- 715 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Çocuk kitabı 'büyükler de okumak istiyorsa' güzeldir
Ian Mcewan, Zamanın İzlerinde’de, Darke isimli karakterin dilinden diyor ki: “Çocuk kitabı sayılan kitapların en önemlileri, tam da hem çocuklara hem yetişkinlere, hem çocukların içindeki yeniyetme yetişkine hem de yetişkinlerin içindeki unutulmuş çocuğa hitap eden kitaplardı.”
Ben bu cümleye, eğer becerebiliyorsam böyle birşeyi, tüm zerrelerimle katılıyorum. Hatta arttırıyorum: Çocuk kitaplarının hedef kitleleri içinde büyükler de hayal edilmeli. Tıpkı çok izlenen animasyon yapımlarda olduğu gibi.
Sadece çocuklara dair sayılabilecek bir dünya yok çünkü. Çocuk, az-biraz farklarıyla, tıpkı sizin gibi bir insan. Başka bir canlı türü değil. Başka bir dili konuşmuyor. Başka bir dünyada yaşamıyor. Çocuk kitabı yazarı kendi gülmediği şeyleri yazıp çocuklardan kahkaha bekliyorsa haltediyor demektir. Ben de yazarken eğlenmediğim metinleri çocuklara okutmaya arederim.
Bir çizgifilm eğer yeğenimle beni aynı anda başında tutuyor ve güldürüyorsa başarılı bir iştir. Bir sanat eseri sırf bir sanatkârın ellerinden çıktığı için sanatlı olmaz. Sanatçının da sanat eseriyle meşgul olmaktan aldığı bir lezzet vardır. Eğer bu lezzeti alıyorsa, yani eylediği şeye inanıyorsa, hayran oluyorsa veya beğeniyorsa, o şeyin başkaları için de böyle bir his uyandırması ümit edilir. Duygular bu şekilde, yani hissedilerek, nakledilirler. Eğer, “Bitsin de kurtulayım!” diye sonuna geldiyseniz birşeyin, başkalarının sizden daha fazlasını hissetmesini beklemeyin.
Demek ki, bir çocuk kitabı yazarı, içindeki çocukla daha fazla meşgul olmalı ama büyüklerden beklenecek kaliteyi de yabana atmamalı. Ben bu durumu biraz şuna benzetiyorum: Allah’ın hem Ehadî hem Vahidî tecellileri, yansımaları, yaratışları var kainatta. Hem Ehad hem Vahid ismi var. Bu yaratışlar arasında Ehadî olanlar bizi ‘daha orijinal’ kılarken Vahidî olanlar ’daha sıradan’ bir hale getiriyor.
Fakat dikkat buyurun: Sıradanlığı asla kötülüyor değilim burada. Çünkü bu sıradanlık ’bir bütün oluşturmayı sağlayan’ bir ülfet-kaynaşma-uyum sağlıyor. Mayamız olan muhabbeti sağlıyor. Kusurlu bir örnek: Göğe atılan herşey düşüyor ve bu düşüş evrenin düzeni adına bir ’hep beraberlik anlamı’ ifade ediyor amma herşeyin düşüşü kendine has bir hızda-ahenkle oluyor. Her çiçek güzellikten bir parça taşıyor amma hiçbirinin güzelliği diğerinin aynısı olmuyor.
Eğer Vahidî bir uyumu olmasaydı, biz, şeyler arasındaki uyumsuzluktan dolayı parça güzelliklerden istifade edemezdik ve zaten onlar da uyumsuzluğun yarattığı kaos içinde meydana gelemezdiler. Ama herşey aynı olsaydı da Allah’ın yaratış zenginliğinin farklı renklerini müşahade edemezdik. Bir güle kanaat edip binler çiçekten olurduk. İşte, herşeydeki uyum/düzen, bir Vahidiyet okuması içinde ’herşeyi yaratanın aynı Allah’ olduğunu haber verirken, herşeydeki tek tek orijinallik de, Ehadiyet okuması içinde, ’herbirşeyle birebir ilgilenen bir Allah’ tasavvurunu kalbimize yerleştiriyor.
