- 1162 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
SIDIKA'NIN ZELİHA'SI
Balkan Savaşı yıllarıydı, ardından Birinci Dünya Savaşı patladı. Sıdıka, kocası askere ikinci kez alındığında üçüncü oğluna gebe olduğunu bile bilmiyordu. Trakya’da bir Türk köyünde yaşıyorlardı.
Küçük oğlu birkaç aylıkken Bulgaristana’la yapılan bir anlaşma gereğince köycek göçe hazırlanmaya başladılar. Sıdıka, ısrarla kalacağını, kocasının dönüşünü bekleyeceğini söylüyor, gitmek istemiyordu. Büyükler son sözü söyledi: “Sen de geleceksin, kocası, oğlu asker bir sen misin?. Onların hepsi geliyor. Askerdekiler de dönünce bizim yanımıza gelecekler.”
Çok sürmeden taşıyabilecekleri kıymetli eşyalarını alıp dayalı döşeli evlerini bıraktılar, hayvanlarını da meraya salıp yola çıktılar. Uzun süren bir yolculuktan sonra yeşillikler içinde, yanında bir dere akan ova içinde bir yere iskan edindirildiler. Çalışkan insanlardı. Kısa sürede düzenlerini kurup, çiftçilik yapmaya başladılar.
Sıdıka, evinde büyük erkek olmadığı için bütün işlerinde zorlanıyordu. Çok akıllı ve mücadeleci biriydi. Yetkililere çıkıp durumunu açıkça anlattı ve iş istedi.
- “Burada yok ama gidersen İstanbul’da sana iş var” dediler.
Sıdıka bebeğini sarıp sarmaladı, iki oğlunu daha yanına alıp bilinmeze gitti. İstanbul’daki yetkililer onu ‘süt anne’ olarak Darüşşafaka’ya yerleştirdiler. Oğullarının da okullarına aldılar. Birkaç yıl sonra sütü bitince mutfağa girdi önce yardımcı olarak. Sonra aşçılığa ve başaşçılığa yükseldi.
Düzenlerini kurmuşlardı. Oğullarının hepsini orada okuttu. Büyük oğulları subay oldular, küçüğü de aşçı. Hepsi tayinin olup iş tutunca mücadele gücü kalmadı. Artık kendini çok yorgun ve yalnız hissediyordu. Köyüne dönmeye karar verdi.
Yakınlarının yanına döndü önce ama yıllarca kendini idare etmiş Sıdıka, sığıntı gibi yaşamak istemiyordu. Köy yerinde ona da bir pay verdiler, elbirliğiyle şirin küçücük bir ev yaptılar ona. Bir süre sonra da böyle yalnız yaşayamayacağını, evinde bir erkek olması gerektiği sık sık söylemeye başladılar.
Osman Dede’yi aklına soktular. Yaşlı adamın karısı ölmüş, oğulları da evlenmişti. Sıdıka çocuklarına danıştı. Bir süre sonra köy odasında kıyılan nikahla Osman Dede’nin büyük bahçeli, gösterişli evine taşındılar. Artık canlar yalnız değillerdi.
Sonra beklenmeyen bir şey oldu, Sıdıka gebe olduğunu bile çok sonra anladığı bir kız doğurdu kırk yaşından sonra. İkisinin de ilk kez kızı oluyordu. Zeliha, çok kıymetliydi o yüzden.
Şehirde uzun yıllar yaşamış becerikli Sıdıka kızını şehirdeymiş gibi giydirdi, büyüttü. O yıllarda bile çoraplı ve ayakkabılı çıkardı kız oynamaya. Saçları tertemiz, sımsıkı iki sarı örgü yanaklarında aşağıya sarkarken gösterişli iki kurdeleyle bağlanırdı. Arkadaşlarının arasında misafir çocuğu gibiydi.
Gelişlerinin üzerinde yaklaşık yirmi beş yıl geçmiş, Zeliha da beş yaşına gelmişti. Kapının önünde arkadaşlarıyla oynarken aralığın başından dik durmaya çalışan yaşlıca bir adam belirdi, yanlarına gelip Sıdıka’yı sordu. Zeliha:
- “Sıdıka benim annem, bu ev de bizim.” dedi çift kanatlı koca kapıları göstererek. Yaşlı adam kızın elinden tuttu, kapının ağır kolunu kaldırdı, kız koşarak bahçeye girdi.
- “Anneeee!. Bak bu amca seni arıyor!”
