- 989 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBİYAT VE İNSAN
Bana mı öyle geliyor bilemiyorum ama son zamanlarda, defterde çok fazla şair ve yazar dostlarımızın veda yazılarına denk gelir oldum. Açıkçası bu durum, edebiyat defteri ve biz okurları adına hiçte hoş bir durum değil.
Doğrusu edebiyat konulu bir yazı kaleme alma noktasında tereddütlerim oldu. Çünkü öğrencilik yıllarımda bir iki küçük şiir ve öykü denemeleri veya kompozisyon çalışmaları dışında edebiyatla pek ilgili biri değildim. Edebiyata olan ilgim ve bağım deftere üyeliğimle başladı diyebilirim. Dolayısıyla kendimi bu konuda yetkin veya yeterli biri olarak görmüyorum. Ama yine de çok etkilendiğim ve üzüldüğüm şu veda yazıları konusunda naçizane fikirlerimi paylaşmak istedim.
Edebiyat defteri üyeliğim öncesinde sosyal statüsü ve eğitim durumu ne olursa olsun şiirle, öyküyle vs gibi edebiyatın dallarıyla ilgilenen kısacası eli kalem tutan okumayla yazmayla uğraşan insanların ileri derecede kültürlü, toleranslı ve donanımlı entelektüel bireyler olacağına dair zihnimde bir algı oluşmuştu ve aslında olması gerekende buydu.
Rönesans döneminden günümüze sanat, bilim ve felsefede büyük reformist hareketler olmuş ve özellikle şiir bilimi engin denizlerde uçsuz bucaksız bir yol alınmıştır. 15. ve 16. Yüzyıldan günümüze tüm sanat dallarındaki gelişiminin temel prensibi usta-çırak ilişkisine dayanmaktadır. Rönesans döneminin edebiyatçısı Michelandelo’dan, sonraki kuşağın edebiyatçılarından William Shakespeare,Türk tasavvuf edebiyatının en büyük şairi Yunus Emre’den Osmanlı dışında yaşamış fakat Osmanlı şiirine büyük tesiri olmuş Nesimi’ye ve Cumhuriyet dönemi edebiyatçılarından Ahmet Hamdi Tampınar’a kadar onlarca yüzlerce Türk ve dünya edebiyatçıları aynı dönemde yaşamasalar da kendi toplumsal kültürleri içerisinde bir biçimiyle birbirlerinden etkilenmiş ve eserlerinden ilham almışlardır. Bu etkileşimle oluşturdukları sanatsal eserler günümüze kadar gelmiştir.
Defterde geçirdiğim zaman içerisinde geniş bir skalada değerlendireceğimiz edebiyat türlerinin gelecek kuşaklara aktarılması bağlamında usta-çırak ilişkisinin hiçte orta çağdan günümüze geldiği şekliyle yürümediğini gördüm. Örneğin: Muazzam şiir yazma beceri ve bilgisine sahip olan insanların, iş yorum yapmaya gelince şiire yeni gönül vermiş ve bir yerlerden başlamaya çalışan, şair adaylarını avuçlarının içinde yeşerecek bir çiçek gibi görüp yardımcı olacakları yerde, egolarına yenik düşüp özellikle acemi şairlere karşı eleştiri adı altında çok kırıcı ve acımasız olabildiklerine defalarca tanık oldum. Benzer durum öykü makale vs gibi düz yazı ve paylaşımlar içinde geçerli. Özellikle de kaleme alınan yazı siyasi veya ezber bozan tabuları yıkan sosyolojik içerikli bir paylaşım ise yapılan yorumların hakaret, aşağılama ve hatta doğrudan küfür boyutuna kadar ulaştığını birçok kez gördüm. Doğal olarak defterde geçen ilk yıllarım da yazılan olumsuz yazı ve yorumlara uyum sağlama noktasın da epeyce ’zorlandığımı itiraf edebilirim.
