- 744 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÖLENLE ÖLÜNMÜYOR
Eğer bir yakınınız ölmemişse ve eğer siz yakını ölen birini teselli için konuşuyorsanız ona:” Ölenle ölünmez.” dersiniz rahat rahat. Bazı ifadeler, atasözleri, deyimler laf olsan diye çıkar ağzımızdan, ama genellikle anlamını bilmeyiz, düşünmeyiz. Kimi durumlarda düşünsek de anlayamayız. Ne demişler, “Hekimden sorma, çekenden sor.”
Birkaç gün önce genç yaşta ölmüş birinin ailesine, taziyeye gittiğimizde bu söz sarf edilince hatırladım babamın vefatını ve yine bu sözün ne anlam geldiğini.
“Rahatsızlaşmış” diye çağırdıklarında düşmüştü içime kor, kalp hastasıydı, Ölmüş müdür, yok yok kriz geçiriyordur, ben oraya varıncaya kadar kendine gelir. Şimdiye çoktan müdahale itmişlerdir, diye düşünerek yanına vardığımda, çoktan Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Ben otuz yaşımdaydım ama onun yanında daima kendimi on yaşlarında hissederdim. Bağıra bağıra ağladım, ağladım.
Beni yanından uzaklaştırdılar. Teselli etmeye çalışıyorlardı. İşte bu sözü de sık sık söylediklerini hatırlıyorum. Evet ölenle ölünmüyor. Ama ben öleceğimi sanmıştım. O andan itibaren karnım acıkmayacak, sigara içmeyecek, uyumayacaktım. Onun çok sevdiği, bize bile emanet etmediği kızımı da sevmeyecektim, sevemezdim.
Çok geçmedi, on dakika sonra, biraz sakinleşince, biri sigara tuttu, içtim. Olsun dedim, sigara içerek ölürüm belki. Öğle namazının ardından toprağa verdik onu. Toplu halde eve gelince bir sofra açıldı ortaya. Israr ettiler bu söz eşliğinde. Acıkmıştım. Israr sürünce oturdum yemek de yedim. Çok uzun bir zaman geçmemesine rağmen hayatın her sahasına tekrar dönüyordum. Yemek yerken, su içerken, uyurken bile kendimi suçlu hissettim, öyle ya babam ölmüştü ve ben bunların hiçbirini yapmayacaktım.
Üç yaşındaki kızım geldi kucağıma. Ağlıyordu. Ne anlamıştı, nasıl anlamıştı bilmiyordum ama o da ağlıyordu. Kucakladım, öptüm, sanki onun kokusu vardı kızımda.
İki gün sonra taziyeye gelen bir yakınımızın saçma sapan konuşmasına güldüm. Ardından da ağlamak istedim, ama yok, o iki gün öncesinde kalmıştı. Şimdi de ne zaman aklıma gelse, yirmi yılı aşmasına rağmen, için burkulur. Ama ölenle ölemedim.işte. Ne zaman bu sözü duysam atalarımızın ne kadar güzel insan olduğunu, ne kadar güzel düşündüklerini görürüm.
Burada kısaca şu ağıta da değinmek istiyorum. Ölü arkasından ağlamak eğer sessizce ve isyan etmeden olursa uygun görülüyor dinimizde. Bağırarak ağlamaksa Orta Asya’dan getirdiğimiz bir gelenek. Hatta öyle ki, ağlamanın ölüyü rahatlattığına inandıkları için eğer ölenin ağlayacak yakını yoksa, para ile ağıtçı kadınlar tutmuşlar. Ağıtçılık bir süre Anadolu’da bir meslekti de, yakın zamana kadar.
Ne yazık ki eski dinimizin bir inanışını yaşatmaya çalışır kimi cahillerimiz, çoğunlukla ne yaptıklarının farkında da değiller. Onlar ölenin yakınlarının uzun süre ve bağıra bağıra ağlamalarını isterler. Ağlamanın mevtaya bir yararı olmadığı, hatta rahatsız ettiği bile düşünülürse bu beklentinin anlamsızlığı ortaya çıkıyor.
Ve yine gözlemlerime göre rahmetlinin sağlığında ona iyi davrananlar, üzerine düşen hizmetleri fazlasıyla yerine getirenler, ölü ardından suskun kalırken, vicdan azabı mıdır nedir, vazifesini yapmayanlar daha çok feryat ediyor. Bir taraftan vicdan azabını bastırırken öte taraftan da gösteriş yapıyorlar. Onları görenler çok üzüldüklerine sansınlar, diye.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.