakıp, tekere köleci telakkiler yükleyebilirdi. Nasıl olsa teker vardı. Araba vardı. Bunları birbirine bağıntı kılacak imaj yansımaları vardı. Ve siz tekere meker de deseniz teker yine her türlü faildi. Ve meker söylemi zaten tekerden içkin (mündemiç) kendi iç ilişkenli dönüsü, biçimi, en az sürtünme yüzeyi gibi birçok duruma göre fail olmasıyla faaldi.
İmajın yansımaları olan geri çağırmalar içinde teker motora neden gibi yansıyabilir. Motor da tekere bir neden gibi yansıyabilirdi. Bu kabil imaj yansımaları içinde bu soyutlama gücü zenginliği içinde El; biz tekeri siz araba kullanasınız diye var ettik, diyebilirdi. Hâlbuki ki teker de motor da her biri başka başka nedenlerden ötürü birer sonuçtular. Motoru tekere ilişkin kıldığınız zaman, alakasızlar birbiri ile alakalı oluyordu. Neden sonuç bağıntısı içine giriyorlardı.
İşte El bu durumu kullanacaktı. Alakasız alakalı duruma: biz tekeri siz araba kullanasınız diye var ettik, diyecekti. Gerektirmeli durumlar içinde birbirine göre neden ve sonuç olan araba ve teker bağıntılıları birbirinin nedeni ve sonucu olma algısına dönüşecekti.
Burada zaaf olan şey sanki araba kendi kendisine varmıştı, ama teker olmadığı için yürümüyordu. Gibi bir algılatmayı bilinç altına gönderiyordu. İşte bu bizim mağlubiyetimizdi. Gelecekte bile başka bir şey yapmaya gerek yoktu. İnanma, kendi kendimizi hipnoz etme zaafımızı ortaya koyuyordu.
Kendi kendimize etkinin devamı düşüncesi şudur. El araba kullanalım diye bize tekerleği nimet olarak verdi ise, devamında biz kendi kendimizi verilen tekerin minneti, mihneti içine sokacaktık.
Gerek biz: El bize acıdı da tekeri bağışladı; diyecektik. Gerekse de El: ben acıyanım, merhameti olanım; demekle El bizim minnettarlığımızı pekiştirecekti. El tekeri bize rızk olarak vermesi nedenle vardı. Biz de bu nimete karşı kullukla, köle oluşla vardık.
Kolektif süreç, dinamik süreç. Hayal ile gerçeği birbirinde ayıran süreç; özelleştirmeci tuzaklı El mana anlayışıyla, nerden nereye gelmişti.
Her biri bambaşka nedenlerle var olan durumlar girişmeli yansımalar, El in gözünde: yerde biten, toprakta koşup, yürüyen, kımıldayan, havada uçan her şey; bize verilmiş nimetti. El in bu gibi söylemlerine karşın yine de biz açlık zaten vardı, yargısını çıkarabiliriz. Yani acıkmamız El nedeni ile değildi diyebiliriz, ama El korkusu bunu düşünmemize engeldir.
İşte bu nedenle: El, aç olduğumuzu bildiği için bize Elmayı lütfetmişti. Ama El köleci sistem muktedirliği içinde şunu da iyi biliyordu. Acıkan insan, elma ile (acıkmayla, mideden) tutsak alınabilirdi. El üretimi yapılan elmanın bittiği toprağa da sahip olursa kişiler bu toprakta çalışmak için El e geleceklerdi. Ve El ne derse onu yapacaklardı.
El bu nedenle mülk sahibi olmak istiyordu. Mülk sahipliği anlayışı üreten ilişkiler bağıntısı nedenle oluşan girişmelerin yansımasıydı. Üzerinde üretim yapılmayan üzerinde çalışılmayan toprak mülk olmuyordu. Toprak başka nedenle vardı. Çalışma başka nedenle (hareket nedeniyle) vardı.
Elma başka nedenle vardı. Klima, su başka nedenle vardı. Bunlar birbiri ile alakalı, alakasızlardı. Toprak, elma, çalışma (emek) birbiriyle bağıntı kılındığı zaman üretim ortaya çıkıyordu. Bunlar üretimde bağıtlandıkları için birbirinin değil üretimin nedeniydiler. El alakalı ve alakasız nedenleri keyfine göre başa sona alıp kendi hikayesini anlatıyordu.
Eğer El in mülk sahibi olmakla yine de yapamadıkları varsa, insanın muhtaçlıklarına göre; yerde biteni, toprakta koşup, yürüyeni, havada uçanı, denizde yüzeni, size verdim; diye minnet ve mihnet duyguları üzerinde dolaylı yolla yine istediğini yaptırıyordu.
