- 364 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kaybedene yarış nasıl rahmet olur?
Okuyanlar hatırlayacaklar. İşaratü’l-İ’caz’da şöyle bir sual vardır: "İnsanlardan büyük bir kısmın şekaveti meydanda iken, yalnız küçük bir kısmın saadeti nasıl nev’in saadetine sebep olur ki, ’Şeriat rahmettir’ diyorsunuz? Halbuki, nev’in saadeti, ya bütün efradın veya kısm-ı ekserisinin saadetiyle olabilir?" Yani, dünya imtihanının başlaması, insan türünün çoğunluğunun cehenneme gitmesiyle sonuçlanmaktadır. İslam’ın varlığına/gelişine bu açıdan bakınca nasıl ’rahmet’ veya ’saadet’ denir? Zira kaybediş de yarışın başlamasıyla ilgilidir. Kaybedişi başlatan öğe nasıl ’rahmet’ olur?
Bediüzzaman’ın bu türden şüphelere verdiği cevaplarda şu yön dikkatimi çekmiştir: Hep bütüne bakmayı öğütler. Çünkü ziyan olmuş gibi görünen parçaların tesellisi de bütündedir. Kendisinden aşkınlaşmaktadır. Ne demek bu? Mezkûr sorunun cevabından bir parça alıntıladıktan sonra üzerine düşünmeye devam edelim: "Altına yüz yumurta bırakılan tavuk, o yumurtadan yirmisini civciv çıkarıp seksenini ifsad etse, bu tavuk, yumurta nev’ine hizmet etmiş olur. Çünkü bir civciv bin yumurtanın annesi olabilir. (...) Binaenaleyh, teklif de insanların beşte birini kurtarsa, o beşte birin saadet-i nev’iyeye sebep ve âmil olduğuna kat’iyetle hükmedilebilir."
Evet. İnsanlık tam da böyle çoğalmalıydı. Bir zincirin halkaları gibi. Hatta, nüfus artışı üzerinden düşünürsek, giderek çoğalan halkalar. Ebeveynlerden oluşan başlangıçlara çocuk sayısı kadar eklenmiş yeni halkalar. İki halkaya bir, iki, üç, dört veya çok daha fazla halka takılmış. Onlar da, yine torun sayısına bağlı olarak, daha fazla halkayla kuşanıyor. Öyle ki, ikiyle başlayan halka, nihayetinde altı-yedi milyara kadar dayanıyor. Zincir her şekilde bir işe yarıyor. Boşa gitme ihtimali yok. Ziyan olmak imkansız. Zayıflar sonralarının varlığıyla anlamlanıyor. Birbirimize eklenmiş olmamız bireyselliğimizde israfımızı engelliyor. Tıpkı mezkûr cevapta söylendiği gibi.
Hop! Hemencecik spot cümleyi patlatıverelim: Müstakil varoluşlar israf olmaya daha yatkındır. Ne demek bu? Misallendirelim: Şimdi ben, aman misal de ne uzağa düştü öyle, öncesiz bir ’ben’ olarak varolsaydım. Yani ’atasız bir müstakillikle’ varlığa çıkarılsaydım. Üstüne bir de, Allah saklasın, imtihanımın hakkını veremeseydim. Çoluğum çocuğum da yok. Bu varoluşa artık ne denirdi? Allahu’l-a’lem. Zincirsizlikten dolayı o varlıkta bir parça ’boşa gitmişlik’ de olurdu. Sorudaki şüpheye benzer bir yara kalırdı. Şimdi öyle bir ihtimal yok. Ebu Cehil de olsanız oğlunuz İkrime olabiliyor.
Zincirin bir yerinde mutlaka işe yarayan birşeyler/bireyler var. Varoluşunun hakkını vermiş fertler tüm nesillerin içinde mevcut. Çünkü zaten nesiller birbirleriyle bağlı. Ağacın, yani insaniyet ağacının, israfı diye birşeyden bahsetmek mümkün değil. Heba olmadı. Zayıf kalan halkalar güçlüler sayesinde kıymet kazandı. Peygamberler en güçlüleriydi. Sonra salihler onları takip ettiler. Yani, arkadaşım, kendi parçamız için hissettiğimiz korkuya büyük bir teselli var burada. Zincire bağlandığımızda, "İman bir intisabdır!" sözünün hakkını verdiğimizde, yekünden ayrıca bir değer kazanıyoruz. Hikmetini eda edememişliğin sıkletinden birazcık kurtuluyoruz. En azından israf olmamış bir bütünlüğe parça oluyoruz. Hem, bigbang mevzuu eğer doğruysa, daha büyük zincirler de var. Varoluşa zincirle çıkmakta böyle bir rahmet ciheti de yok mu?
YORUMLAR
TEBRİKLER EDERİM KARDEŞİM KIYMETLİ VE FAYDALI BİR ESERDİ,SELAMLARIMLA.