- 2455 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMAYAN, OLDUĞU GİBİ GÖRÜNMEYEN İNSANLAR, ASLINDA EN BÜYÜK YALANI KENDİNE SÖYLEYEN YALANCILARDIR.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geçmişte kişisel gelişim üzerine kaleme alınmış bir kitabın sayfa aralarında, ilgimi çeken ve hafızama kazınan bir satıra denk gelmiştim. Okuduğum o satırda, ortalama yaşam yılına ulaşmış bir insanın, farkında olmasa da hayatı boyunca yaşadığı ve tanık olduğu olayların toplamı Sovyetler birliğinin tarihçesine eşit olduğunu söylüyordu.
O satır da geçen ‘’ortalama yaşam yılı’ ’cümlesi muhtemelen dünya ortalaması için söylenmiştir.
Yaklaşık yirmi yıl önce okuduğum o kitap ta geçen ortalama yaşam yılı, ülkemiz şartları ve bugünün yaşam ortalaması üzerinden yorumlanırsa, tahminen elli yıl gibi bir zaman dilimine tekabül etmesi gerekir. Eğer ortalama hayat yaşamış bir insanın karşılaştığı veya tanıklık ettiği olayların toplamı Sovyetler birliğinin tarihçesine eşit düzeyde ise, bu değerlendirmeden hareketle o zaman bir de buna kişinin eğitim seviyesi ve hayatında karşılaştığı olayların sıklığı ve çeşitliliği gibi faktörlerde eklendiğinde muhtemelen elli yıl hayat yaşamış bir insanın, tanıklık ettiği olayların toplamı Sovyetler birliğinin yanında belki de Avrupa birliğinin tarihçesini de içine alacak seviyede olabilir.
O halde bu kadar müthiş bir yaşam tecrübesine ve birikimine sahip olan insan, neden somut olaylarda bile doğru karar vermez? Bunun temel nedeni korku kökenli ve inkara dayalı insanın bilinç altı ve istemsiz olarak kendine yalan söyleme refleksinden kaynaklanır.
Yalanın tanımı her zaman ağızdan çıkan sözün doğruluğu veya yanlışlığı ile ölçülmez. Bazen insanın bir olaya verdiği reaksiyon, ortaya koyduğu tavır davranış ve mimikleri ve hatta duruşu bile ne düzeyde kendine yalan söyleyen biri olduğunun ip uçlarını verebilir.
Örneğin: Hayatında özgürlüğün öneminden bahseden birinin, bir başkasının özgürlük talebini görmezden gelmesi ve hatta böyle bir özgürlük talebin olmadığını savunması başkasına söylediğinden çok aslında insanın kendine söylediği bir tür yalan ve yalancılıktır. Ya da özgür düşünceyi savunduğunu söyleyen birinin (tehdit hakaret hariç) bir başka özgür düşünceye tahammül edememesi de aynı değerlendirmeye girer.
Veya dindar olduğunu söyleyen bir insanın, dinin günah ve sevap öğretilerini kabul ettiği halde, yaşadığı hayatın dinin öğretilerine aykırı olması da bir başka yalancılık örneğidir.
Diğer bir örnek de demokrasi ve insan haklarından bahseden birinin, dünya görüşü veya siyasi düşüncesi ne olursa olsun. Bir başkasının demokrasi ve insan hakları ihlaline uğramasına duyarsız kalması veya herhangi bir gerekçeyle o kişiye o haksızlığı müstahak olarak görmesi de aynı kategoride yer alır.
Son bir örnekte, gerçekte kendi kültürüne ve değer yargılarına ters düştüğü halde marjinal yaşam tarzlarını, sapık ve sapkın ilişkileri, sırf modern görünmek ve o marjinal kesimlerin kınamasından ve eleştirmesinden çekindiği için o sapkın ve hastalıklı yaşam tarzlarını çağın gereği gibi türlü bahanelerle haklı gösterme çabası da insanın kendini kandırmaya çalıştığı bir tür yalan ve yalancılıktır.