Baharın etkisiyle düz taşların arasından fışkıran küçük mineler ve duvar gibinde sıralanmış çiçek saksılarıyla çok düzenli ve temiz bir görüntüsü varsı bahçenin. Eve yakın bir tarafta galvaniz leğende Sıdıka çamaşır yıkıyor, Osman Dede de küçük bir hasır oturakta onunla sohbet ediyordu.
Kız seslendiğinde kapıya arkası dönük Sıdıka leğeni kucaklamış kaldırmak üzereydi. Sese dönünce önce dondu kaldı, sonra sırt üstü düşüp bayıldı. Leğen de içindekilerle onun üzerine kapaklandı.
İki erkek hemen müdahale edip onu ayıttılar, sayvandaki sedire oturttular. Sıdıka başını kaldıramıyordu.
……………………………………………
Eşi yaklaşık on sekiz yıl esir kalmış, bu arada ağır yaralı olduğu için de uzun yıllar bu sorunlarla uğraşmıştı. Serbest kaldığında köyüne dönünce hiçbir tanıdığın kalmadığını, köye başkalarının konuşlandığını görmüş ve aramalara başlamıştı.
O yılların evrak tutma zafiyeti nedeniyle sağlıklı tutulamayan adreslerin hepsine gitmiş ama oralara başka yerlerden gelen olduğunu görüp sil baştan aramalarına başlamıştı.
Sonunda karşılaştığı bir köylüsünden doğru adresi almış ve ilk önce muhtarlığa gittiğinde Sıdıka’yla ilgili her şeyi öğrenmişti. Üç oğlunun annesiyle son kez görüşmek ve onunla helalleşmek istemişti. O yaşanacaklara hazırlıklıydı, asıl şok evdekilere olmuştu.
Kısaca başlarından geçenleri anlattılar birbirlerine. Osman Dede o yaşlı haliyle biri yol diğeri yürek yorgunu iki kişiye kendince ikramlar yapmaya çalışıyordu.
Küçük kız bu geçmişi ilk kez öğrenmenin şaşkınlığıyla dinliyordu. Abileri eve sık sık geliyordu, bir gece de olsa onlara misafir oluyorlardı, o günler huzur içinde geçiyordu. Abileri onun babasına ‘Osman Dede’ diyorlardı ama bunu sorgulamak hiç aklına gelmemişti. Demek neden buydu! Çok şaşkındı.
Bir süre sonra misafir gelen yaşlı adam gitmek için yağa kalktılar. Sıdıka ve kocası ayağa kalkıp onu fikrinden vazgeçirmeye, burada bir süre de misafir olmaya ikna etmeye çalıştılar. Bunda çok da samimiydiler. Yaşlı adam:
- “Yok, yakışık almaz. Ben hemen yola çıkmalıyım. Durumu ben sabahtan köy odasında öğrendim. Ama çocuklarımın annesinin durumunu gözlerimle görüp emin olmak istedim.”
Sıdıka sadece sessizce ağlıyordu. Başı önünde, karnının üstünde birleştirip birbirini ovduğu ellerine bakıyordu dalgın dalgın. Yaşlı adam önce Osman Dede’ye döndü, dostça ve uzun uzun elini sıktı.
- “Benim mahremime sahip çıkıp, evlatlarıma da evini açmışsın. Hakkını helal et ve onlara iyi bak. Artık sana emanetler.” dedi.
Osman Dede, çok etkilenmişti ve misafirinin önünde saygıyla eğiliyordu.
- “Ben de size her şey için teşekkür ederim, yolunuz açık olsun.” dedi.
Arkasını dönerken göz ucuyla baktığı Sıdıka’sı hâlâ ağlıyordu. Kısık bir sesle, ‘Sen de hakkını helal et Sıdıka, benden yana hepsi helal olsun.’ dedi.
Yanından geçerken küçük kızın başını sevgi ve:
- “Kaderin güzel olsun Sıdıka’nın Zeliha’sı.” dedi. Zeliha saygıyla yaşlı adamın elini öptü. Ne de olsa onun abilerinin babası olduğunu öğrenmişti. O artık yabancı biri değildi!
Yaşlı adam kapıdan çıkarken eli yanaklarında geziniyordu.
Bir daha ondan hiç haber alınamadı.
Tüm göz yaşlarını o gün akıtmış gibi Sıdıka’nın ağladığını da bir daha hiç kimse görmedi.
..................................................