Teker motor bağıntısında motor; kaynatılmış su gibi ısı enerjisinin ve yakıt enerjisinin hareket enerjisine çevrilmesinden kaynaklı tasarımdı. Isı enerjisi ve yakıt enerjisi birbirine giriştirilerek hareket enerjisi elde edilirdi. Isı ve yakıt enerjisi giriştirmesinde hareket enerjisi elde edilince; ısı ve yakıtla alakası olmayan piston, aks, krank, dingil vs. gibi birçok neden sonuç birbirine bağıtlanmakla yeni bir araba sonucu ortaya konmuştu.
Halbuki araba bizim yük taşımamız için değildi. Araba yük taşınsın diye düşünülüp icat edilmemişti. Ama araba bir kes icat edildikten sonra artık yük taşıma bağıntısına da uygun oluyordu. Bu kes de yük taşımayı araba üretme becerimizin önüne alıp bir tren katarını yük taşıma için tasarımını yapabilirdik.
Yani bir kes motor icat edilip üretimi yapıldıktan sonra, bir sonuç durum olan motor motora dek yük taşıtma fikrini başa alıp, motordan yük taşıma işine uygun bir araç yapabilirdik. Motor, uzak mesafeleri kat etmemiz için ortaya konmamıştı. Ama El bambaşka, öznel, boyun eğdirici nedenlerle ve bambaşka bağıntılarıyla bir çırpıda oluşamayan motor, araç gibi sonuç durumlar entegrasyonuna El: üzerinize olan nimetimi anın, diyordu.
Birbiri ile alakası olmayan, zaman içinde olanak olup olanak olmaktan çıkan birçok sonuç bağımlılaşmaları başa alıp kişilerin şimdiki ihtiyacına bina en minnetimizi kullanıyordu. Enerji türü birbirine dönüşmese motor ortaya konamayacaktı. Enerji neden, motor sonuç değildi.
Aksine motor enerji dönüşümünü veren entegre bağıntılar nedenle var oluştu. Motor olmasa araba gitmezdi. Motor arabanın nedeni değildi. Aksine motor arabanın gitmesinin nedeniydi. Siz arabaya, denizde yüzen gemiye, gitme gücünü veren: El’dir; deseniz de bu söylem işleyen bir motor süreci içinde her zaman doğru gibi algılanacaktır. Uçan kuş ta, kaçan tavşan da yüzen balık ta, biten ot ta kendi nedenli hayat olguları içinde vardı.
İttifaklardan Ne Anlamalıyız 2
4
Yani av yapmanın çekim birlikteliği gibi avdan da yararlanmanın çekim ve paydaş birlikteliğini ortaya koyup entegrasyonda süreklilik ortaya koymaktı. Bunu ortaya koyacak akılcı evrim ve sosyal evrim için önün-de alınması gereken daha milyonlarca yıl vardı
Bir meslek grubu, kendi ürettiği nesne ile kendi grup yaşamını sağlı-yorsa, aynı ortak özellikli ölçü çıkarımı içinde olursak üreten grup üret-meyen diğer gruplarında yaşamını sağlıyor olacaktı. Biz de bir an bu mantık ile sürece bakalım.
Şimdiden geri baktığımızda üreten bir grup buğdayını verecek, diğer gruptan da buğdayına karşı o gruptan da kundurayı alacaktı. Yani ver gülüm. Al gülümdü.
Mantık bunu gerektiriyordu. Karşılığa karşılık verecekti. Heyhat gruplar arası ilişki bu tek düze oluş içine başlayamadı.
Çünkü yapılar birbirini dışlayan, birbirini avlayıp yiyen totem gruplardı. Bizim deyimimizle bunlar hemcins benzerlikle kardeştiler. Bu kardeşlik söylemi bizim izafemizdir. Bunlar düşman olan hemcins kardeşlerdi.
Bu tarz yamyamlık ilişkili belirgin koşullar içinde, ver gülüm al gülüm tarzı bu yol ve bu yöntem; bir yol aracı olarak bilinir uygulanabilir bir öznel anlayış değildi.
Konuya ortak özellik yöntemi içinde bakalım. Veya aynı yaşamsal belir-lenim koşulları içinde olmanın mantığı ile bakalım. Ver gülüm al gülüm diyen düz (biçimsel) mantığa göre bakalım. Bu üç mantığa göre baktı-ğımızda grup meslekleri, grupları birbirine yaklaştırıcı mesleklerdi.
