BAHARDA DENİZ HAVASI-2
Ne güzel anlattın Deniz. Ben dindar bir Müslüman olarak en çok Atatürk’ün dinsizlikle suçlanmasına üzülüyorum. Müslüman bilinçli olmak zorundadır Deniz. Bizim mecburiyetlerimizden biridir bu.
- Nasıl yani abi?
- Seni de geç bıraktım ama dur laf yerine gelmişken içimdekileri dökeyim ben de sana madem.
- Yok estağfurullah abi. Dinliyorum ben ama sen anlatırken ben gidip çayları bi tazeleyeyim o zaman.
- Tamam. Şöyle ki Deniz; Yüce ALLAH (cc) Kutsal kitabımız da; Sizin Rabbiniz benim, benden başkasına tapınmayacak ve Rab edinmeyecek siniz Der. Ve tapınılması durumunda dünya da ve ahrette gazabı ve azabıyla tehdit edip en şiddetli şekliyle cezalandıracağını kesin hükümlerle bildirir. Yani kutsal kitabımız da yarattığı kullarının ahlaklı ve fikri hür vicdanı hür insanlar olarak yaşamasını emreder.
İslam inancının temel öğretileri bu emir üzerinden şekillenir.
Ancak din olgusunun soyut kavramlar üzerinden oluşması ve gönül esasına dayalı olması kaçınılmaz olarak riyakâr insanların suiistimaline de fırsat vermiştir. Dolayısıyla İslam dinin dışında ki dinler bu suiistimale en etkili şekilde maruz kalmışlardır. Ve zaman içerisinde ruhban sınıfı oluşturulmuştur. Başka bir ifadeyle yaratıcı güç ile kulları arasına adeta peygamber misyonunu üslenmiş hastalıklı kafa yapısına sahip insanlar devreye girmişlerdir. Ve yine zaman içerisinde o dinler yüce yaratıcının kudretini ifade etmekten uzaklaşmıştır. Nihayetinde yaratıcı güç yani yüce ALLAH (cc) o dinleri yürürlükten kaldırıp onların yerine aydınlıkçı İslam dinini indirip yüce peygamberimiz Hz MUHAMMED (s av) efendimize tebliğ görevini vermiş ve onun tebliğiyle insanlığa ilan etmiştir. Ama ne var ki, din olgusunun gönül işi olma prensibi İslam dininde de aynen devam etmiştir. Dolayısıyla diğer dinlerde olduğu gibi İslam dinin de suiistimale açık yönünden istifade etmek isteyen dindar gözüken münafıklar devreye girip İslam dininde de aynen cahiliye devrinde olduğu gibi şıhlardan, şeyhler den oluşan bir tür ruhban sınıfını oluşturulmaya çalışılmışlardır.
-
- İşte bu nokta da büyük önder Mustafa Kemal Atatürk devreye girerek bu suiistimali önlemeye çalışmıştır. Başka bir ifadeyle Atatürk, insanlara sadece bağımsız bir ülke değil, tek olan Yüce ALLAH(cc) tapmaları gerektiğini öğretmek için başta kutsal kitabımız KURAN’I KERİMİ Anlayacakları dile çevirtmiş ve Yüce ALLAH (cc) istediği gibi Atatürk de insanların fikri hür, vicdanı hür, ahlaklı bireyler olmalarını sağlamaya çalışmıştır. Peki, başarılı olmuş mudur? Ölümün den seksen yıl sonrada insanların fikrinde ve vicdanında bu kadar sağlam bir yere sahip olmuşsa hiç şüphesiz ki başarılı olmuştur. Ne mutlu Atatürk’ün aydınlıkçı fikirlerini gerçek manada öğrene bilenlere ve onun kişilikli tavrını kendine rol model olarak seçenlere.
Nur içinde yatsın çok büyük bir insandı Atatürk.
- Abi, bölüyorum ama kapı çalıyor. Ben bakayım mı?
- Ya nasıl da lafa daldık, zili bile duymadık. Hay Allah. Dur sen zahmet etme.
- Kimin ayakkabıları bunlar Serhat? Senin hanım böyle genç işi spor şeyler giyer miydi? Kim var evde?
- Sami hocam bir nefes al yahu. Ahret suali gibi ardı arkasına sıralıyorsun böyle ama.
- Serhat, hadi lafı eveleyip geveleme de yenge evde yokken kimi davet ettin söyle bakalım.
- Pes, yani pes ki pes Sami hocam. Kim olacak bizim Deniz var, buyur gel kahvaltı yapıyorduk.
- Aman Serhat, ben de Serhat cesaret otu yedi de eve hanım arkadaş mı çağırdı diye şaşırıp kalmıştım. Desene kadın falan yokmuş. Merhaba Deniz, afiyet olsun.
- Sami hocam siz de hoş geldiniz de kadın falan yokmuş deyince sevinsem mi üzülsem mi bilemedim ben onu
- Hahah! Yok yahu o manada söylemedim ben. Neyse boş ver. Deniz, sen küçüksün hadi bana da bir bardak çay koy da gel bakalım.
