- 444 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ortak Akıl Ve Ön Kabul 9
Kısa süre içinde mülkün sahibi ve mülkü yönetmek için tek iradenin sahibi olan aile saltanatı, meclisi kapattı. Hükümeti derdest etti. Gücü paylaşmak istemedi. Kendisine ortak (şirk) tanımadı.
Meclisle paylaştığı iradeyi tekrar eline almakla saltanat yeniden mutlak gücünü elde etmişti. Yani saltanatçı tarihin o günler içinde gelip geldiği aşama olan hükümetin ve meclisin irade ve gücünü, aile oligarşisi tekrar eline geçirmişti. Hem de bu süreç iki kes tekrarlayacaktı
Oysa meşruiyet sürüyor olsaydı işgalciler padişahı ikna edince, hükümeti ikna etmesi gerekecekti. Hükümeti ikna etse savunma bakanını ikna etmesi gerekecekti. Ve orduyu hümayunu ikna etmesi gerekecekti. İşgalciler padişahı, hükümeti, savunma bakanı ve orduyu ikna etse meclisi de ikna etmesi gerekecekti.
İşte bu tür birçok frenli süreç nedenle, ilk ittifaklarla ortaya konan irade ve yönetimin kolektif işlemesi nedenle; ilk ittifaklar içindeki benzer inşa dahilinde "ortak akıl sahibi ilahlar" vardı. El bu yapıyı mutlak bir otoriter monarşiye çevirmişti.
Mutlak monarşi içinde ve mutlak oligarşi içinde süren sınıflı tarihin mücadelesi, Osmanlı da birinci ve ikinci meşruiyet ile ortaya konmuştu. Osmanlıdaki meşrutiyetin ilanı, sınıf mücadelesinden çok dış güçlerin azınlıklar anlamlı yapay söylemleriyle Osmanlıya dayatmalarıydı.
O dönemlerde Osmanlı dış güçler elinde oyuncaktı. Böylece ilk meşrutiyetle ve ilk meclisle saltanat şirki (ortaklığı) tanımıştı. Saltanat mutlak iradesini ve zıllullah olan yani Allah’ın yeryüzündeki irade ve egemenliği olan gücü, meclisle paylaşmıştı. İkinci meşrutiyetin ilanı ile Padişahın iradesi ile Osmanlı yönetiminin gücü meclisli, hükümetli bir sürecin paylaşımı içine girmişti.
Meşruiyet; ilk ittifaklara göre, ilk ittifakların örneğini oluşmuştu. İlk ittifaklarda farklı farklı üretim gücünün farklı ve fren ilişkili ortak yönetim güçleri vardı.
Meşrutiyette farklı farklı üretim ve iş kolu olan süreçlerin üst yapı donanımlı hukuk, adalet ve temsilcili kurullarının fren ilişkili durumla yönetim içine katılmasını ön görüyordu. Meclis sınıfsal karakteri. Hukuk, adalet mühendislik karakteri oluşuyordu.
Yani meşruti monarşi olan son dem Osmanlı saltanatı, daha baştan; hızlı karar vermeyi değil; doğru, karar vermeyi, akılcı, aceleci olup ölüme gitmeyen kararları vermeyi öngörüyordu. Mutlaka işleyen ama acele işe şeytanı karıştırmayan hızda bir işleyişti.
Daha ilk başta sosyal yapıların oluşması içinde ki süreç kişisel keyfiliğe göre olan serbestliğini aksamış frenlenmiş, kişinin karşılanmaları gecikmeye uğramıştı. Yani inşacı süreç kesikli sürekli frenli ve aksamalıydı.
Kişisel keyfilikler gibi hızlı işlemeyen ya da zaten düşünerek, sindirerek hızlı işlemesi ön görülmeyen ikinci meşrutiyette kaldırmış. Oysa meclis içindeki işleyiş; hızlı ama aceleci ve sonu felaket te olacak işleyişlerdeki hızlı avantajı, sağlam, güvenli ve doğru işleyişe fatura edilmişti. Daha açığını söylersek, meclisli işleyişler de hızlı olmanın avantajı, doğru ve sağlıklı işleyiş pahasına gözden çıkarılmıştı.
Yeni ortak akıl bu faturayı zaten biliyordu. Kendi mutlak iradesi ile hızlı karar verip eli ayağı serbest ve frensiz durumda olan padişah, işgale teslim olmuştu. İşgalcilerle bir iş birliği içine girmişti. İşte kuvvacı kurtuluşun Kahramanları ve özellikle de Atatürk’ün tanık olduğu kulağa küpe diyalektik durum buydu.
Günümüze gelen süreçte yönetim şeklimiz, güçler ayrılığı içinde fren ilişkilerine tabi olmakla irade ve gücün yöneten bir icracı kabine başı başbakan; bakanlar, partili meclis, hukuki mekanizma, kendi alanında genel kurmay, sivil toplum örgütleri, basın gibi süreçler arasında ve her biri kendi alanları dahilinde kolektif irade ve kolektif yönetimin eşgüdümüne dönüşmüştü.
Frenli süreç elbette yavaşlayan süreçlerdi bunu bilmek için zeki olmak gerekmiyordu. Sistemin kendisi bunu ön görüyordu. Saltanat hızlı karar vermek için kurulmamıştı. Saltanat mülk sahipli sömürüyü ortaya koyan öngörüydü. Bu öngörünün hızlı karar alma gibi bir başka belirme şekli vardı. Ama evrim hiçbir zaman hızlı karar almamıştır.
Fireni olmayan, durmayan hızlı ve bileşik olmayan ekonomik yönetimli süreçler de zaten yoktu. Tarihin geldiği aşamada eksiği ile birlikte ortak akıl buydu. Saltanat, yani tekil irade, frensiz bir başkanlık gerçekleşse bile sürekli, inşacı, üreten bir durum olmamakla El ’in kendisi gibi sağlıklı düşünemeyen kafaların içinde tamamen kafa putuydu.
Saltanat içinde, yani tekil irade içinde, frensiz bir başkanlık sistemi içine geçilse bile, tekil irade üreten sistem inşasının içinde olmadığı için tekil irade baskı zülüm yapmadıkça sürekli, inşacı, üreten bir durum olamaz.
Başkanlık sistemi parlamentodan azade değildi. Başkanlık sistemi El ’in kendisi gibi sağlıklı düşünemeyen kişisi kafaların içinde tamamen kafa putuydu.
Örneğin, hiçbir ekonomi biliminin içinde olmayan bir cahillik ve kafa putu ifrazı olmakla itibardan tasarruf olmaz diyen söylem bu baskı ve zulmün frensiz oluş içindeki söylem tezahürüydü. Bu cehalet, bu kafa putu sahipli kişiler ekonominin itibar için yapılmadığını bile bilmeyecek kadar cahildir.
İşte saltanat ve Abdülhamit gibi bir kişi çıkıp ta ben sizi uçuracağım ama yasalar, meclis, hükümet, erkanı harbiye vekaleti reisi, basın, efkarı umum elimi ayağımı bağlıyor diyen bir sivri zekâ gelinen şu parlamenter aşamalı düzen içinde bile mutlaka yeniden tek El olmak istiyordu.
Belki de tek kişilik bu tutum, zayıf yönetimlerle uluslararası güce ikna olucu boyun eğişten başka hiçbir işe yaramıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.