- 398 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Allah'ın yarattığını değiştirmek
Hani mürşidim bir yerde diyor: "Zaman ihtiyarladıkça Kur’an gençleşiyor. Rumuzu tavazzuh ediyor." Bunun tastamam böyle olduğunu ben de kendi Kur’an okumalarım sırasında görüyorum. Mesela Nisa sûresinin 119. ayetinde şeytanın dilinden nakledilen şu cümle: "Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler!" Herhalde, biz, bu ayetin ifade ettiği hakikati ’aynada seyreder gibi’ seyredebilmek için, içinde bulunduğumuz ahirzamandan daha uygun bir eşik bulamazdık. Çünkü bütün şiddetiyle onu yapıyoruz.
"Geçmişte bunlar yapılmazdı!" manasında söylemiyorum. Her zamanın şeytanlarının çağlarına göre ’fıtrat bozma’ çabaları olmuştur. Doğal olanı kendi kurgularıyla değiştirmeye çalışmışlardır. (Ayette ’kurbanlıkların kulaklarını yarma’ ile verilen bir misal de var.) Fakat ahirzamanda bu işin boyutları bambaşka bir zulmete vardı.
Öyle bir raddede dünyanın ayarlarıyla oynamaya başladık ki küresel felaketi dişçi randevusu gibi ensemizde hissediyoruz. Fezadan dehşetli birşeyin gelmesine de gerek yok. Kendi işimizi göreceğiz. Sadece nasıl olacağına karar veremedik daha. Bilimkurgu bu konuda bize yardımcı olmaya çalışıyor. Acaba toprağın altından mı birşey vuracak? Yoksa küresel bir ısınma mı anamızı ağlatacak? Belki de bol nükleerli bir savaş alırız ha? Yahut da genleri değiştirilmiş bir virüs? Ya zehirli gazlar? Veyahut da... Aman! Hiç daralmayalım. Seçeneklerin tümü masada.
Elias Canetti’nin ’korkunç yanılgının kaynaklandığı yer’ diye tarif ettiği o noktayı tekrar hatırlamak lazım: "Evrim kuramı insanı en son noktaya koyarak istemini yasallaştırıyor. Onu daha yüce her türlü varlığın vesayetinden özgür kılıyor. Bugün kimsenin ve hiçbirşeyin insanın hayvanlara davrandığı gibi ona davranamayacağını anlatıyor..."
Fakat insan ’tanrı’ değildir. Kısmen özgür olan iradesine kanıp düzeni bozmaya başlarsa âleminin duvarları üstüne çöker. Hâlâ içinde olduğunu hatırlatır. "Kestiğin bindiğin daldır aptal!" der. Ki çatırtılarını artık duyuyoruz. ’Teknoloji çağıyla’ birlikte üzerinde giriştiğimiz ameliyata daha fazla dayanabilecek gibi durmuyor dünya. Say ki o da bir insandır arkadaşım. Deprem deprem öksürükleri artıyor. Akarsu akarsu kanı çekiliyor. Çölleşme çölleşme saçları dökülüyor. İblis kem vaadlerini bir bir tutuyor. Cümle despotluklarımıza ihtiyarlık hüznüyle karşılık veriyor.
Kötülük neden var? Bu sorunun cevabı da az-biraz burada gizli. Kötülük iradelerimizin âleme yükü. Biz varsak kötülük mutlaka olacak. Çünkü kurguyu değiştirme kesbine sahibiz. Kesb bu. Kudret değil. Allah dileseydi hiçbirşeyi değiştirmemize izin vermezdi. Ama imtihanın hikmeti de burada. Sahip olduğumuz cüzî iradeler, o küçük küçük yargılar, algılamalar, okumalar, seçişler, sezişler, tayin edişler, "Böyle olmalı!" deyişler, ’daha iyi’ bilişler, evet, aynen, tastamam bütün bunlar, fıtrî olanın doğru olduğunu görebilmeleri için tecrübelerini yaşıyorlar. Küllî iradenin seçimlerinin hakkın ta kendisi olduğunu tadarak öğreniyorlar.
Ergenken isyan ettiğimiz ebeveynlerimizi yaşlanınca anlıyoruz. Çocukken kızdığımız cezalara büyüyünce hakveriyoruz. Kulluktaki halimiz de daha farklı değil aslında. İnsan da elleriyle başına açtığı işleri gördüğünde, kıyamet gününde, hesap gününde, belki de Fatiha’da bahsedilen ’din günü’nde, küllî iradenin aşkınlığını hakkalyakîn anlamış olacak. (Yani din gününde din apaçık haklı çıkacak.) Kendisine emanet olanı imanla sahibine teslim edecek. "Buyurduğun gibiymiş/olmalıymış herşey!" diyecek. Hem de can u gönülden diyecek. Hepimiz adına duam ’daha az değişiklikle’ Onun huzuruna gitmek. Arkamda daha az yıkıntı bırakmak. Fıtratımda daha az yarayla siperimden çıkmak. Çünkü emanet bırakıldığı gibi durdukça emanetçiyi ’emin’ kılar. Kişi fanilikte emin olduğunu isbatladıktan sonra ona bir sonsuzluk neden emanet edilmesin ki?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.