- 750 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkı Çöpe Attım - Bölüm 4 (Gel Akşam Olmadan)
Kömür karası olan gecede, karanlığı yararak gelen bir ışık görünüyordu. Yaklaştıkça daha da belirginleşiyordu ve zifiri karanlıkta yolun ortasında durdu otobüs. Selim’i indirdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi yola devam etti. Nerede olduğunu bilmeden o karanlıkta bir sağa bir sola baktı Selim ama hiçbir şey gözükmüyordu. Gecenin karanlığında yolda inmiş ve geldiği yöne, yani memleketine doğru yola koyulmuştu. Saatlerdir yürüyordu tek başına ıssız ve puslu bir ovada. Köpek havlamalarıyla, kurtların ulumaları birbirine karışıyordu. Koşar adımlarla yürümüştü geriye doğru. Güneş battığı yerin tersinden gözükmeye başlamıştı Selim köyüne girerken. Akıl alacak gibi değildi. Saatlerce gittiği yolu kısa zamanda yürüyerek geri gelmişti. Köyün girişinde Neriman karşıladı Selim’i. Neriman’ı gören Selim koşmaya başladı sevdiğine doğru, Neriman da koşuyordu ama sanki o kısacık mesafede dağlar, ovalar aşılıyordu. Ve sonunda varmışlardı hedeflerine, sımsıkı sarıldılar. Her şeyi unutalım dedi Neriman. Seni seviyorum dedi Selim. O anda her tarafı gözü kamaştıran bir ışık kapladı. Neriman’ı dahi göremez olmuştu ki; muavinin mola sesiyle açtı gözlerini. Gördüğü rüyanın etkisinde olan Selim, sağa sola baktı boş ve uykulu gözlerle çünkü ne olduğunu o an tam kavrayamamıştı. Tüm yolcuların otobüsten indiğini görünce oda uydu kalabalığa. Saat gece yarısını geçmişti ve havanın soğuk olmasından dolayı üşümüştü Selim. Hemen bir çay kaptı ve ısıttı içini. Gördüğü rüyaya bir akıl sır erdirememişti.
Mola sonrasında tekrardan hareket ettiler. Selim yepyeni bir hayata uçmak için kanat çırpar gibiydi. Uzun süren yolculuğun bir an önce bitmesini istiyordu. Çünkü Neriman’ı unutup tertemiz bir sayfa açacaktı hayat defterinde ve kimselere bir daha kirlettirmeyecekti o kar beyazı sayfayı. Neriman’ın ihanetinden sonra artık kimselere güvenmeyecekti, kimseleri sevmeyecekti. Çünkü tekrar sevmeye ne takati nede gücü kalmıştı. O sırada çantasını aldı eline ve not defterini çıkarmak isterken düşen kağıt ilişti gözlerine. Kağıtta yazan şiir Neriman ile son görüşmesinden bir gün önce sabaha karşı yazdığı şiirdi. Üstüne toz kondurmadığı sevdiği, aldatmıştı Selim’i. Gönül şehrini yakmış, yıkmış, harabeye çevirmiş ve birkaç ay sonra hiçbir şey olmamış gibi geri dönüp özür dilemişti. O günü anımsadı Selim, Neriman’ı son kez gördüğü, son kez konuştuğu ve ciddi bir karar verdiği o son günü. Kalbiyle mantığının savaş verdiği ve mantığının kazandığı o kanlı savaşı.
* * *
Selim ağlamamak için kendini zor tutuyor ve bir an önce Neriman’ın yanından uzaklaşmak için hızlı adımlarla ilerliyordu. Kendisine ihanet eden sevdiği, hiç yüzü kızarmadan Selim ile eski günlere tekrar geri dönmek istediğini söylemişti. Selim ise gururundan ötürü hiç dinlememişti bile Neriman’ı. Hemen sarıldı telefonuna ve kendisini bu dünyada tek anlayan insanı aradı. Dostunun ses tonundan kötü bişey olduğunu anlamıştı Şener. Zaten son zamanlar başlarından hiç iyi bir olay geçmemişti. Neriman’ın başka bir erkekle Selim’in karşısına çıktığı günden bu yana yaklaşık bir ay geçmişti ama Selim ve yakınları üstlerinde ki şoku hala atamamışlardı. Bu olayı derinden yaşayanlardan biriydi Şener de. Dostunun acı çekmesi yakıyordu ciğerini ve elinden hiçbir şey gelmemesi iyice körüklüyordu o alevi. En az Selim kadar düşünüyordu olayların nereye varacağını ve dostu için ciddi endişeleri vardı. O yüzden kardeşi gördüğü insanı hiç yalnız bırakmamaya gayret gösteriyor, gerekirse işini bırakıp geliyor, gerekirse ailesini karşısına alıp geliyordu. Her zaman oturdukları mekanlarında buluşma kararı aldılar ve ikisi dost tuttu mekanın yolunu.