Sonra kendime şöyle bir telkinde bulundum; Eğer sanal bir ortamda fikir beyan ediyor, ya da kültürel bir paylaşımda bulunuluyorsa beklentileri düşük tutup bu tür seviyesizliklere de hazırlıklı olunması gerektiği idi. Aksi halde büyük hayal kırıklıkları yaşamak kaçınılmaz olurdu. Çünkü bu tür platformlarda normalinde kültürel düzeyde bir araya gelinmeyecek, gelinmek istenilmeyecek insanlarla sanal ortamın şartları gereği her türlü diyaloğa açık olunuyor. Dolayısıyla her türlü saygısızlığa da maruz kalına biliniyor. Ne yazık ki bu durum da usta-çırak ilişkisi pek yürümüyor. Yani bu olumsuz durumun sonuçları itibariyle sorumlusu insanı diğer canlılardan ayıran edebiyat veya üyesi olduğumuz edebiyat defteri değildir.
Kaliteli bir eğitim alamamış, kültürel gelişimini tamamlayamayan insanların eksikliği ve hatasıdır. Ve maalesef bu insanlardan hayatın her alanında çokça var.
Siyasi düşünce veya dünya görüşü farklılıklarımıza rağmen defterde gayet seviyeli diyaloglar kurabildiğimiz nadir ve çok özel dostlarımızla varsa aramızdaki küskünlük ve kırgınlıkları bir tarafa bırakıp yeniden güzel paylaşımlar oluşturmalıyız. Bunu yalnız kendimiz için değil edebiyatı güçlendirmek ve gelecek kuşakların sanat içinde ve sanattan kopmadan yaşamaları için yapmalıyız. Çünkü sanatın her dalı medeniyetin basamaklarıdırlar. Bu nokta da edebiyat defteri gibi siteler, şiir sanatının gelişimi için büyük şanstır. Bu düşünceler doğrultusunda umarım ve dilerim ki, deftere veda eden dostlarımızın ayrılığı kısa sürer ve zaten hayat gailelerinden dolayı pek vakit ayıramadığımız edebiyat defterine ayırabildiğimiz sınırlı zamanı iyi değerlendirip yeniden keyifli paylaşımlarla ve kaliteli yorumlarla bir arada oluruz.
Edebiyata gönül ve emek vermiş şair ve yazar üstatların hoşgörüsüne sığınarak kaleme aldığım bu yazıda sürç-i lisan ettiysem af fola.
Serhat BİNGÖL.14.06.2019
YORUMLAR
Sevgili Serhat bey;
Yazının başında bahsettiğiniz edebiyatın edepli dili ile yazılması hakkında. Bence böyle bir kural yok. Yerlatı edebiyatı diye bir tarz ve biçim var.Dil salon hanımefendilerinin ve beyefendilerinin tekelınde değildir. Aynı dili bir uyuşturucu taciri de kullanıyor. Dil özgürdür. Ağzı bozuk kelimeler bazı yerlerde öyle güzel bir ifade yerleştiriyor ki asla kusur olarak görülemez. Aslında tam da buna benzer bir deneme üzerinde çalışıyorum. Bitince okursanız sevinirim.
Yazının ikinci bölümünde ise sanırım biraz da benden bahsetmişsiniz. Yani direkt hedef aldınız demiyorum ama tarif bana uyuyor :))) Evet, ağzım bozuktur. Evet, kırmızı çizgilerim konu olunca karşımda babam olsa tanımam. Evet, yeri geldiğinde oldukça sert eleştiririm.
Ancak; bu yapılan eyleme varmadan öce nedenleri hakkında konuşmak lazım. İnsanlar fikirlerini özgürce söylemekten bahsederken kendi fikrinden bahsediyor sadece. Özgürlük derken de içerğinde istediği kadar maniplatif kurgular ve küstahlıkla sunum yapıyorlar. Ben buna tahammül edemem.