Bu ve benzeri örnekler daha da çeşitlendirilebilir. Ancak verilen bu tür örneklerin hiçbiri (değişim ve gelişim kategorisinde görülemez.) Kısacası verilen örnekler her ne kadar riyakarlık, tutarsızlık ve hatta dangalaklık olarak değerlendirilse de kabul etmek gerekir ki, insanlardaki bu tezat düşünce ve davranış yapısı aslında insanın kendine yalan söylemesinin bir biçimi ile dışa vurumudur.
Neticede insanın sözleriyle olduğu kadar düşünce ve davranışlarıyla da dürüst olması gerekir. Aksi halde belki kendini kandırabilir ama sosyal ilişki içerisinde olduğu başka insanların gözünde farkında olmasa da güvensizliğe dayalı dangalak bir imajı oluşturabilir.
Jean Gabin’ in dediği gibi; insanlar elli yaşından sonra harfleri yakından seçemez oluyorlar…Ancak, dangalakları uzaktan hemen seçiveriyorlar.
Gerçi, insanın yaşı değil, yaşadıklarıdır onu olgunlaştıran diye bir söz varsa da hayat denilen bu yolda, başkalarının gözünde gerçek anlamda güvenilir olmak ve dangalak konumuna düşmemek için, insanın sözleriyle olduğu kadar düşünceleriyle de olgun davranmalı ve her şeyden önce kendine karşı dürüst olmalıdır.
Serhat BİNGÖL 25.12.2018
YORUMLAR
Hayat, yaşadıklarımız kimi doğru kimi yanlış bizi ahirete doğru sürüklüyor. Doğruluk ve dürüstlük bu hayatın içinde her zaman erdem olarak kabul edilir. Erdemsizliği kendilerine yakıştıranlar tabi ki yaşadıkları ve yaşattıkları ile insanlara zarar da vereceklerdir mutlaka ancak buna da bir kılıf bularak savunma mekanizmalarını harekete geçirerek, haklı bir kılıf uyduracaklardır buna egoları gereği... Aldatmak çok kötü bir davranış kalıbıdır. Bunun içinde kendini aldatmak daha da kötüdür. Kendini aldatanın da bilmesi gerekir ki Allah'ı aldatamaz kimseler. Hesap günü ise biliriz ki her şey çok çetin olacaktır. Hakeza Hazreti Muhammed sav. de ''Bizi aldatan bizden değilidir.'' diyerek noktayı koymuştur bu işe... Kutluyorum günün bu güzel yazısını ve yazarını...
Ahmet Zeytinci tarafından 12/26/2018 2:30:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ahmet Zeytinci tarafından 12/26/2018 2:31:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Sizin de dediğiniz gibi bu hayatın bir sonu var. O halde çokta uzun sayılmayacak şu hayatın onurlu bir şekilde yaşanması varken insan niye kendine yalan söyler ve yine kendini aldatır anlamak çok zor.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Serhat BİNGÖL
Balık baştan kokar sözü doğru bir tespit eyvallah ama yinede bu toplumda gençlerimizi ve gelecek nesillerimizi sağlık düşünebilen olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan dürüst ve kültürlü bireyler olarak yetişmesi için herkese görev düşüyor. Yani tek kültürü porno olan birilerinin cinsel organları tanrılaştırma sına izin vermememiz gerekir.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Bence başlık yazınızdan sadece deliler ve çocuklar muaf.
İnsanlar nedense hep bir kabul görme duygusu ve dışlanmama dürtüsüyle bu saydığınız yalanlara başvurur.Kendimi katmıyorum bu cümleye. Çünkü ne kimsenin değer yargısı,ne inancı ,ne siyasi düşüncesi beni zerre kadar ilgilendirmiyor.
Kendini topluma fazla ait hissetmeyen bir kişi böyle yalanlara itibar etmez. Ne istediğini bilir,davranış ve yaşamını "başkaları ne der" düşüncesiyle şekillendirmez.
