- 898 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Einstein'a imanın nübüvvete imanından fazla mı?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Newtonculuktan Kuantumculuğa geçiş kesin nedenler ve sonuçlardan ’gözlemcinin de gözleneni etkilediği’ bir alana geçiştir. Meşhur Çift Yarık Deneyi’ni bilirsiniz. Kimse bakmıyorken dalga gibi hareket eden elektron taneciklerinin gözlenmelerinin ardından davranış şekillerini değiştirip tanecik gibi hareket ettiği o ilginç deney. Öğrettiği şeylerden birisi de maddenin sandığımız kadar tekdüze olmadığıdır. Rabbisi dilerse dalgalarla bereketlenir. Biri bin olabilir.
Peki gözleyen, sadece gözlemekle/ölçmekle maddeyi nasıl etkiler? Bilmiyorum. Fizikçi değilim. Üstelik Kuantum da fiziğin sonu değil. Belki ilerde çok daha fazlasıyla karşılaşacağız. Ancak bir açıdan onu beğeniyorum: Bana maddenin sandığım kadar kesif ve sarsılmaz olmadığını gösteriyor. Yani bu teoriyle birlikte maddeye bakınca onun daha da latifleştiğini hissediyorum. Arızî olan varlığımı anlamada da fehmime yardımcı oluyor. İsm-i Kayyum karşısında vücudumun ne denli ’rüzgâr önünde yaprak’ olduğunu kavrıyorum. Tabii bilim tedricen gelişen birşeydir. Hiçbir teorinin esiri olmamak gerek. Gün gelip daha güzeli, hakikate daha yakını, daha güzel manaları anlamamıza yardımcı olabilir. İnşaallah. Âmin.
Bediüzzaman 24. Söz’de gelişen teknolojinin itikada dair meseleleri anlamada nasıl bir katkı sağladığı sadedinde der: "Deccalın çıktığı vakit umum dünya işitecek olan kaydı telgraf ve radyo halletmiştir. Kırk günde gezmesini de merkebi olan şimendifer ve tayyare halletmiştir. Eskiden bu iki kaydı muhal gören mülhidler şimdi âdi görüyorlar."
Yani, evet, seküler aklın imkansızlık eşiği bilim geliştikçe ileriye taşınmaktadır. Dün İslam kaynaklarında yeralan mucizevî bilgilere "Olur mu öyle şey canım?" diye dudak bükenler bugün modern bilimin de ’Pekala olur’luğunu göstermesiyle ağızlarını açamaz olmuşlardır. Bu bugün böyle olduğu gibi yarın da böyle olacaktır. Seküler akıl ’mümkün olanı tanımada’ ayetlerin-hadislerin arkasından gelecektir. O halde denilebilir ki: Mü’min imanıyla bilimin önündedir.
Bu sıralar Mucizat-ı Ahmediye Risalesi’ni okurken de aynı kanaate varıyorum. Özellikle berekete dair mucizeleri okurken, Aleyhissalatuvesselamın mazhar olduğu şeyler, bana pek kolay anlaşılır geliyorlar. Çünkü artık elimizde Kuantum fiziği diye birşey var. Tanecik, tanecik de kalabilir, bereketle dalgaya da dönüşebilir. Çıkardığımız ses karşısındaki kulak sayısıyla ilgilenmezken, yani çokluğunu kendisine bir yük olarak görmezken, attığımız taş ancak bir kişiye ulaşır. Peki ya buna mecbur değilse? Ya bunu aşabilirse? Ya taş da ses gibi olabiliyor da bize çaktırmıyorsa?
"Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm bir avuç toprakla küçük taşları aldı, küffar ordusunun yüzüne attı, ’Bu yüzler kahrolsun!’ dedi. ’Bu yüzler kahrolsun!’ kelimesi bir kelâm iken onların herbirinin kulağına gitmesi gibi, o bir avuç toprak dahi herbir kâfirin gözüne gitti. Herbiri kendi gözüyle meşgul olup, hücumda iken, birden kaçtılar."
Veya mübarek elini, duasını, ağız suyunu içine koymasıyla suların/yemeklerin bereketlenmesi. Hatta, musırrane, bu türden berekete mazhar olan bazı şeylerde ’gözlemcinin o şeyin bittiğini görmemesine’ dair nasihatlerde bulunması. Mesela: Kendisine yağ tulumundan ikramda bulunan Ümmü Malik’e (r.anha) bereket duası ettikten sonra "Onu boşaltıp sıkma!" demesi. Ve hakikaten sıktıkları zaman bereketin kesilmesi. Veyahut Gazve-i Tebük’te Ebu Hureyre’nin (r.a.) heybesindeki hurmalara bereket duası etmesi ve demesi: "Getirdiğin şeyi al götür. Onu tut. Muhafaza et. Boşaltma!" Ve böyle yapan Ebu Hureyre’nin (r.a.) Hz. Osman’ın şehadetinde yağma edilene kadar ondan bağışta bulunabilmesi. Veyahut da, Cabiru’l-Ensarî’nin (r.a.) şahitliğiyle, yarım yük arpa verdiği birisinin ’hayret edip ölçene kadar’ onun bereketinden faydalanması. Olayı anlatınca Aleyhissalatuvesselamın ona "Eğer kile ile tecrübe etmeseydiniz hayatınızca size yeterdi!" demesi.
