- 391 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
METOD ÜZERİNE
Dünya Müslümanları arasında öteden beri süre gelen bir tartışıma vardır metot üzerine. Bu tartışmalar yüzünden Müslümanlar birbirlerine adeta düşman olmuşlardır. Bütün tartışmalar da amaca giden yol üzerinde yoğunlaşmaktadır. Dünya sisteminde belirli bir yönetime oturamayan devletler içinde Müslüman devletler de vardır. Aynı zamanda Müslümanlar, bu durumdan bir çıkış yolu aramaktadırlar. Bu çıkış yolu da Kur’an ve Sünnete sımsıkı sarılmakla olacaktır.
1990’lı yıllara baktığımızda, dünyada model bakımından bir ya da iki İslam devletine rastlanabilir. Mesela İran İslam Cumhuriyeti, Pakistan, Afganistan ve Cezayir senaryolarını da ekleyebiliriz. Bu devletlerden; İran köklü bir halk hareketiyle İslam devletini kurarken, Afganistan’da ise içinde bulunduğu çıkmazlara bir de Rus işgali eklenmiştir. Afganistan’da Ruslara karşı gerilla savaşıyla başlayan mücadele, kar kış demeden en zor şartlar altında devam etmektedir. Onlar, aynı zamanda bu günlerde istiklal ve istikbal mücadelesi vermektedirler.
Pakistan ve Cezayir’de demokrasi aracıyla İslam devletini kurma mücadelesinde büyük mesafe kat etmiş durumdadır. Arabistan’da ise değişen bir yoktur. Emperyalist güçlerin güdümüne girmiştir. Petrollerini batılılar çıkarır ve işletir. Mısır hakeza öyledir. Fas, Tunus, Libya ve Çad’ın durumları malumdur. Asya kıtasındaki Türk devletlerinin durumları yine ortadadır.
Körfez ülkelerinin zenginliği, Emperyalist güçlerin iştahını kabartmaktadır. Bu sebeple burada asker bulundurmaktadırlar. Asya, Afrika, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan İslam ülkeleri içinde hep sistem tartışmaları süregelmiştir. Emperyalist güçler için sistemin ve rejimin hiçbir önemi yoktur. İslam ülkeleri hangi sistemle yönetilirlerse yönetilsinler onların umurlarında değildir. Onlar için önemli olan, çıkarlarının korunması ve aynı zamanda da sömürü düzenlerinin devam etmesidir. Onlar için yönetim, sistem, insan hakları, adalet vb. hikâyeden ibarettir. Devletler ister şeriatla, ister demokrasiyle, ister krallıkla, iste şahlık ile ister bir sülale ile yönetilsinler, onlar için bunların hiçbir önemi yoktur. Onlar için asıl önemli olan, çıkarlarına kim hizmet ediyorsa onu ayakta tutmaktır.
Müslüman halkı diğer Müslüman halk ile savaştırırlar. Kardeşi kardeşe kırdırırlar. Emperyalist güçler, silahlarını satarak kazançlarına kazanç katarlar. Böylece İslam ülkelerini de sömürürler. Biz, demokrasiyi getireceğiz derler ancak sömürüyü götürürler oralara. İslam ülkelerinde her devlet kendine bir yol tutturmuş gitmektedir. Kendi kurdukları sistemlerle halk barışık değildir. Dayatmalar, adaletsizlikler, iç çekişmeler, birlik olamama, kardeş devletleri haklı konularında desteklememeleri gibi durumlar mevcuttur. İşte dünyada halkı Müslüman olan devletlerin İslamlaşması için bu modeller sık sık gözler önüne serilmektedir…
Türkiye laiklikle İslam’ı bağdaştıran bir ülke olarak İslam’ın laiklikle bağdaşacağını gösterir bir ülke olma eğilimindedir. 1990’lı yıllarda kendi modelini diğer İslam ülkelerine ihraç etmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamaktadır. Türkiye’deki laikler böyle düşünürken, diğer taraftan bu laik düzenin içinden İslam devletinin doğacağına inananlar da mevcuttur. Olayın birde hakiki yüzüne bakacak olursak, metot tartışması hâlâ sürüp gitmektedir. Metot tartışması Müslümanların kafalarını iyice yoracağa benziyor. Bir zamanlar mezhepler arasındaki tartışmaları körükleyen sistem, bu gün bunun anlamsız olduğuna inanmaktadır. Zaman zaman Türk-Kürt, daha sonra Alevi-Sünni tartışmaları ortaya çıkmaktadır. Metot farklılıklarından meydana gelen düşmanlıklar, Müslümanlar arasında zaman zaman düşmanlıklar meydana getirmektedir. Olayı objektif bir gözle irdeleyecek olursak, yapılan bütün tenkitler yapıcı olmalı ve mutlaka yapılmalıdır. Böylece insanlık için daha iyi bir sistemi ya da mevcut sistemi daha güzel, kullanılır hale getirme yolunu elde edebiliriz. Maalesef bu gün Türkiye de böyle bir ortak fikir birliği bulunmamaktadır.