Ayrıca; acemi deftercilere gelecek olursak kendi adıma onlarla bir ara ilgilenmek istedimse de bazı arkadaşların acemiliğinden büyük egoları olduğundan yüz yüze gelemedik yazarken. Bu tutumları çok sinir bozucu. Ben öğrendikçe ne kadar eksik olduğumu görüyorum. Bu arkadaşlar ise tastamamlar maşalllah. Bu şekilde on sene de yazsalar acemi olarak kalmaya devam edecekler.
Sonuç olarak; kendi adıma, bana kim nasıl gelirse ayni ile cevabını alır. Edebiyat kadar kişiliğim de taviz vermez efenim.
Sevgilerimle...
Serhat BİNGÖL
Konuyla ilgili yazınızı mutlaka okuyacağım şimdiden kolay gelsin.
Acemi şair ve yazarlar konusun da onlara yapılan yorumlar noktasındaki gözlemimi aktardım. Doğrusu onlarında kaprisleri ve çokbilmiş halleri oluyor mudur? Onu bilmiyorum. Oluyorsa bu da onların ayıbı ve eksikliğidir.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Den(iz)
:))))
En muhteşem aforizma:
''Ben edebiyattan ibaretim.''(Kafka)
Akabinde bunu gören bilen insanların varlığına duyulan inanç her ne kadar yoksunluğun ve yalnızlığın sesi olsa da tepkisizliğin ayak sesi aslında en muhteşem tepki iken tepkisizlik...
Dokumda kelimeler.
Tenimde üşümüşlüğüm.
Ama illa ki içime ısıtan...Yaşasın Edebiyat!!!
Selam ve saygılarımla değerli Serhat Bey.
Bu yazıyı ben kaleme alsaydım büyük ihtimalle başlığını değiştirirdim:
''Edebiyat ve Yalnızlık''
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Merhaba hocam;
Devre ayak uyduramayan fosilleşmiş siyasetçilerin yansımasıdır edebiyat defteri.
Bizde mi fosilleştik derseniz, hayır derim. Kuduz bulaşmış veya cahiliyetin beş duyu organından akan insanlar kendini hemen belli ediyor.
Adam dövdürme, yalan söyleme, insanları aldatma, torpil, at gözlüklü fikriyatın etkisi gün geçtikçe sarıyor her yeri. Ölü toprağı dökülmüş ülkenin üzerine sanki.
Dua edin de bir suriyeli gelip buradalarda şiir yazmıyor.. yani "edep" denilen işte o zaman rafa kalkar galiba.
size tek bir soru: ünlem ne işe yarar?
Bir ünlem ile biten cümleden ne anlamalı çocuklar, yani birisi "ismi lazım değil",(harry pother sersisini izledini mi?) çocukların karne sevinçine ortak olmaya çalışmış da ifadesinin sonuna ünlem koymuş, ünlemden sonra da bir gülücük işareti..
Denilenler doğru; tuz kokalı haney olmuş da haberimizin olmamış vallahi..
Saygılarımla..
Serhat BİNGÖL
Neyse işin esprisi bir yana sizinle geç samimi olduk, ama kısa sürede çok sevdiğim özel sayfa dostlarımdan bir oldunuz. Sizinle geç samimi olmamızın sorumlusu benim. Fakat itiraf edeyim bu samimiyeti dostluğa çeviren de sizin açık yürekliliğiniz oldu. İyi ki varsınız.
Değerli dostum defterden tanıdığım ve benim için çok kıymetli bir Abimin dediği gibi ;Ne kadar insan varsa o kadar da fikir vardır. Zaten işin keyfide burada farklı düşünebilen insanlar olacak ki bir konuda tartışmanın anlamı olsun. Sorun tartışmamız da değil tartışmayı hakarete dönüştürmekte ..
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Yinsani
geç gördüm cevabınızı..
İnanın edebiyat defteri sizinle artı bir değer daha kazanıyor..