Serhat bey yazınızda üstü kapalı bahsettiğiniz,
"Son bir örnekte, gerçekte kendi kültürüne ve değer yargılarına ters düştüğü halde marjinal yaşam tarzlarını, sapık ve sapkın ilişkileri, sırf modern görünmek ve o marjinal kesimlerin kınamasından ve eleştirmesinden çekindiği için o sapkın ve hastalıklı yaşam tarzlarını çağın gereği gibi türlü bahanelerle haklı gösterme çabası da insanın kendini kandırmaya çalıştığı bir tür yalan ve yalancılıktır." Bu satırlarınıza takıldım..
Çünkü yargılama ve insanları olduğu gibi kabul edememe düşüncesi saklı.
Yaftalamak ve yargılamakta yalancılıktır.
Yalanın prim yaptığı bir dünyada insan isterse başbakan,hatta cumhurbaşkanı bile olabiliyor.
Bırakın, yalan dünyada insanlarda yalanlarıyla mutlu mesut yaşasın.
Kutlarım.
Sevgilerimle
Den(iz)
Dilek USTA
Serhat beyin sapkınlık dediği ne ola ki merak ettim doğrusu.
Kimse kimsenin güdümünde olmadığına göre her birey kendi yaşamından sorumludur.Nedense kemikleşmiş,basma kalıp öğretileri din,ahlâk, gelenek görenek diye tabulaştırıp insanların alt bilincini olmayan bir şeye inanmalarını istiyorlar.Eğer Serhat beyin sapkınlık veya sapıklık diye nitelendirdiği cinsel eğilimi farklı kişilerin yaşayış tarzı ise bu çok büyük bir gaf ve o insanlara saygısızlıktır.
Serhat BİNGÖL
Bu yazıyı kaleme almama neden olan olayı bir paragrafta işlemeyi düşünmüştüm ancak sonradan vazgeçtim. Sevgili Deniz hanımla aranız da geçen diyalogunuzda ‘’Serhat beyin sapkınlık dediği ne ola ki merak ettim doğrusu.’’ Sorunuzun cevabını o paragrafta bulabilirdiniz ama defterdeki okuyucuların sapık ve sapkınlıktan ne anlatılmak istendiğini ve ortalama bir çıkarım yapabileceğini düşündüm. Kaldı ki, sizin gibi kültürlü ve bilgili birisi çok net anlamsı gerekirdi. Sanırım düşündüğüm gibi olmadı. Ya da doğru aktaramadım.
Dilek hanım evliliğinin ilk aylarında boşanma kararı alan iş hayatımdan tanıdığım ve çok sevdiğim bir hanım kardeşimden aldığı kararı gözden geçirmesini istedim. Hatta biraz da ısrarcı oldum neticede bir yuvanın yıkılması söz konusuydu kaldı ki naçizane ben aile kurumunun korunmasına ülkem ve gelecek nesiller adına çok önem veririm.
Nihayetin de ayrılma gerekçesini çekinerek ve üst başlığıyla anlattı şiddet, fakat bu bildiğimiz darp türü şiddet değil. Yani kardeşimiz detayına girmedi ama uğradığı şiddetin cinsel içerikli olduğunu söyledi. Bu konuyu burada noktalayalım.
Sapıklıktan ne anlamak gerekir sorusuna cevabım insan doğasına aykırı her türlü cinsel ilişki biçimi sapıklıktır. Sanırım bunun normal gibi görülmesi ve gösterilmesi sapkınlıktır Doğrusu eşi olan genç adamada tam olarak kızamıyorum. Muhtemelen cinselliği kontrolsüz bir şekilde piyasaya sürülen sağlıksız porno filmlerinden öğrenmiştir. Ve büyük ihtimalle o insanlık dışı ve iğrenç pornolardan öğrendiği sapıklıkları evde uygulamaya kalkmıştır.
En çokta neye şaşırıyorum biliyor musunuz? Kadına şiddete karşı olduğunu söyleyen bazı insanların (yanlış anlaşılmasın kadına şiddetin her türlüsüne karşıyım) iş kadının cinsel sömürü olarak kullanılmasına gelince gıkını çıkarmamalarına! Ne yapalım şimdi yanlışa yanlış demeyelim mi? Ya da gençlerimizi ve gelecek nesillerimizi korumak için bir şeyler yapmaya çalışmayalım mı?