Oysa gerçeklik düz mantıktaki gibi değildi. Üreten grup, totem mesleği nedenle belki ver gülüm al gülüm deme olanağı içindeydi.
Üreten ilişkinin ver gülüm al gülüm deme muktedirliği tomurcuğun çi-çeğe oranı gibi patladı patlayacak bir belirmeydi. Süreç ver gülüm al gülüm demeyi yaşama geçirmenin kıl payı denli çok yakındaydı.
Size, ancak sizi avlamak için yaklaşan bir gruba karşı edinilmiş tepkile-riniz vardı. Bu tepki sel savunmayla siz ya karşı saldırı içinde ya da kaçma endişesi içindeydiniz. Bu tür koşullu davranış içinde iken tam bir akli selimle düşünülemiyordu. Kaygı aklı bastırıyordu.
Yamyam gruba siz, yabani bir köpek eniğine ekmek uzatır gibi bir üre-tim nesnesini uzatamıyordunuz. Depo hafıza içinde düşmana ekmek uzatmak gibi olmayan koşullarla olmayan koşulların bu tür yol haritası yoktu.
Kısaca söylersek çevrede bu türden üreten meslekler esaslı olanak bir yaklaştırıcı tutumlar vardı. Ama işlevsen değildi.
Üreten meslek sahibi grubun elindeki yaklaştıran bu olanağı (kurbanı), grup bilmese dahi bu olanak üreten grubumuzu dıştaki yamyam grup-lara yaklaştırıcı bir potansiyel durum içinde tutmaktadır
Üreten grup bu olanak içindeyse de karşı yamyam grubun bunu bil-mesi zordu. Çünkü doğadaki görüngü içinde bir grup avlanırken karşı gruba avdan pay uzatmıyordu. Hafızada böyle bir kayıt tekrarları (geri beslemesi) yoktu.
Yani üreten grubumuz, elindeki totem ürünle kendisini diğer gruplara karşı yaklaştırıcı bir süre durumlarla belirtemiyordu. Üreten ilişki şimdilik alakasız alakalıydı.
Bir taraf üreten ilişki nedenle karşı tarafa yaklaşıma açıkken bir taraf kapalıydı. Üreten ilişki üreten grup nazarında henüz kendilerini dıştaki gruba yaklaştırıcı değildi. Bu potansiyel doğum, henüz üreten grubun farkında olduğu bir öznellik değildi.
5
Eğer bir olanak durum ile olanak durumun öznel düşüncesi yaklaştırıcı olamıyorsa; baskın yiyen, üreten grubun bağı bahçesi, tarlası, koyunu, ineği talancılar tarafından yağmalanmıyor muydu?
Yani bir grup uhdesinde üretilen ürünün, talan edilme olanağı hep var-dı. Bu talan nedenle üreten grup saldırıya uğrayan gruptu. Ne var ki koyunu, bahçesi talan olan grup bu talan nedenle canını kurtarıyordu.
Yani ver gülünü kurtar canını oluyordu. Bu rastlaşma hep karşılaşılan durumdu. Yağmalanma nedenle üreten grup ta bu tür deneyimleri ya-şamış olmuyor muydu?
İşte bu rastlaşmalar içinde akıl edilecek olan çıkarımlar; kaostan doğan güzellikti. İşte bunlar (üreten ilişki ile canını kurtarma deneyimi) birbiri ile alakasız olan alakalılardı.
İttifakı girişme içinde gruplarını birbirine yaklaştırıcısı olan her bir grup süre durumları birbiri ile alakasız olan alakalılardı. Aslında farklı olan üreten ilişkiler grupları birbirine yaklaştıran bir hareketti.
Üreten grup karşısında yağma yapan grup, yağma eylemi sonrasında üreten grubun canına dokunmuyorsa üreten grup nazarında üreten grubu yamyamlara; yamyamları da üreten gruba yaklaştıran bir hare-ketti.
Ama üreten bir ilişki de kendisini yamyamlara yaklaştıran ilişki için orta-ya konmamıştı. Yamyamlık ta hem yaklaştıran bir ilişki hem kaçındıran, kaçınılan bir ilişkiydi.
Bir tilkinin açlığı nedenle tilkiye vereceğiniz yiyecek tekrarları giderek tilkiyle sizin aranızda bir dostluğa dönüşür.