- Peki hocam siz böyle köşeye benim yerime geçin. Burası çok rahat. Serhat abim bana prensesler gibi baktı valla bu sabah. Ben az sonra kalkacağım.
- Oh! Çok sağ ol sen Deniz. Serhat geç yahu sen de otur şöyle bir yere, ayakta ne diye dikiliyorsun.
- Sağ ol hocam, Allah razı olsun da keşke gelirken ekmek getirseydin. Kahvaltılık var ama evde taze ekmek kalmadı.
- Olsun olsun sen bana bayat etmek ısıtırsın tost makinesinde. Hepsi Allah’ın nimeti değil mi?
- Evet, hocam evet. Hepsi Allah’ın nimeti. Sen de başımızın tacı Allah’ın lütfusun sonuç olarak.
- Hay ağzını öpeyim be. Sen sağlam adamsın Serhat gerçekten.
- Yalnız hocam, öpmeden sevin, olur mu?
- Hahah! Olur olur da bana sucuklu yumurta kalmamış mı?
- Ben gidip yapayım bari .
- Serhat abi, ben yapayım istersen. Sen zaten çok yoruldun sabah sabah.
- Yok Deniz, olur mu hiç. Siz az sohbet edin. Ben beş dakikaya gelirim yanınıza.
- Peki abi, sen bilirsin o zaman.
- Bırak azıcık çalışsın Deniz. Biz de iki lafın belini kırarız işte. Hem seni de ne zamandır görmüyordum. Nasılsın bakalım?
- İyiyim hocam, teşekkür ederim. Siz nasılsınız? Kalabalık aileniz, torunlar falan hepsi iyi mi?
- İyi, iyi yok bir yaramazlık, sağ olasın. Hayırdır sen nereye gidecektin ki? Az önce ben kalkacağım dedin di.
- Ha! Sami hocam, ben aslında kahvaltıyı sahilde yapacaktım ama Serhat abi evine davet etti kapıda karşılaşınca. Böyle sohbet de uzadı gitti. Baksana öğlen oldu hala sahile inemedim.
- Boş ver, iyi olmuş işte böyle. Hep yalnızsın zaten. Arada bir içimize karış. İnsana insan lazım Deniz’ciğim. Biraz büyük sözü dinle. Sevgilin de mi yok senin?
- Şey, yani, hım…!
- İyi, iyi, tamam bir şey demedik. Ne o önündeki dosya senin?
- Bu son yazdığım yazı hocam. Daha karalama ama bakmak ister misiniz?
- İnsan yaşlandıkça çok meraklı oluyor Deniz… Beni de böyle idare edin artık. Ver bakalım yine ne aykırı şeyler yazdın görelim.
- Hahaha! Aykırı değil aslında yazdıklarım. Olması gerekenleri dile getiriyorum ben. Öyle çok aykırı bir insan sayılmam ki hocam ben.
- Görünüşte değilsin ama ruhunda bir isyan olmasa böyle şeyler yazamazsın. Bak şu yazdığına mesela. Neymiş efendim ‘’Denizizim Geldi, Erkekler Evine’’ imiş. Şu yazdığını hangi normal insan yazar ki?
- Aşk olsun ama hocam.
- Hah! Serhat da geldi madem size bir fıkra anlatacağım.
- Yalnız hocam yumurtayı soğutmadan ye ki emeğime değsin.
- Tamam, yerim ben bir yandan merak etme sen. Ellerine sağlık Serhat’çığım zahmet verdik.
- Yok, hocam, olur mu öyle şey. Afiyet olsun.
- Fıkra senin yazın hakkında ki fikrimdir aynı zamanda Deniz.
- Peki hocam.
- Bazı aydınlarımız her ne kadar uzatıp Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesi deseler de bizde kısaca tımarhane denilen mekânda rencide etmemek adına ruh hastası dediğimiz deliler, delice işlerle iştigal eylerken içlerinden biri çıkmış yüksekçe bir yere ve seslenmiş diğer delilere:
‘’Ey Cemaat- deliyûn ! Beni dinleyin.’’
Tüm deliler pür dikkat dinlemeye başlamışlar. Bizim deli devam etmiş.
‘’Beni sizlere Allah gönderdi. Ben şimdi ne söylersem biliniz ki Allah’ın kelamıdır söyleyeceklerim.’’
Sonrasında efendim her cümlesinin başında ’’ beni sizlere Allah gönderdi ’’Diyerekten sözde Allah’tan aldığı bir sürü emir ve yasağı diğer delilere tebliğ etmiş
Tam konuşmasını bitirmek üzereyken son kez ’’ beni size Allah gönderdiği ’’ Dediği anda o ana kadar orada olmayan bir başka deli de gelmiş ve o yüksek yere çıkıp bağırmış
Ey Cemaat-i Deliyûn ! İnanmayın bu şerefsize. Külliyen yalan söylüyor. Ben böyle birini göndermedim.