Elimde güç olsa da sizi bir üniye rektör yapsam..Yakışır vallahi..
edebi anlamda, insanlık anlamında fikir telakkisi anlamında çok güzel bir örneksiniz..
saygılarımla..
Sevgili Serhat
Yazın tamamen ideal olan üzerine kurgu. Defterin ülke psikolojisinin iz düşümü olma ihtimali yok mu sence ?
Biliyor musun artık ebeveynler bazı kişiler Tv.ye çıktığında ya çocukları odalarına gönderiyor yada kanal değiştiriyor. Çocukları odalarına göndermek aslında daha sağlam tedbir. Çünkü kanal değiştirirken başka kanalda yine çocukların sakınıldığı kişinin kükrüyor olma ihtimali oldukça yüksek. Gözlerindeki kin, yüzündeki nefret, dilindeki korkunç üslup şak diye karşımıza çıkabiliyor.
Uzatmadan şunu diyeceğim; balık baştan kokarmış.
Çok sayıda iktidar ve çok sayıda lider tanımış birisi olarak söylüyorum ki, ruh halini toplumun her kesimine ve zeminine bu kadar net enjekte eden birisini daha görmedim.
Bu ülke insanı hiç bir birinden bu kadar nefret etmemişti azizim. Hiç bu kadar kutuplaşmamıştı.
Masaya benim ülkem konulmuş, karşı taraf masaya hiçbir şey sürmeden yine benim ülkemle ilgili plan ve pazarlık yapıyorsa ben öfkelenirim. Birileri anayasamızın tartışılmaz ilk dört maddesini tartışmaya açıyorsa ben öfkelenirim. Birileri bir zamanlar besledikleri canavarı yere göğe sığdıramazken, Türk Milleti’nin kanıyla beslerken, sırf onlara yaranmak için bu canavarın başını okşayan, yada önünden geçerken bakanlar, bu canavar ileride sizi de bizi de yer diyenler şimdi canavarı besleyenlerce canavar yanlısı gösterilip sütten çıkmış ak kaşık ayağına yatıyorsa öfkelenirim. Kendileri kürdistan diyerek kürdün, lazistan diyerek lazın, ekümenik diyerek gayri müslümün oyu için değerlerini ayakları altına alırken başkalarını PKK lı ve fetö yanlısı olarak karalamaya çalışıyorsa öfkelenirim.
Oturup cici cici bu ülkenin geleceğini batırmak isteyenlerle projeleriyle ilgili konuşmak şahsen ban zul geliyor.
Hele bazıları var ki bende kusma hissi yaratıyor.
Defterdeki vedaların pek çoğu genellikle seçki konusunda tepki verip gidenler.
Yani senin durumdan vazife çıkartıp işi başka boyutlara taşımanı gerektirecek bir şey yok. Rahat ol…
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve selamlarımla.
Değerli kardeşim, burada edebiyat adına önemli şeyler öğrenmemiş olsak da, mesela sizin örnek alınası biçimde sergilediğiniz, seviyeyi düşürmeden polemik yapma yetkinliği, aslında yine edep/edebiyat adına hep göz önünde bulundurulması gereken bir şart ve değerdir...
Karşınızdakinin pervasızlığına rağmen üslubunuzun beyan ettiği gibi samimi ve dostça davranmaya devam etmeniz, savunma yaptığınız konularda ne kadar objektif olduğunuzu da gösteriyor aslında; çünkü devlet-millet hayrına gösterilen etkinliğin samiyet derecesi böylece de anlaşılmış olur...
Dolayısıyla, küsüp gidenlerin bir daha düşünmelerini önermemize vesile iyi bir örnek var, demek istiyorum... Daha ötesini de kişi kendi bilir...
Değerli kardeşim, iyi ki varsın...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Yazımda da belirttiğim gibi umarım ve dilerim deftere veda eden çok özel kalemlerin vedası kısa sürer ve yeniden keyifli paylaşımlarla bir arada oluruz.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle