BİZDE DEMOKRASİ KENDİNİ NASIL GÖSTERİR?
BİZDE DEMOKRASİ KENDİNİ NASIL GÖSTERİR?
1980’den günümüze dek yapılan seçimlerde seçmenini temsil etme umudu olmadan "çok parti" seçimlerde yarıştı. Seçim sonuçları da hep tartışıldı. Özellikle 2000’den sonrakiler...
1965 seçiminde TİP’ in (Türkiye İşçi Partisi) “milli bakiye seçim sistemi” yoluyla mecliste seçmenini temsil etmesi, başta Adalet Partisi’ni rahatsız etti. CHP’nin de AP’nin seçim sistemini değiştirmesine göz yummasıyla temsilde adalet ötelendi. Bu itmeyle başlayan çıkar egemenliği toplumuzu günümüze taşıdı. 1970’ ler de demokratik kitle örgütlerinin gelişimini -ki bu DKÖ’ leri demokrasinin olmazsa olmazıdır- 12 Eylül darbesi ortadan kaldırdı. Demokrasimiz “dostlar alış verişte görsün demokrasisine“evirildi.
İ.Hakkı Tonguç,”demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı… İkincisi kağıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin, bilmesin, toprağı olsun olmasın, demagoji ile serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kağıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu, oyundur. Kolayıdır” diyor.
Yıllardır yaptığımız bu "kolayı" değil mi?
Tonguç, gerçek demokrasiye nasıl ulaşacağımızı da söylemiş. “….Topraksızı toprak-landırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı eğitimden geçirmeden olmaz birincisi” diyor.
Tonguç zamanında halkımızın %80’i topraklı - topraksız köyde yaşıyordu. Eğitimlilik de %10’lar da idi . Günümüzde bu veriler yer değiştirdi. %80’ler %30’ların altına düştü. Eğitilmişlik değil de okur- yazarlık oranı 90’ları geçti.
Son üç dört genel seçim de 12 Eylül’ün %10 barajı geçildi. Bu geçiş temsilde adaleti isteme değil de nedir? Temsilde adalet istemi küçük partilerce zorlandı. Bu zorlamanın üzüntü veren tarafı partileri; yasanın açıklarını bulmaya, yasalara karşı hileler üretmeye itmekle sonuca gidilmiş olmasıdır. Erki elinde tutanlar toplumdaki istenci okuyamıyor muydu? Okuyamadığını da düşünmek istemiyorum. Ama olanın ülkemize ve toplumumuza olduğunu görüyorum. Bu okumama kıtlığı topluma neler yaşattı. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat bu okuyamama kıtlığının yaratısı değil mi?- l5 Temmuz 2016’ yı "aynı hedefe yol alan iki ortaktan birinin diğerine karşı ayaklanması (isyanı) olarak değerlendirdiğim için" ayrı tutuyorum.-
Sevinç vereni ise; o küçük partiler adeta seçim mühendisliği gibi masa başında iyi çalışıp, hesaplarını iyi yaparak, temsil hakkına ulaşmalarıdır.
Seçim sistemimizdeki %10’luk engelin öğle böyle geçilmesi; hileden hülleden arın-manın iletimini vermiyor muydu ilgililere? Veriyordu... -Okur yazar için- Geçmişte TİP’e yapılan; bu kez irili ufaklı partilere yapıldı. 12 Eylül faşizminin dayattığı iki partili sistemi toplumumuz istemedi. Ama dini ve demokrasiyi araç olarak kullananlar 2002 seçiminde iktidara geldiler. Bu geliş de geliş değil, getiriliştir. "...Uzlaşmaz toplumlara bölünmüş bir toplumda fikirler bir birini yok eder, bir egemenlik oluşmasına yer bırakmaz. Doğanın da boşluğa tahammülü olmadığından, var olmayan kamuoyu kuvvetinin bıraktığı o boşluğu kaba kuvvet gelip, doldurur."diyor, J.O.Y.Gasset... Türkiye Cumhuriyeti yanlısı partiler aralarında anlaşamayınca yaratılan boşluktan karşı devrim yanlıları girdi.
Kürsüye çıkıp, “namus ve şeref üzerine” ant içenlere içtikleri anda bağlı kalmalarını, oyun ve hilelerden gerçeğe dönmelerini işaret etmiyor mu? Bu temsilde adalet istemi gelişimi seçimlerde istikrarda adalet ilkesinin de gelişini sağlayacağının haberini vermiyor mu? Bunu görebilmek için seçim sistemimize biraz daha bakmak gerekiyor.
SEÇİM SİSTEMİNDEKİ TEMSİL HAKSIZLIĞI ETKENLERİ
1- %10 BARAJININ VARLIĞI
Seçim yasasında ki barajın varlığı, demokrasinin yokluğunun belirtisidir.
Demokrasinin varlığı/yokluğu yazılı ve görsel basınımızda zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bazı yazarlar ve sözcüler, barajın yüzde onun altındaki sayılara indi-rilmesini öneriyorlar. Dilinden ve kaleminden “demokrasi” sözcüğünü düşürmeyenlere, “demokrasi” teriminin içeriğine uymayan önermeleri yakıştıramıyorum.
Sandığa giren oy, temsilde değer bulursa demokrasiye katkısı olur.
Yaklaşık elli milyon seçmenli bir toplumda önerilen %5 lik baraj, 2,5 milyon seçme-nin mecliste temsil edilmemesidir. Buna bir de %5’ in altında kalan partilerin aldığı oylar eklenince temsil edilememe daha da vahimleşmiyor mu?
Demokrasi isteyen aydına yakışan: “0” baraj önermek, toplumu gerçek demok-rasi işleyişinin nitelik ve nicelikleri ile aydınlatmak olmalıdır.
Temsilde adalet, yönetimde istikrar anayasa hükmüdür. Ama nedense ikisini bir arada toplumumuz yaşayamıyor. Bu gidişle yaşayamayacak da...
Demokraside öncelikle temsilde adalet gelir. İstikrarın sağlanmamasının ayıbı seçi-lenlerdedir. İstikrar sorununu, seçmen bir kaç deneyimle çözer. Örneğin; Kıbrıs Barış Hareketinden sonra devrilen Yunanistan cuntasının ardından Yunanlıların art arda seçimle demokrasiye geçtiğini anımsıyorum.
Seçim sistemimizden baraj kalkmalıdır. Baraj ne kadar erken sıfırlanırsa o kadar erken gerçek demokrasiye geçerek demokrasimizi yerli yerine oturturuz.
2- SEÇMENİN ONAYLAYICILIĞI
Seçim sistemimizde var olan adaletsizliğin biri de liderlerin atayıcı, seçmenin onay-layıcı konumda olmasıdır.1980 öncesinde bu yöntem yoktu. Ama o yıllarda da delege ağalığı vardı. Parti MYK’ larının atadığı “kontenjan” adayları tartışılırdı. Günümüzde bazı partilerde yapılan önseçimlerde de kontenjan aday uygulamaları tartışılıyor. Tartışılacaktır.
Seçmen, seçici niteliği kazanmalıdır. Bunun için önseçim uygulamasına geçilmeli. Önseçimde de “en az / en çok tercih olmamalı. Tercih sayısı ne ise o olmalı. Şunun altı ve şunun üstü olmamalı.
3- SEÇİLENLERDEKİ SEÇİLİŞ OY ARALIĞI AÇIKLIĞI
Seçimlerimizde gördüğüm bir adaletsizlik de seçilen vekillerin seçildikleri oy arasın-daki açıklıktır.