Sosyolojik olarak bakıldığında; dünyada mevcut olan bir gurup Müslüman, İslam hukukunun devrim ile geleceğine inanırken, bir kısmı da bu işin demokrasiyle olacağına inanır. Diğer bir gurup da hemen silaha sarılarak zaman geçirmeden bu işe başlanmalıdır görüşündedir. Aynı düşünce zıt görüşler için de mevcuttur. Kominizim, sosyalizm vb. düşüncelere sahip olanlar da sistem tartışmasının içende kendilerini bulmaktadırlar. Burada bunların üzerinde durmayacağız.
Dünya Müslümanlarının bir arayış içinde olması sevindiricidir. Bu arayışlar, daha güzeli ve doğruyu bulmaya yardımcı olmaktadır. Bu gurupların içinde farklı düşünenler de bulunmaktadır. Müslüman gençliğin bir kısmı İslam’ın sadece devrimle hâkim olacağını savunurken, diğer bir gurup ise bu işin demokrasiyle olacağına inanır. Hangi gurup olursa olsun sadece kendi metodunun doğru olduğunu dile getirmek için gayret sarf etmektedir. Bir gurup Müslüman, Cezayir’de demokrasi hareketini örnek vermektedir. Bu işin devrimle olmasını isteyen gurup ise bu görüşe şiddetle karşı çıkmaktadır. Vatandaş sırf kendi metotlarına uymadığı için bu hareketi gayri meşru sayabilmektedir. Diğer taraftan, bu iş devrimle olmaz, demokratik kurumlar ve kurallar içinde olur diyen vatandaşlar da İran devrimini tanımadıklarını dile getirmektedirler. Bu gurup, o devletin derhal yıkılmasını istemektedir. Onlara göre sebep ise İran’ın Şia olması ve İslam’ı devrimle getirmiş olmasıdır.
Şu devirde halkı Müslüman olan devletlerin Batılı Emperyalist devletlere karşı desteklenmesi gerekmektedir. Yanlışlar zamanla düzeltilebilir. Ama bu devletlerin yanlışlarını da tenkit etmekten kaçınılmamalıdır. Bu durumda bazı İslam ülkeleri kâfirlerin ekmeğine yağ sürmeye devam etmektedirler. İran İslam Cumhuriyetinin yıkılmasını isteyen guruba bu devletin Emperyalistlere karşı savunulması gerektiğini ve onların da tevhide inandığını söylemek gerekir. Sistemlerini beğenmeyebilirsiniz, inançlarını ve mezheplerini kabullenmeyebilirsiniz, size düşmanlıkta bulunmadıkça dostluğu terk etmemek gerekir. İslam inancı bunu gerektirir.
Müslümanların aralarındaki bu anlamsız tartışmalarına kargalar bile güler. Bazı durumlar sizin hoşumuza gitmiyor diye siz onu dışlayamazsınız. Müslümanlara yanlışlarını söyleyerek kâfirlere karşı korumak ve savunmak zorundayız. Müslümanlar arasında kırıcı, rencide edici bu tartışmalar, ne kadar da acı bir durumdur.
Olayın ikinci tarafına bakacak olursak; onlar, demokratik düzene karşı olmaları dolayısıyla dışlanmıştır. Demokratik mücadele, sadece bizim metodumuza yanlış geldiği için dışlanmıştır. Tabi ki ben bu iki görüş gibi de düşünmüyorum. Sadece aralarında süregelen kuru tartışmaları bırakarak, “Müslüman, Müslümanın kardeşidir” düsturuyla yola koyularak onların tek bir çatı altında “Yani İslam Kardeşliğinde” toplanmalarını sağlamalıyız. Başka yerden model ithal etmeye gerek yoktur. Modelimiz bizim içimizdedir. Kendilerinden başka doğru yol görmeyip, diğer metotları dışlamak ahmaklık olsa gerek. Emperyalizmin sistemini ilke edinenler, acaba kimlere hizmet etmektedirler? Dar kalıp çemberine sıkışmış mutaassıp kimseler diyorum ben bunlara. Kendisinden başka doğru görmeyen ve kendi çevresinin kitapları arasında yuvarlanan insanlardır bunlar…
Son zamanlarda yanlış anlaşılan konulardan biri de “Atalarının Dini” kavramının çarpıtılarak ortaya konulmasıdır. Mezhepleri bir din olarak görüp tanımlayan kimselerde bu görülmektedir. Şu da bir gerçek ki her vatandaşın birer müçtehit olamayacağı imkânsızdır. Zaten mezhepler bir konu hakkında hüküm ortaya koyarken, bunu kendi heva ve heveslerine uyarak yapmış değillerdir. Mezhep imamları, nassların ışığı altında ictihad yapmışlardır. Kuru kuruya bir şeye karşı çıkılmamalıdır.
Biz kendi özümüze dönmeliyiz. Başka devletlerin iyi, güzel yönlerini almalıyız. Sistemi kendi halkımızın inançlarına uygun hale getirmeliyiz. Araştırmaktan sorgulamaktan ve tenkit etmekten kaçınmamalıyız. Ancak doğrulara böyle ulaşabiliriz…
12.10.1992
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.