Bu tarz şeyler eski zaman kâfirlerine anlaşılmaz gelse belki kafalarının basmamasına atfedilerek mazur görülebilirlerdi. Fakat ahirzaman mülhidlerini, hele hele, müslüman olduğunu söylediği halde böyle mucizelere inanmazlık edenleri anlamak hiç mümkün olmuyor. Kuantum fiziği diye birşey var nihayetinde. Üzerine düşünülen bir vakıa olarak bilime girmiş. Bir sürü makale yazılmış. Deney yapılmış. Öylece duruyor. Elin gavuru söyleyince inanması tatlı oluyor da Aleyhissalatuvesselam yapıverince neden zor oluyor? Yoksa, ey nâdân, senin inandığın tanrının gücü bilim elverdikçe mi genişliyor? Yaratmak için bilimden mi icazet alıyor? Nasıl anlamak gerek bunu? Einstein’a imanın nübüvvete imanından fazla mı? Onlar söyleyince mi inanacaksın kendi dinine?
YORUMLAR
Yüreğinize sağlık....
Onlar bir kırık bilimleriyle oyalanadursun... Rabbimizin bize ihsan ettiği ilim bize yeter de artar bile... Biz bilmeyelim varalım ayyaş-tayı(!...) zarar etmez; bizim bilmediğimiz o bir kırık bilim bizi cehenneme atmaz ama onların bilmediği onca gerçekler, onları cehenneme serecekler... O zaman da diyecekler mi acaba "Eyyy Ayyaş-tay! neredesin? bir buluş bul da şu cehennemden kurtulacak bir fizik aleti yap." Ayyaş-tay da belki, (Müsliman olmadan gittiyse oraya) "Kelin ilacı olsa kendi başına sürer" diyecek... Hakka rağmen bilimle hava atıp, havasını cehennem söndüresiciler... Vayyy halinize de vayyyy halinize...
çocukluğunu düşün, neler gördün rol modelin kimdi? camide veya din kültürü derslerinde sana ne öğrettiler. beynin bilgiye açtı. ve öz çevrenden başlayarak göre göre, dinletile dinletile, duya duya kafana bir şeyler doldurdular. bir kitabı hatimettin belki de. baştan sonra okuyunca sana hediye verdiler, ihtimal ne okuduğunu bile bilmiyordun, belki hala bilmiyorsun veya dondurma aldılar, bisiklet verdiler.. güzel bir şeyler yaptığını düşündün, çünkü karşılığı güzeldi. tekrarlandıkça bu tür hareketler artık alışkanlığına dönüştü ve mecburen o şekilde yaşadın. sonra başka fikirlerinde, görsellerin de olduğu karşına ihtimal 13-15 yaşından sonra karşına çıktı.. senden farklıydı.. neden farklı olduklarını sorunca öğretmenine veya imama veya ailene; ortak nokta olarak biz doğru yoldayız onlar yanlış yolda dediler, cennet-cehennemi iyi-kötü, ölüm ve sonrasını vb anlatarak doğru yolda olduğuna inandırdılar çünkü kendini bildin bileli büyüklerin hep seni yoğurdu, sana şekil verdi ve seni bir kalıba soktu.. o kalıba neden girmek gerektiğini çevrenin (belki de yüzlerce binlerce kez görüp duyduktan sonra ) etkisiyle kabul ettin. o kalıbı kabul etmeyenleri suçladın, cahil gördün, kafir dedin, münkir dedin ..dedin de dedin.. zaten demen de gerekitordu, mecburdun, istemli veya istemsiz mecbur kaldığını hissettirdiler sana..
sonra zaman aktı geçti büyüdün adam oldun kadın oldun ve daha çok araştırdın..sonuç değişmyecekti, hem nasıl değiştirebilirdin ki, zaten seni kurmak programlamak için var gücüyle çalışan büyükler vardı her zaman çevrende..
sonra kalabalıkların içinde yalnız bir kalabalık taşıdın içinde yine de sonuç değişmiyordu.. büyüklerine ve topluma karşı çıkmaya tıpan yemedi.. sonra da sana anlatılanları, gördüklerinş, yaşadıklarını çevrene duyurdun belki çocuklara fısıldadın ve hep savunman gerektiği anladın.. savunamanamadığın durumlarda saldırmak gerektiğini söylediler.. alakalı alakasız ne bulduysan hücum m ettin senin gibi yetiştirilmeyen ve büyüyemeyenlere..
her neyse en sonunda sana bebeklikten anlatılanları öyle koparılamayacak kadar kuvvenlendirdiler ki??? başka çaren de kalmamıştı..