2011 ve 1 Kasım 2015 Genel Seçim sonuçları geçerli oylara göre incelendiğinde; 2011’de 58 il milletvekilleri geçerli oy ortalamasının altında (-37 / -55 216),
2015’de 59 " " " " " " ( -2 014/ -59 352),
2011’de 23 " " " " " üstünde ( 28 / 18 780 ),
2015’de 22 " " " " " " ( 564 / 104 011),
İzmir millet vekilleri; 96 524 / 104 011 , Tunceli millet vekilleri de 22 528 / 24 955 oyla seçildiği görülür.
Hak mıdır?..
4- PARTİLERE VERİLEN HAZİNE DESTEYİ VE YAYMACA EŞİTSİZLİĞİ
Haksızlığın biri de “hazine yardımı” sorunudur. Partilere ya hiç yardım edilmemeli ya da eşit dağılmalı.
Hazine yardımının eşit dağılımının getireceği sorunlar örgütlenme kıstaslarıyla önlenir. Ör:Yurt genelinde, iller bazında tam ve gerçek örgütlülük aranır.Yine seçim sonuçlarında partinin yönetici toplamınca oy almadığı görülüyor. Ya da buna sandık sayısı eklenerek belirlenecek sayının altında kalmamak gibi... Partilerin açık ve hesap verirliği su götürmemeli.
Parti üyesi taşın altına elini koymalı.. Parti üyeliği ve parti severlik ayrışmalı.
Partilere bağış yolu ile parasal katkı da disiplin altında olmalı.
Seçimlere katılan partiler arsında ki yaymaca (propaganda) eşitsizliği de ayrı bir sorundur. Bunun güvencesi de yürütmededir. Yürütme topluma gerekli güven verici davranış içinde olmalı.
Seçim kurullarının tarafsızlığı, güvenirliği sağlandığında yaymaca eşitsizliği çözülür.
5-SEÇİM HİLELERİ
Seçimdeki hileler de sorundur. Belgelenen en ufak güvensizlik seçimin iptalini sağla-malıdır. Seçimin yinelenmesinde belgelenen yanlışın ve hilenin sonucu etkileyip, etkileme-mesi gerekçe olmamalı. Yanlışın, hilenin azı, çoğu olamaz. Hak, hukuk bunu nasıl kabul eder? Anlayamıyorum.
Seçimin yinelemesine neden olanların da her hangi bir yere seçilmeme sandık görevinde görev verilmeme gibi "bulunduğu çevrede incitici" cezalarla cezalandırılmalı.
Seçim yasasındaki hak ve yükümlülük işlevleri de yerine getirilmeli. Örneğin; yürür-lükteki yasamızda; oyunu özürsüz kullanmayana para cezası var. Ceza ödeyenini ve gerekçesi sorulanını duymadım.
Yasalarda uygulamada yerine getirilmeyen hükmün yer almasının anlamı var mı? ***
*Bir milletvekili seçilen il ve belediye başkanları seçiminde %51 çokluğun aranması,
*Geçerli oyların toplamı / Milletvekili sayısı = Ortalama millet vekili olma sabit oyu formülünce seçilenler belirlenmeli,
*Baraj olmamalı.
Bunlar seçim yasasının temel ilkesi olmalı.
Demokrasinin temeli kuşkusuz seçimdir. Seçimin temeli de temsilde adalettir.
Temsilde adaletin esası da sandığa giren her oyun temsilinin sağlanmasıyla olur.
Bu temel ilkelerle 2011 ve 1 Kasım 20l5 seçim sonuç verilerine bakalım.
2011 ve 2015 genel seçimlerinde 16 parti ve bağımsızlar yarıştı. Altı / yedi parti ortalamanın altında oy aldılar. 10 parti her iki seçimde de temsil hakkını elde eti.
SEÇİLENLERİN ADLANDIRILMASI
Seçim öncesinde partiler YSK’ na üç aday listesi verir.
1. Liste: İl Aday Listesi: Önseçimle belirlenir. Ya da ön seçim esası parti tüzüğüne bırakılır. Her parti kendi tüzüğüne uygun listesini hazırlar. İl MV. sayısı kadar.