Selim mekana geldiğinde Şener meraktan çatlama derecesine gelmiş, sağa sola volta atarken acısını elinde ki sigaradan çıkarmaya çalışıyordu. Göz göze geldikleri anda attı elindeki mereti ve koştu dostunun yanına. Merakını gidermek bir an önce için;
-Ne oldu Selim? Telefonda sesin çok kötü geliyordu?
-Neriman.
-Yine ne yaptı sana? Selim böyle devam ederse elimde kalacak bu kız dedi elini hırslı bir şekilde sıkarken. Selim cebine attı titreyen ellerini ve çıkardı paketi. Bir sigara kendisi yaktı bir tanede dostuna uzattı. Kendisini biraz toparladıktan sonra başladı anlatmaya sabah olanları, sakin ve anlaşılır bir şekilde.
* * *
Sabah güneşinin gözlerini kamaştırmasıyla işe gitmek için kalktı sıcacık yatağından Selim. Hızlıca hazırlandı ve bindi otobüse. İşe varana kadar uyumayı düşündü ve yasladı başını otobüsün sabah soğuğundan buharlanmış camına. Aradan beş dakika geçmemişti ki açıldı gözleri Neriman’ın bindiğini görünce ama Selim görmemezlikten gelmeyi tercih etti ve istifini dahi bozmadı. Uyku akan gözlerinden yaş akmaması için kaldırmıyordu hiç gözkapaklarını. Neriman ile yaşadıkları tatsız olaydan sonra ilk defa görüyordu beş yılını feda ettiği vefasız sevdiğini. Selim iş yerinin önünde inmeye hazırlanırken, Neriman ayağa kalkmış, önceden hazırladığı notu Selim’in kucağına bırakmış ve inmişti. Kağıdı açtı ve okudu Selim titreyen yüreğiyle. “Lütfen herzamanki yerimizde buluşalım. Belki de son kez” yazıyordu buruş buruş olan kağıtta.
Ne yapacağını bilmiyordu Selim. Tam kaderine boyun eğmiş, acılarıyla yaşamayı öğrenirken, neden böyle bir şey yapmıştı Neriman. Bir müddet düşündükten sonra kalbine karşı koyamadı ve tuttu Neriman ile her zaman görüştükleri, gölün kenarında ki, süs için yapılan küçük iskelenin yolunu. Neriman gölde bir noktaya odaklanmış, sessiz sessiz döküyordu göz yaşlarını. Selim’in titrek sesiyle ürpetmişti ama fakettirmemek için elinden gelen herşeyi yapıyordu.
-Neden görüşmek istedin benimle Neriman?
-Hoş geldin Selim.
Neriman’ın gözlerine takılınınca Selim’in gözleri hoşbulduk kelimesi çıkamamıştı iki dudağının arasından. Selim Neriman’ın gözlerinde, kelimeler Selim’in dudağında hapis kalmıştı. Neriman’ın gözlerinde ki yaşı görünce hemen doldu gözleri ve sevdiğinin farketmemesi için eğdi başını. Bir müddet sustuktan sonra Neriman başladı söze.
-Çok büyük bir hata yaptım Selim. Olayların buraya geleceğini hiç düşünmedim, amacım seni kıskandırmaktı dediği anda, sinirlerine hakim olamadı Selim bağırdı avazı çıktığı kadar.
-Kıskandırmak ne demek Neriman? Dalga mı geçiyorsun benimle. Böyle saçma bir söz mü var?
-Selim.
-Sus Neriman. Böyle saçmalayacaksan hiç konuşma. Gerek yok.
-Selim. Ben hayatımın en güzel günlerini seninle yaşadım. İkimizinde gençlik çağları birbirimize adandı. Biz beraber öğrendik sevmeyi sevilmeyi. Beraber öğrendik hayat denilen kelimeyi. Aşk kelimesi ikimiz arasında mana buldu.