Yani, tabir-i caizse, sıradanlık-uyum Vahidiyetten, sıradışılık-orijinallik Ehadiyetten geliyor. Herbirisi bize başka bir vechiyle Allah’ın birliğini öğretiyor. Bu derin bahsi özet geçerek asıl şuraya geleceğim:
Çocuklukta bir Ehadiyet tecellisi varsa büyüklükte de bir Vahidiyet tecellisi var. Şu açıdan var: Çocukken ne denli sıradışılıklar barındırıyorsak, benzersiz hayaller kuruyorsak, büyüdükçe de o sıradışılıklar içinde çevremizle uyumlu olmanın sırlarını öğreniyoruz. Sosyalleşiyoruz. İşe giriyoruz. Evleniyoruz. Bütün bu hamleler bizi ’uyum okumalarına’ yönlendiriyor. Ve bu okumalar sayesinde sıradışılığımızı sıradanlıklarla orantılıyoruz. Mutluluğun altın oranını yakalıyoruz.
Orijinalliğimize bayılıp yalnızlığa garkolsak da mutlu olamayız, orijinal yanlarımızı boşverip irademizi bastırsak da. Bu noktada çocuk kitapları ne çocuğun içindeki büyüğü ne büyüğün içindeki çocuğu ıskalamamakla orijinallik içindeki düzeni ve düzen içindeki orijinalliği gösterir mahiyet kazanabilir. Yani demem o ki: Metinlerimiz ne çocuk hayalciliğini ne de gerçek hayatı ıskalamadan yazılmalı. Gerçek hayatı daha yakından tanıyansa büyükler olarak biziz.
Yazdığım kitaplar hakkında en çok aldığım eleştirilerden birisi, ki ebeveynlerin eleştirisidir, çocukları yaramazlığa özendirdiğim. Fakat bu konuyu tartıştığım ebeveynlere hep şunu söylüyorum ben: “Ama öyleydik biz!” Evet. Öyleydik biz. Çocuklar yaramazlığa yatkın canlılardır. Büyüdüklerinde de bu huylarını büsbütün terkettikleri söylenemez. Neden böyle değilmişiz gibi yazalım?
Bir ideal insan tasavvuru üzerine çocuk kitabı yazmak, büyüklerin kendi içlerindeki çocuğu ıskalayarak başladıkları bir ’çocuğun içindeki büyüğü ıskalama’ hatasıdır. Çocuk hatasız insan tasavvurunun işlendiği ve ’ötekisi ihtimali’ne böylesine körleşilen metinlerde bir ’toplum/birey mühendisliği’ çabası güdüldüğünü hisseder. İtildiğini hisseder. Zorlandığını hisseder. Ehadiyetin tecellilerinin baskılandığını hisseder.
Saf değiller o kadar. Hemen kendilerini kilitlerler. Metinleri ötelerinde kılarlar. Sıkılırlar. Ancak kitaptaki karakterlerin ’kendilerinden birisi’ olduğunu düşünürlerse, eylemlerini-arzularını kendilerine benzetirlerse, o zaman ruhlarını açarlar.
Kur’an’ın Efendimiz aleyhissalatuvesselamı anlatırken ’size içinizden öyle bir peygamber geldi ki’ demesini “Rehber nasıl olmalı?” bağlamında anlamlı buluyorum. Evet. Rehber içimizden olmalı. İçimizden olursa ancak bizi benzerliğiyle cezbedip kemalimize yürütebilecektir. Hem fıtrat öyle birşeydir ki kendisine yakın bulduğunun adımlarını takip eder. Ayağının sığacağı yerlere basar. Çocuklarımızı iyiye götürmeyelim demiyorum ama takip edebilecekleri adımlar gösterebilmeliyiz. Onlar gibi sürçebilen adımlar göstermeliyiz. Şaşırabilen adımlar göstermeliyiz. Yoksa yürümeyi reddedecekler.
YORUMLAR
Dünya Klasikleri arasında öyle güzel çocuk kitapları var ki bunları büyüklerde okuyor zaman zaman, tabi yerli kitaplarda da var güzel eserler. Bir ''Seksen Günde Devri Alem'' Jules Verne ''Çocuk Kalbi'' Edmon de Amicis Lafonten'den, Andersen'den masallar... Daha da artabilir bu isimler... O içimizde ki çocuk, çocukluk hemen hemen hepimizde var, ama kimisi cesaret edip çıkartıyor bunu, kimisi de baskılıyor, ayıp bir şey zannediyor. Vallahi sokakta benim önüme naylon top geldi mi çakıyorum voleyi ... Öyle işte... Güzel bir yazıydı kutlarım...