2011 ve 1 Kasım 2015 seçimleri MV’li sayılarının partilere dağılımını görelim:
AKP. 229/221, CHP.108/107, MHP.36/35, HDP(BAĞ)19/37,Toplam 392/400 olduğu görülür. Buna nasıl ulaşıldı?
İllerde belirlenen partilerin geçerli oyunu MVOOS (millet vekili olma ortalama sayı-sına) bölerek, elde edilen sayı değin il aday listesindeki sıralamadan milletvekilleri adlandırılır.
Kalan 158/150 isim de 1. ARTIK OY HAVUZU’ nda partiler adına toplanan oylarla değerlendirilir.
2.Liste:Parti Genel Merkez Aday Listesi: Parti Genel Merkezlerinde tüzüklerindeki esaslarca hazırlanır. Bunda da önseçim esası temel alınabilinir. -Parti üst organ yöneticileri gibi- Listede en az mv. sayısının 2/3 si kadar kişi olmalı. Parti kontenjanları bu listede sırası önceden belli olarak değerlendirilir.
Adlandırmada da eksik kalan mv.sayılarını tamamlamak için 1.Artık Havuzundaki parti oyları MVOOS’ ye bölünerek parti payına düşen mv.sayısı PGMAL’ de ki sıralamadan adlandırılır.
Buna göre: AKP:47/53, CHP:35/32, MHP: 34/30 ,(BAĞ) HDP: 15/22, SP(SAADET):6/3 ,BBP:4/2, HAS:4/0, DP: 3/1, DSP:1/0, HEPAR:1/0, VP 0/1, HAKPAR 0/1 sonucu ortaya çıkıyor.Toplam olarak 150/144 Mv ’li de bu listeden adlandırılır.
Geriye artan parti artık oyları ki bunların tümü MVOOS’sının altındaki sayılar olacaktır. Bunlar da bağımsızlarla birlikte 2.ARTIK OY HAVUZUNDA sıralanır .
3. Lisre: Parti Merkez Yürütme Kurulu Listesi: 1 kişi belirler
Açık kalan 8/6 milletvekilliği de 2.Artık Oylar Havuzunda toplanan MVOOS ortalamasına bakmadan çoktan aza doğru sıralanan listeden parti oylarına göre adlandırılır. Buna göre; SP:1/0, DYP:1/ 0, TKP:1/0, MP:1/0, HDP:1/0, DP:1/1, HEPAR:1/0, MMP:1/0, VP: 0/1, HAKPAR: 0/1 , HKP: 0/1 mv.li temsil hakkı kazanıyor.
Bu adlandırmada da en uygunu seçime katılan partilerin tümünün oylarının değerlendirilmesidir.(milli bakiye)
Sonuçta Meclis; AKP:276/274, CHP:143/140, MHP:70/66, HDP:35/59, SP(SAADET:7/4, BBP:4/3, DP:4/1, HAS:4/0, DSP:1/0, HEPAR:2/0, DYP:1/0, TKP:1/0, MP:1/0, MMP:1/0.HKP:0/1, HAKPAR:0/1, VP:0/1 olmak üzere TBMM’si on dört/ on partiden oluşuyor. Temsil edilemeyen oy 269 542 / 455 125 olduğu ortaya çıkıyor.
Yukarıdaki sonuç AKP’nin iktidar / iktidara oldukça yakın olduğunu gösteriyor. Yine bu tablo, uzlaşı kültürünün gelişimini işaret etmiyor mu?
Böylece partiler arasındaki uzlaşı ve iletişim toplum bireylerine de kuşkusuz yansıyacaktır.
Sonuç olarak; sorunlu olan seçim sistemimizde “gerçek demokrasiye” geçişi sağlayacak köklü değişim yapılmalıdır. Bu değişimle öncelikle TBMM’sinde ve yerel meclislerde “temsilde adalet” sağlayıcı sistemi getirmek gerekiyor.
Toplumumuz ve demokrasi deneyimimiz bunu hak ediyor.
05.03.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.