-Evet doğru söylüyorsun. Ama keşke yaptığın davranışta söylediklerin kadar doğru olsaydı Neriman.
-Biliyorum hatalıyım, belki affetmeyeceksin beni, belki atacaksın bir kenara dediği an kesti sözünü tekrar Neriman’ın.
-Bir kenara atacağım öyle mi? Ben sen kadar vefasız mıyım Neriman? Fazla uzatma artık, ne söyleyeceksen söyle. Derin bir yara açtın gönlüme, bari tuz basma yarama.
-Selim beni affet diyebildi hıçkırıklar içinde. Selim’in yüreği parçalanıyordu Neriman’ın gözlerinden akan yaşlar için ama bir türlü kabullenemiyordu.
Bir süre Neriman ağladı, o süre Selim sıktı dişini. Neriman’ın gözlerine tekrar yakalanmak istemediği için sağa sola bakıyordu Selim. Yaklaşık bir ay önce olanları düşündü Selim. Neriman’ın yanında ki yabancının laçka hareketleri geldi gözünün önüne, Neriman’ın sözleri geldi kulaklarına. Aslında o an sevdiğine sarılıp her şeyi unutmak istiyordu, hayatlarında ki o kara günleri yok saymak, aşklarını ebediyete erdirmekti kalbinden geçen. Ama mantığı da bu düşüncelerin tam tersini söylüyordu. Neriman aldatmıştı Selim’i ama pişmandı. Aşklarını bitirmişti zaten Neriman. Atmıştı Selim’i cehennem ateşlerine. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi geri dönemezdi. Ne yapacağını düşündü, düşündü, düşündü.
-Neriman dedi sert bir ses tonuyla ve kitlendi sevdiğinin kömür karası gözlerine.
-Seni kendimden çok sevdim hala da seviyorum. Sensiz geçen günlerim de yaşamışım yaşamamışım hiçbir şey anlamıyorum. Senin için herşeyi göze aldım ben, dim dik durdum hep arkanda, hep iyiliğini istedim. Senin gözünden yaş aktığında ben o yaşta boğuldum Neriman.
Neriman’ın az da olsa içi rahatlamıştı. Yaptığı büyük bir hataydı farkındaydı ve çok pişmandı. Selim’in sözlerinden sonra, yeni bir birleşme umudu doğmuştu içine. Tebessümler eşliğinde
-Sensiz günlerim zehir bana Selim dedi. Selim bu söze inanmadığını gülüşüyle belli etmiş ve bir iki adım daha yaklaşmıştı hayatının en değerli insanına.
-Canımı istesen verirdim Neriman. Sen benim gonca gülümdün, sen benim yaşam suyumdun. Seni kimseyle paylaşamayacağımı bile bile bana bunu nasıl yaptın Neriman?
-Çok özür dilerim Selim dedi ve tuttu ellerini.
Selim bir Neriman’ın kap kara gözlerine baktı, bir bırakmak istemediği pamuk gibi olan ellerine. Ve Neriman’a son sözlerini söylemek için kendine doğru çekti.
-Sen beni aldattın, aşkımızı bitirdin, beni acılara attın. Hakkımızda ki hükmü verdin Neriman. Bundan sonra kaderlerimiz de, yollarımızda bir değil. Bensiz hayatında umarım daha iyi olur herşey dedi ve hınçla çekti ellerini Neriman’ın ellerinden. Hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı gölün kenarında ki küçün iskeleden. Selim kendi içindeki savaşta mantıktan yana olmuş ve kalbini dinlememişti. Neriman’dan uzaklaştıkça kalbinden bir şeylerin koptuğunu hissediyordu. Sanki görünmeyen bir el tırnaklıyordu Selim’in kalbini. İçi acıyordu ama bunu yapmak zorunda hissetmişti kendini. Neriman’ın hıçkırma sesleri zar zor duyulur olmuştu. Arkasına bakmak istedi ama cesaret edemedi. Koşup gidip sevdiğinin boynuna sarılmaktan korkuyordu.
-Uzaklaşmalıyım burdan diye mırıldana mırıldana sarıldı telefonuna dostu Şener’i aramak için. Çünkü bu acıyı anca onunla hafifletebilirdi.
* * *
Gözyaşlarına hakim olamamıştı dostuna olanları anlatırken Selim. Kafasını iki eli arasına almış, çaresiz bir vaziyette,
-Acaba yanlış mı yaptım? diye sordu.