Zeliha, 93 yaşında vefat etti. Son zamanlarına kadar o günü tüm detayıyla hatırlar ve o yaşlı adama karşı içinde farklı bir duygu, bir yakınlık kaldığını söylerdi.
- “Ona o kadar dikkatli bakmışım ki şimdi görsem tanırım.” derdi.
O yıllarda bu iki yaşlı adamın hayatın getirilerine karşı davranış olgunluğu bugün bile eşi kolay görülemeyecek düzeyde.
Acıların insanları olgunlaştırdığının en çarpıcı örneklerinden biri.
28.01.2019 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
O kadar duru ve naif anlatım; ayrıntıları es geçmeden okura aktarma; ilk cümleden itibaren öykünün içine okuru alıp sonuna kadar kahve vb. ikram etmeden götürme ki okur öykünün heyecanından bu durumun farkına varmamaktadır...
Dün Turgut’a üzüldüm, bugün de buna. Hayatın bize neler göstereceğini her sürprize hazırlıklı olmaması hatırlatan öykü. Ve bu sizin kurgunuz. En çok da Osman Dede kaldı aklımda. Nasıl bir büyüklük, olgunluk...
Ne kadar güzel düş’lemişsiniz...
Öyküyü okuyunca kendi yaşanmışlıklarımı düşündüm... düşündüm... Çevremdeki yaşanmış ve yaşanmamışlıkları... hüzünlendim de biraz...
Bir şiirim var. “eh be çocuk”. hatta sizden şiirin kahramanı için okumanızı ve mümkünse yorumlamanızı isteyecektim ki şimdiye kadar BELKİ de ikinci isteyişimdir. Bunu istemek benim için çok zor ama şiirin kahramanı için sadece.
Bu öykü O’nu hatırlattı... Bir yorumda O’nun kura çektikten sonraki bana bakışı... Bilemezdik o kura sonucunun O’nu şehit mertebesine yükselteceğini...Bazen kadere kızsam da “tanrı iyileri yanına alır” diyerek avuturum kendimi...
ilk defa neyse diyerek müsade istesem...
Saygılarımla Serap Hocam
ersinbaşeğmez tarafından 7/3/2020 4:45:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Kahvemi içerken okudum yorumunuzu ve hak verdim size, keyiflendiğimizde kahve arıyoruz...
Turgut ne kadar gerçekse Osman Dede de o kadar gerçek... Zeliha, benim anneannem... Osman Dede de bizim ( hiç tanımasak da ) büyük dedemiz oluyor.
Aile içinde hep anlatılan bu hayat gerçeğinde beni her zaman o zamanki şartlara rağmen Sıdıka Nine'nin üç oğlunu ortaya çıkarmak için o yıllarda yalnız başına verdiği mücadele ve kaderin bu cilvesini olgunlukla karşılayıp 'medenice' birbirlerine teşekkür eden iki 'dede' olmuştur.
Osman Dede'yle ilgili zaman zaman anılar dinlesek de yıllarca esir kalıp kurtulduktan sonra böyle bir 'sonla' karşılaşan ve bir daha kendisinden hiç haber alınamayan diğer dede hep akılımın bir köşesinde kalmıştır.
Son yıllarına kadar konu açıldıkça anneannem, o dedenin ne kadar efendi ve kibar biri olduğunu, en küçük bir serzeniş ya da iğneleyici bir söz söylemediğini, giderken sessizce ağladığını anlatırdı. Küçücük yaşındayken sadece bir kez gördüğü dedeyi bütün detayıyla tesvir etmesinden, o ana tanıklık etmesinden ne kadar etkilendiği belliydi.
"ah be çocuk!.."
En kısa sürede o yorumda görüşmek dileğimle... İçten değerlendirmeleriniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim Ersin Bey.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Kayıplar ve kazançlarla sürüyor hayat, hepsi iç içe...
İlginize ve yorumunuza teşekkür ederim.
Saygılarımla.
hüzünlü bir hikaye,gelip geçiyoruz şu yalan dünyadan bazen böyle acı yaşanmışlıklar bırakarak ne yazık ki...