özetle dini olarak 30-35 yaşına kadar hep ailenden çevrenden okulundan vb öğrendiklerini daha da geliştirerek senin gibi düşünmeyenlere veya davranmayanlara karşı bir koz olarak kullandın. çünkü seni de öyle eğitip öğretmişlerdi az çok...
bir insan olarak acaba bana öğretilenler, yanlış mı, aslında nedir bunlar? vb gibi soruları gerçekten özden yiğitçe, mertçe, kimsenin baskısı altından kalmadan sorgulayamadın.
sorgulamaların sonucunda farklı şekilde düşünürsen veya bana anlatılanlar yalan imiş diye bir sona ulaşınca sen de cami duvarına işemiş olacaktın.. tıpan yemedi çoğunluğa uydun.. tekeden süt sağmaya, öküzün altında buzağı bulmaya karar verdin..
klasik bir yaşam serüvenimiz aslında...isterse kabul etme sana öğretilenleri... fidan iken eğdiler mantığını, yüreğini, aklını... başkaldırmak herkese göre değildir.
yazının konusu mu?
mecburdun, peygamberi kabul etmeye ve kabul ettirmeye... çıkış yolların hep tıkanmıştı..
saygılarımla efendim..
Yazmıyayım dedim ama dayanamadım,Örneğin bir elektron kendi ekseninde sağa dönüyorsa dolanık eşi hemen sola dönmeye başlıyor.Buna dolanıklık deniyor veEinştayn bu olaya tuhaf etki dedi saçmalığını ispat etmeye çalıştı,Kuantum teorisi bu dolaşıklığı ışık hızından daha hızlı bir mekanizmayla işlediğini ileri sürüyordu,Einstayna göre ve genel görelliğe göre ışık hızını hiç bir şey geçemezdi ışık hızına ulaştığında kütle sonsuz büyür bu nedenle saçma buldu veelektronların kendi eksenlerinde sağa dönüyorsa dolanış eşi sola dönüyoru bir tür iholasılık hesabı olarak aldı ve Tanrı zar atmaz diyerek bu kuramdan uzaklaştı ve yanlış olduğunu ispat etmeye çalıştı,BOHR VE kopenhag ekibi bunu geliştirerek,Bel deneyleri,çift yarık deneyleri yapıldı ,konuya hakim değilsin,Einştayn kuantum teorisinden uzaklaştı ve bir de felsefi yönden gözleyen gözleleni etkiliyorsa insan yokken nasıl oldu,gözleyen yok sadece big bang var vedeSchrödinger'in Kedisi teorisi
bilim(kuşku ve şüpe,deney,tez ,antitez,sentez) ve din(şüpesiz iman İslam dini için H.Z Muhammedin son peygamber olduğuna inanmak,ŞÜPESİZ,tereddüsüz iman)
) çatışır doğası gereği dinde nas(olmazsa olmaz inanç ,tereddüsüz,şüphe olmadan tam iman) vardır,yani dogma peygamber var derse,cin var derse,şeytan var derse bunu ret edemez ve şüpecilik edemezsin işin gücün bu nasları,dogmaları ispatlama çalışırsın şüphe nas( dogmayı) bozar,bilim zaten şüpecidir var mıdır yok mudur diye sorar,(şüphe etme imanı bozar mesala Allahın tek ilahlığı),kısaca bilim önce bir yaratıcı var mıdır sorusuna objektif yaklaşarak varlığını veya yokluğunu şüpeli bulur,arar,inceler,inanç iseşüphe olmadan tam teslmiyettir burda saydığın kuantum ekibinin Kopenag yorumcuları hep şüpecidir bilimle dini yanna getirmişsin yani,selamla.
Değerli yazar.
Lütfen yanlış anlamayın ve yanlış değerlendirmede bulunmayın. Asla size ve yazdıklarınıza karşı değil yorumum. Ama hemen belirteyim bu sitede böyle bir yazıya müsaade edilmesine, onun da ötesinde günün yazısı seçilmesine şaştım kaldım.
Fakat şaşkınlığım bu kadarla sınırlı da değil.
''Bediüzzaman'' demişsiniz( Ki bunun Said-i Nursi olduğunu artık bu ülkede bilmeyen yok ), onun eserlerinden olan ''Sözler'' den, Mucizat-ı Ahmediye'den, örnekler vermişsiniz. ''Arızi, fehm, ism-i kayyum,muhal, mülhid, Gazve-i Tebük'' Gibi Arapça kelimeler kullanmışsınız ama en küçük bir saldırı gelmemiş hiç bir cenahtan.
Bu yazıyı siz değil de ben yazsaydım ya silinirdi ya da öylesine bir saldırıya uğrardım ki feleğim şaşardı. Oysa güne getirmişler. Hayret ki hayret.
Selam ve saygılarımla.