- 393 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocukluğumdan gençliğime…
Zaman nasıl geçiyor anlamıyorsun kendi kendime iç sesinin vermiş olduğu sırdaşlık beraberinde nerden nereye deyip eskilere dalıyorsun hatta en derinlere… Çocukluğun masumiyeti hatta belki de tatlığı mı dersiniz? Orasını pek bilmem de sözümüzün geçtiği abur cuburları yediğimiz o anlar güzeldi!. Çocukluk arkadaşlarımızla birlikte paylaşmayı, oynamayı onda olmayınca onunmuş gibi sahip olduğumuz eşyalarımızı paylaşır ve eğlenirdik!. Şimdi bakıyorum da o mutlu olduğumuz çocukluğumuzdan bir kare dahi yok maalesef!. Hepimiz bir yerlere savrulduk!. Kendi iç dünyamızda sorunlarımızla mücadele etmekle boğuşurken paylaşmayı, mutlu olmayı hatta hatır sormayı bile unuttuk…
Hayat nerden nereye dediğimiz anlar da derin bir nefes çekerken bulduğum benliğimin içinde kayboluşuma şahit oluyorum. Çocukluk arkadaşlarımı ararken bir çoğunun evlendiğini hatta çocuklarının olduğunu öğrenince şaşkınlığıma alı koyamadım. Çünkü bunlar okur dediğimiz arkadaşlarımız ev hanımı olup yuvalarını çoktan kurmuşlardı. Diğer yandan diğer arkadaşlarımızın kazandığı bölümleri ve yerlerini duyunca onlar adına çok ama çok sevindim ve beklemediğim ummadığım yerleri kazanıp ve bir yerlere gelme çabalarını görünce onlar adına onu re oldum!..
Diğer yandan kalan çok zekilerimizin haberini alınca hem şok oldum hem de çok ama çok üzüldüm. Tıp kabiliyetindeki zeki öğrenciler idi. Bir hiç uğruna beyaz kefene sarılıp göç ettiler. Akılları bulandırıp anne baba dediğimiz evimizde bizi dünyaya getiren atalarımız bir kağıt parçasına hem evlatlarının geleceğini hem de bedenini yok saydılar… Toplum olarak bizler ne yapıyoruz? Bu gidişat nereye kadar böyle gidecek? Hiç sorguladık mı? Hayır seslerinizi duyar gibiyim!.İşte bu nokta da değineceğim kutsal görevini yerine getiren değerli öğretmenlerimize geleceğim…
Sizlere İlkokul ve ortaokul da desteğini esirgemeyen biz gençlerin yol göstericisi olan yüce gönüllü emektar öğretmenlerimizden bahsedeceğim. İlkokul öğretmenim Mukkades Yıldız ve ortaokuldaki Türkçe dersime gelen öğretmenim Şadiye Gündüz Ay ile okul dönemimde emektar dediğimiz bizzat yaşadığım anlarımı yazacağım. O zamanlar ufak tefek biriyim hiç unutmam beşinci sınıftayken derse geç kalmıştım. Bahsettiğim zaman kış zamanı malum sabahçıyız genellikle kışları sabah karanlık olur!. Asla geç kalmayan ben geç kalmıştım o gün o kadar korkuyorum ki Mukkades öğretmen çoktan derse girmiş yoklamasını bile yapmıştı...
Sınıfın kapısında bekliyorum. Dersi bölmek istemiyorum ama girmesem olmaz!. Sırtımdan aşağıya doğru ter attığımı hissediyorum!. Yukardan gelen ayak sesleri ile kapının önünden çekilip duvara yaslanıp başımı öne eğdim!. Okulumuzun müdür yardımcısı beni fark etti ve yanıma doğru geldiğini fark edince işte o zaman dedim ki inci sen yandın!... Ne yapıyorsun sen burada diye seslenince ben tabi baş kalkar mı kalkmaz suçu mu biliyorum!. Öğretmenim derken yüzüm aşağıya doğru bakıyorken derse geç kaldım ve bu yüzden giremedim deyince gel benim ile kapıyı çalıp hocam öğrenciniz geç kalmış kapıda idi deyince Mukkades öğretmenin masadan kalktığını bana doğru geldiğini gördüm. Tamam hocam deyip başka konulara onlar değinince sırama geçtim!. Tabi suçu mu biliyorum başım önde bir şekilde öğretmenimin bana kızmasını beklerken hiçbir şey demedi...