Serap IRKÖRÜCÜ
İlginize ve yorumunuza teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
Serap IRKÖRÜCÜ
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
Okudum, sonra uzun süre öykü üzerinde düşündüm. Çok yıllar önce bazı büyüklerimizden duyduğum anılar aklımdan geldi geçti. memleket adına yapılan fedakarlıklar, çekilen zahmetler, duyulan acılar, yoksulluk, mağdurluklar, daha neler neler... Ya şimdi bugünü yaşayan insanlar üzerinden bir hüküm yürüttüm. kesinlikle çok büyük bir kısım kesinlikle böyle olgulara katlanamaz ve yaşamazlar diye karara vardım. Doğrudur, yanlıştır bilemem ama şimdiki insanlar çok sabırsız ve benciller... yine etkilenerek okudum, çok beğendim. tebrikler, saygılar, selamlar.
Serap IRKÖRÜCÜ
Öyküdeki yaşanmışlıklar, örneği çok kolay yaşanamayacak kadar insanın içini acıtan bir gerçek ve değindiğiniz gibi çok düşündürücü.
İlginiz, yorumunuz ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim İbrahim Bey.
Saygılarımla.
Merhaba Serap hanımefendi, önünde şapka çıkarılıp saygıyla selam durulacak bir öykü.
Kutlarım anlatım gücünüzün düzeyini. Öykünün içeriğine girmiyorum. Bu coğraftada yaşamanın bizlere sunduğu güzelliklerden acıların çok olmasının yansımalarını sürekli yaşadık... Bu gidişle daha da yaşayacağız.
Emeğe ve sanata saygınla esen kalın.
Serap IRKÖRÜCÜ
Yorumunuz ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim İbrahim Bey.
Saygılarımla.
Acılarla yoğrulmuş coğrafyadan acılar çıkıyor maalesef. Yıllar geçsede acılar dün gibi unutulamıyor. Acı sanırım olgunluğun doğal sonucu. Günümüzde yapılmayacak ne çok fedakarlıklar savaş zamanlarında yapılmış. Yiğitlik zor zamanda orataya çıkarmış. Öykü de bu yiğitliği bize gösterdi. Ayrıca yaşanmışlık öyküyü gözümüzde başka yerlere taşıdı. Tebrikler ediyorum hocam.
Saygılarımla....
Serap IRKÖRÜCÜ
Toplumca tevekküle yatkınlığımız da belki de bu acıların sonucundaki çıkarımlarımızdır.
'Zorluklar en büyük akıl hocasıdır." diyen bilgenin sözünü ispatlar gibi yaşananlar. Önemli ve bugün bile şaşılası olan da ortaya konulan olgunluk.
İlginiz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim Serkan Bey.
Saygılarımla.
Maalesef çok jeopolitik bir coğrafyada yaşamanın sancılı yıllarının duygu dolu anılarından, yaşanmışlıklarından sadece ve sadece birini bizlerle sayfada paylaşarak
Geçmişteki buhran dolu yıllarda yaşanılan acı dolu yaşanmışlıklara dem vuran yakıcı bir makaleydi
Kaleminize yüreğinize sağlıklar dilerim
SAYGILARIMLA
Serap IRKÖRÜCÜ
Herkes kendi yaşadığını bilir bir de anlatılırsa onları...
Yaşananların izleri kuşaklar sonrasının da etkiliyor, bu da bizim ailemizin gerçeğiydi, paylaşmak istedim.
İlginize ve yorumunuza çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
MÜSLÜM BAYRAM
Çok etkilendim gerçekten böylesi hatıraları işitmek beni en az bir hafta duygu seline kaptırıyor
dün inanın bu hikayeyi aklıma getirerek tekrar tekrar düşündüm
ve her aklıma geldikçe değişik duygulara büründüm anlatması çok zor anlar
sizlere da böylesi güzel bir anı bırakan geçmişlerinizin ruhu şad olsun
saygılarımla
evet hocam öncelikle buöğkünüzü kutluyorum bu sefer öğkü sonuçsuz kalmadı gönlünüze yüreğinize sağlık hocam saygılar neco baba.
Serap IRKÖRÜCÜ
İlginiz ve beğeniniz için teşekkür ederim Necati Bey...
Hayat bazen çok acımasız!
Ne yazık ki bu ve benzeri acı
hikayeler her zaman yaşanıyor.
Hem düşündürücü hem de göz yaşartan hikaye.
Tebrikler Serap Hocam.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Zeliha benim anneannemdi, rahmetli ölünceye kadar bu olayı hep acıyla anlattı. O küçücük yaş için de büyük bir travma.
Evet, hayat acımasız ne yazık ki, üstelik belki de daha acı kimbilir ne örnekler vardır.
İlginize ve yorumunuza çok teşekkür ederim Necati Bey.
Saygılarımla.