Anlatacak çok şey varda bu yorum köşesine sığdırmak zor oluyor.
Yorumunuza ilginize teşekkür ederim
Saygı ve sevgilerimle
Dilek USTA
Çok teşekkür ederim aydınlattığınız için.
Sevgilerimle
"İnsanların iyi kötü çizelgesi etrafında ölçülerini ve buna bağlı olarak da davranışlarını etkileyen kurallar sistemine ahlak denir."
İnsanların tam olgunlaşması ve/veya hayatı gerçek olarak algılaması için çözüm felsefesini iyi idrak etmesi gerekiyor diye düşünüyorum. yalancılığın yaygın hale gelmesi veya normal görülmesi nedeni insanlar maddi ve manevi çıkar peşinde oldukları içindir. Aslında insanlar gördüğü-yaşadığı veya tanık olduğu olaylardan çözüm felsefesine uygun dersler çıkarmış olsalardı hayata mutlu insanların yaşadığı bir dünya içinde yaşıyor olacaktık.
yalancılık, maddi ve manevi kazanımların elde edildiğini öğrenen beşer, bunu bir hayatın olgusunu kabul edip dururlar.
günümüzde dinlerin egemen olduğu toplumlarda yalancılık daha çok artmıştır sanırım bununla birlikte ideolojiyi din gibi gören toplumlar içinde yalancılık; hırsızlık-fuhuş, dolandırılıcılık vb.. gibi adi suçların artığını görmekteyiz veya tanık olmaktayız.
"insanın, tanıklık ettiği olayların toplamı Sovyetler birliğinin yanında belki de Avrupa birliğinin tarihçesini de içine alacak seviyede olabilir."
bu yukarıdaki varsayım çok doğru fakat insanlar, tanık olduğu olaylardan dersler çıkaramadıklarından dolayı o tarih cevherinden yoksundurlar ve kafa tarihi bomboş bir beyaz sayfadan ibarettir sanırım.
Ve ötekiye saygı, diliyle başlar; olgun ve insanı, insan yapan en etkili faktör erdemli olabilmektir.
Bu değerli makaleyi, bize okuma şansı verdiğiniz için teşekkür ediyorum hocam
Serhat BİNGÖL
İnsanın göründüğü olmayıp olduğu gibi görünmemesinin, sizinde dediğiniz gibi elbette çıkar amaçlı beklentilerinin olması da önemli bir etkendir. Ancak korku kaynaklı inkar ise psikolojik derinliği ifade ediyor.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Saygı ve sevgilerimle.
Ya göründüğün gibi ol,Ya olduğun gibi görün...Ne güzel sözdür..Ne çok ihtiyacımız var göründüğü gibi olanlara..Ne çok ihtiyacımız var görünürde dost olan özünde de dost olan Allah rızasını gözetenlere..Değişen zaman mı insan mı..Cennet gibi güzel dünya sunulmuşken insanlara göründüğü gibi olmadıklarından hayatı zehir eder oldular hem cinslerine.Bazılarına insan demeye utanır olduk..Bazan insanlar hayvalardan daha vahşi acımasız olabiliyorlar..Aslan kurt tümünün iç güdüsü sadece aç olunca avlanırlar..
İnsanlar oldukları gibi görünmediklerinden en umulmaz zamanda canına okurlar..
Sadakat vefa ,fedakarlık çoğuna göre almak daha doğrusu insanı kullanma peşindeler..
Ne barış ne huzur ne de teşekkür etmesini bilmeyen acizleriz.Allah sonumuzu hayır eylesin.Yazı mevlana hz lerinin sözünün özüydü .Selam ve dua ile.
Serhat BİNGÖL
Saygı ve sevgilerimle
Hocam,
Güne gelen yazınızdan dolayı tebrikler. Her zamanki gibi ciddi, faydalı ve güncel bir yazı.
Selamlar,
Abdullah konuksever
Serhat BİNGÖL
Saygı ve sevgilerimle.