Geçen hafta teslim ettiğimiz performans ödevlerine vermiş olduğu notları açıklıyormuş meğer tam da üzerine gelmişim. İnci diye seslenirken hemen ayağa kalkıp efendim öğretmenim deyince aferin 90 aldın dedi. İşte o zaman başımı kaldırıp gözlerimdeki tebessüm ile öğretmenime bakabilmiştim. Bana günlük tutturan ve sürekli takip eden idi. Beşinci sınıfı teşekkür belgesi ile bitirirken o sevincim kursağımda kalmıştı. Hiçbir aile bireyim tarafından kutlanılmadım. Tebrik edilmedim. O yaşta bile bunu sorun etmeyip kendimi mutlu etmenin yollarını aradım. Gel zaman git zaman ortaokula geçtim. Okullar açıldı. Bizler bahçe de yerimizi alırken yeni öğretmenlerimiz gelmeye başlamıştı. Şadiye öğretmen hakkında dıştan duruşu ile gösterdiği sertlik nedeniyle hepimiz ondan çekiniyorduk. Taa ki dersimize gelene kadardı!..
Hayatı ve okulu paralel anlatırken yüzündeki tebessüm samimi ve içten idi. Türkçe dersim çok iyi miydi? Çok kötüydü yalan yok bende ama bizleri derslere itiyordu. Artı ve eksi sistemi vardı. Ödev kontrolleri ve sözlüler var idi. Buda arkadaşlar arasında bizi çalışmaya yönlendiriyordu!. Hafta da bir saatimiz de kitap okumaktı. Kitap bana başlı başına bir eziyet idi. O sıralar yaşadığım sıkıntılar dolasıyla kafam pekte almıyordu. Şadiye öğretmen kitap size en iyi sırdaştır deyince ne gibi sırdaşlığı olur ki düşüncesine çoktan girmiştim. İlk serim Ömer Seyfettin’den olmuştu. Kitabın sayfalarını çevirdikçe çevirdiğimi fark ettim. Zilin sessini bile duymamıştım. O gün ben teneffüsleri kullanmadım hatta ders aralarında öğretmenler serbest bıraktığında kitaba devam ettiğimi fark ediyordum. Bu zamanla daha çok oturdu zihnimde bendeki yerini almıştı adeta zamanla çevre edinmeye nasıl ücretsiz kitaplar okuyabilirim düşüncesine kapılmıştım...
Bir süre sonra evime yakın Sümer park vardı. Oradaki büyüklerim ile iletişime geçerek bana destek olup her hafta kitap okumaya oraya gitmeye başladım. Bir gün fark ettim ki kutularda kitaplar var. Bunları ne yapıyorsunuz abi? Köy okullarına gönderiyoruz senin gibi kardeşlerimiz okusun diye toplayıp gönderiyoruz deyince bir yandan sevinirken nasıl destek olurum düşüncesine kapıldım. Sabah okula giderken yolda gördüğüm arkadaşlarıma hepsine tek tek söylemeye başladım. Köy okullarına kitap topluyorum. Herkes kendi sınıfında duyursun en geç cumaya kadar toplayalım deyince arkadaşlarımda bu habere sevinip destek oldular. Kitap serüvenim böylelikle başlamıştı. Bir yandan da günlük yazmaya devam ediyorum. Yazılarım gün geçtikçe anlam kazanmaya başladı. Zamanla gazetelerde, sitelerde yazmaya başladım. Sonra bir teklif geldi. Ortak proje kitabı hiç düşünmeden evet katılırım dedim. Orada babama yer verdim!. Sonra köşe yazarlığı ve haber sitelerinde yazmaya başladım...
Şadiye öğretmenimin sözlerini hiçbir zaman unutmadım. Hayatımda ilk kez İstanbul’a gittim. İlk plaketimi orada aldım. İkinci kez İstanbul’a gitmeme vesile olan Filiz Aldemir’e çok ama çok teşekkür ederim bana öncülük yaptı ve destek oldu!. İki televizyon programını da onun eşliğinde yaptık. Biz onunla ilk kez İstanbul’da yüz yüze geldik. Hala da destekçim bana yardım eden biri iyi ki yazılarını takip edip onun yazılarını hayatıma bir yön vermişim. Şimdi dördüncü ortak proje kitabını hazırlarken heyecan içinde çalışmalarımı devam ettirirken yazılarımda saat kaç olursa olsun saatlerce bana destek olup yazıma şekil veren Nurhan Işkına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.Her bir büyüğümün yeri bende ayrıdır. Onları ve dediklerini hep dikkate aldım. Çünkü ben gelişmeyi, öğrenmeyi istiyorum. Bu konuda hepsi ayrı ayrı yardımcı oldu!. Çok ama çok teşekkür ederim. Son olarak şunu diyorum!.. Öğretmenlerinizi dinleyin ve okuyun okuyun…
İnci Geçkil
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.