- Hahahha! Gerçekten çok komikmiş hocam, ağzına sağlık.
- Hayırdır Deniz, sen pek sevmedin sanırım. Haha!
- Yo! Bence fıkra çok anlamlı idi yazıma cevaben. Sami hocam, sizinle genelde aynı fikirde olmayız zaten de ama bu kez aynı sonuca vardığımızı görüyorum.
- Ben bir şey anlamadım.
- Serhat abi, bu benim karalama bir deneme yazım. Daha üzerinde biraz uğraşacağım. Sami hocam bu yazıya cevaben anlattı fıkrasını.
- Hım, hemen okuyalım o zaman. Siz devam edin lütfen konuşmanızı bekletmeyin.
- Peki! Sami hocam, esasen şunu demek istiyorum.
- Yine ne çıkacak bakalım!
- Hahah! Ama böyle güldürürseniz olmaz ki hocam. Şike var.
- Hahaha! İlahi Deniz, tamam sustum.
- Benim yazdığım o yazı dan çıkarılacak sonuç tam olarak sizin demek istediğiniz şey. Yani aklı olanın asla inanamayacağı saçmalıklar ile geliştirilmeye çalışılırken yıpratılmış dinlerin aslında cinsiyetsiz olarak bakıldığında düşürüldüğü durumun aynasıdır. Biri çıkıp en sonunda ‘’ ben bunlara böyle emirler vermedim’’ bile diyebilir. Belki de Yaratıcının kendisi eşit olarak yarattığı iki cinsten birinin diğerine yaptığı bunca zulme artık ‘’dur’’ bile diyebilir.
- Telefon sesi çantandan geliyor sanırım Deniz.
- A! Evet Serhat abi, duymamıştım ben.
- Alo! A, canım merhaba. İyiyim ben, teşekkür ederim. Hayırdır Elif’ciğim. A! Tamam, ben bir saate zaten sahile inecektim. Bizim kafe de buluşuruz. Öptüm canım.
- Anladık, kalkıyorsun.
- Evet, lütfen kusuruma bakmayın. Serhat ağabey her şey için teşekkür ederim. Sami hocam daha sonra devam ederiz artık. Ailelerinize sevgilerimi iletin lütfen.
- Rica ederiz, ne demek.
- Ben seni geçireyim Deniz’ciğim. Bak bunu saymıyorum. Haftaya yine yapalım.
- Nasip abi, umarım. İyi günler.
Kafeye vardığımda henüz Elif gelmemişti. Bende geçtim şöyle rahat bir masaya,kahvemi de söyleyince elimdeki karalama yazıyı düzeltmeye başladım. Hafif rüzgarlı hava denizi de coşturmuştu. Dalgaların köpüşüyle kaybolan eski dalga izleri ile oluşan süreklilik hayatın devinimleri gibi kendini tekrar ediyordu. Martı sesleri de kulağıma misafir olunca artık bu ortam da şiir yazma vaktidir diye düşünüyordum ki bir çift yeşil gözün üzerime dikildiğini fark ettim.
Devam edecek…
Deniz…
YORUMLAR
Sevgili Deniz Hanım;
Sami Hocam, Rahmetli Kemal Paracıkoğlu ve Bedri Bey ve Serhat Bey'in içinde olduğu atışma şeklinde mizah dolu bu tür yazıları eskiden keyif ile okurduk.
Bu inşallah yeni bir başlangıç olur.
Kaleminize sağlık. Çok güzel olmuş.
Sevgilerimle.
Sevgilerimle.
Sevgili Deniz, replikler harika, kurgu muhteşem, öyle ki o an gerçekten o diyaloglar yaşanmış gibi hissettim. Seni içtenlikle kutlarım. Ancak samimiyetimle söylüyorum şaşırmadım. Çünkü sende o yeteneğin olduğunu zaten hissediyor ve biliyordum. Yani bu yazı dizisi malumun ilanı gibi oldu. Öyle kolay değil içinde diyalogların olduğu bir hikayeyi bütünlükten kopmadan akıcı bir üslupla kaleme almak seninle gurur duyuyorum.
Asıl yorumu gün içerisinde yapacağım. Şimdilik burada noktalıyor saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Kalemine emeğine sağlık
Bu yazıdaki Sami Hoca tıpkısının aynısıyla ben. Gerçekten de bir gün seninle bir yerlerde karşılaşmış olsak aynen adaşım gibi konuşurdum.
Kemal Paracıkoğlu Rahmetli olmadan önce O, ben, Bedri abi ve bazen de Serhat'ın dahil olduğu böyle hikayeler yazardık ama yazdığımız hikayeler hep mizah üzerine olurdu. Ne yazık ki daha sonra Kemal ile benim arama soğukluk girdi ve yine ne yazık ki bana kırgın öldü. O gün bu gün artık sitede içinde dostların olduğu hikayeler yazılmaz oldu. Bu inşallah yeni bir başlangıç olur.
Selam ve sevgilerimle.