Tilkideki açlık ve tilkideki açlığa yönelim hareketi, tilkinin kürkünü size teslim edeceği hem bir zaafı hem de sizinle dostluğuydu. Açlık ne-dendi. Ve açlık bir yansıma bağıntısı oluşla; birçok zaaftı, birçok yakın-laşma ve dostluktu.
Açlık, ne tilkinin sizinle dost olması için vardı. Ne de tilkinin size av olma istismarı için vardı. Bunlar alakasız ama kendi dışında zorunlu yansı-malar veren bir bağ ilişkisiyle vardılar. İşte doğa da insan da alakasız alakalıların entegrasyonlarını yapabiliyordu.
Üretim ilişkisi sizi yamyamlara, yamyamları da size yaklaştıran onlarca tekrarlar sonunda bambaşka duygularla yansıyan bir bağ ilişkisi enteg-rasyonlarına dönüşmüştü.
Bu tür yaklaştıran ilişki tekrarları da diğer yamyamların da üreten ilişki-leri nedenle temasçı yaklaşımlarla girişme içine almıştı. Temas eden girişme takasa neden olmakla, bu gibi alakasız alakalı ilişkilerden inşa süreçleri ortaya konmuştu.
İttifaka giden yol süreci önce canını kurtarmaya karşılık fidye, rüşvet sadaka, kurban gibi şimdiki anlamlarına rücu eden yaklaşımlar nedenle temas eden yapılarla böylesine alakasız alakalılarla, başlayacaktı.
İlk ittifakların ilahı vardı. İlk ittifaklar ilahi ittifaklardı. İlahlar yakın temaslı ittifakların kararını aldıktan sonra, süreç gruplar arası sosyal ve beden temaslarına dönüşecekti.
Bu girişme üreten kültürler sentezli bilmeden uygarlık ortaya koymanın temasıydı. Bedeni temaslarda melezler olmuştu. İlah her bir grup ilahın görüntü benzeri olan bu melezlere insan demişti.
6
İlahlar iş gören, üreten ilişki sahibi paydaşlı grup hemcinslerdi. İnsan değillerdi. İnsanın biyolojik totem grup atalarıydı. İnsanlara iş görmeye, insanlara yasaları öğretmeye, insanlara iş öğretmeye devam ediyor-lardı. İlahlar, insanı kendilerine mirasçı kılmışlardı.
İlahlar insanı sömürmüyordu. İnsanı aşağılamıyordu. İnsanı hizmetine koşturmuyordu. Rızk takdiri gibi bir söylemi bilmiyordu. Aksine ilahlar kendi arasında çoğalma yasağı nedenle tükenecek olan saf ilah soy karşısında insana özenle yaklaşıyordu. Adata insanı pamuklara sara-rak büyütüyordu. İlahlar insanlara ilahlarla-ilahlar arasındaki ittifakı ve ittifak yasasını, üretim yapmayı öğretiyordu.
İlahlar insana halefim, halifem diyordu. İnsanı, kendilerinden sonraki yönetimi ve görülecek işleri devir alacak olan varis ve halife olarak söy-lüyordular. İnsanlar saf totem grup içi ilişkilerden doğmayıp, totem gruplar arası ilişkilerden doğan melezler oldukları için insana; insanı kendi suretimizde üfürdük, diyordu.
İlahi ittifaklar sonrasındaki her bir ittifaklar El ittifaklarıydı. Mal mülk sa-hipliğini öne alan ittifaklardı. Mülk sahipliği iradesi karşısında üreten, iş gören insanı ve insan olma itibarını, yerle bir etmişti. İnsana artık insan denmiyordu. Köle, kul deniyordu. İnsanlığı köleliğe davet ediyordu.
El insana; kulum, kölem, diye hitap ediyordu. Mülk sahibi efendiydi. İrade sahibi olan El di. Mülkten ve iradeden yoksun acizlere, geçinmek için çalışan acizlere kul köle deniyordu. İlah insanlara birlikte çalışmaya devam ediyordu. El insanları kendisine; taate, itaate, biate, ibadete, teslim olmaya, hizmet etmeye çağırıyordu. İki ittifakın dili bile değişikti.
Ön ittifaklar üreten ilişki tabanlı ittifakların entegrasyondu. İlahi ittifaklar Totem dönem içinde bir grubun diğer grubu dışlaması vardı. İlahi ittifaklar bu geleneği yıktılar. İlahlar gruplar arası düşmanlığı insan kardeşliğine çevirdiler. Ön ittifaklar farklı iki ilahi grup gücünün entegrasyonuydular. İlahi ittifaklar sektör hareketi içinde sekans hareketi olan takasları, ortaya koymuştular.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.