Şener’in de gözlerinde istemsiz yaşlar vardı ve dostunun sorusunu cevaplayamadı. Kan çorağı olmuş gözleriyle baktılar bir birlerine. Selim kendisi için üzülen dostunun gözyaşlarına kıyamıyor, Şener de Selim’in perişan haline dayanamıyordu. Dostunun başını aldı ve yatırdı geniş omuzlarına.
-Doğru mu yaptın yanlış mı bilmiyorum ama şunu çok iyi biliyorum. Herkes ettiğini bulacak, kimsenin hakkı kimsede kalmayacak.
-Allah’ım bana güç kuvvet ver.
-Amin.
İki dost saatlerdir hiç kımıldamadan oturmuşlardı bulundukları yerde. Selim’in içi bir nebze de olsa rahatlamıştı dostunun omzunda. Derin bir nefes çektinden sonra ciğerlerine, cebinden gece yazdığı yeni şiirini çıkarıp uzattı dostuna. Bu ne dercesine baktı Şener dostunun gözlerine ve açtı Selim’in cebinden çıkardığı kelimerin art arda dizili olduğu kağıdı. Bir iç çekti ve gezdirmeye başladı gözlerini kağıdın üzerinde.
Şiirler yazdım sana kimsenin ruhu duymadan,
Gel artık özledim, gel gözlerim kapanmadan,
Bitmeyecek sanki sevdam, can bedenden çıkmadan,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Ne yaparsam yapayım aklımdan çıkmıyorsun,
Sensiz güler zehir bana hayatımı mahvediyorsun,
Yoksa benden bu kadar mı nefret ediyorsun,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Geleceğe dair hayallerimiz vardı, artık yok,
Sen olmayınca olmuyor dertlerim olabildiğince çok,
Senden başkasını istemiyorum, gözüm her şeye tok,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Gözlerini tel tel işlemişsin kalbime,
Adını düğüm düğüm dolamışsın dilime,
Ne olur gel sensiz ramak kaldı ölüme,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Islatmıyor artık yağmur beni,
Her gece ateş basıyor bedeni,
Biliyor musun sensin bunların sebebi,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Gülümsün benim hiçbir zaman solmayan,
Ben miyim anlamıyorum her gece bu ağlayan,
Senin yokluğun işte şu yüreği yaralayan,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Senden başka bir kıyı bulamadım,
Sendin her seferde kucak açan limanım,
Sen olmayınca kalmadı bitti inan inadım,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Bugün Arnavut kaldırımlı yolda yürürken,
Kokun geldi burnuma martılar süzülürken,
Elimi tutacak mısın eller önünde ölürken,
Gel artık özledim, gel akşam olmadan…
Gel artık özledim, gel daha geç kalmadan…
Şener kağıdı güzelce katladıktan sonra uzattı şiirin sahibine ve dostunun sözlerine verdi kulaklarını.
-Dün gece bu şiiri yazdım, bugün Neriman geri dönmek istedi dedi Selim ve kalk demek için dokundu dostunun sırtına. Saatlerdir oturdukları yerde, vücutlarında uyuşmayan yer kalmamıştı ve sarhoş gibi sallana sallana yürümeye koyuldular. Nereye gidecekleri hakkında bir fikirleri yoktu ama beraber oldukları müddetçe nereye gittiklerinin de pek bir önemi yoktu aslında. Batmaya başlayan güneşi karşılarına aldılar ve yürüdüler sadece.
* * *
Selim daldığı düşüncelerden kendini aldığında, yol kenarında ki büyük binalara takılmıştı gözleri. İlk defa ailesinden ayrı bir güne merhaba diyor, ilk defa memleketinden bu kadar uzak ve büyük bir şehre geliyordu. Hiç düşünmeden atılmıştı bu yolculuğa, her şeyi ardında bırakmış ve yeni bir sayfa açmaya karar vermişti. İşte bu anlar o sayfanın ilk saatleriydi Selim için. İçinde sevdiklerden ayrı kalmanın verdiği acının yanında, bu koca şehirde ne yapacağına dair korkular vardı. İçini rahatlatmak için, herkes kaderini yaşar, sen bana yardım et Allah’ım diye dua ederken, Avrupa Kıtası ile Asya Kıtasını nişanlayan ve sadece filmlerde gördüğü Boğaz Köprüsü, tüm ihtişamıyla Selim’e hoş geldin demeye hazırlanıyor, Selim ise o devasa yapıdan gözlerini alamıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.