- 576 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Atatürkü anarken
ATATÜRKÜ ANARKEN
Mahallemizde altı çocuktuk güle oynaya oyunlarımızla beraber aslında hepimiz de kuzen olduğumuzdan sımsıcacık oyunlarımız vardı. Körebe bir birdir yumulmaç,saklambaç, çevre taşı ve daha bir çok çocuk oyunlarına aşinaydık. Bizlerin koruyuculuğuna gözetlenmemize bizlerle haşırneşir olan büyük annemize hep sevgi dolu bakışlarımız vardı.Neden bakmayalım ki ayağımıza diken batsa pürdikkat kesilir acılarımıza ilaç olurdu.Hele beni onlardan ayrıcalık tutmasına anlam veremezdim ama akli yetimim erdikten sonra anlıyordum ki, ben farklılığım erkek oluşumdu, aynı yaşıtlarım olduğu halde diğerleri beşi de kız oluşlarıydı.Akli melekemiz erdikçe bizlere masal gibi gelirdi anlattıkları. Aklımız tam ermeye başladıktan sonra,keşke daha fazla konuşturmuş olsak diye şimdi derin düşünce hengamesindeyim.
Çocuklarım derdi anlatmaya başlarken baygın bakışlarla önünde diz çökerek soluksuz dinlerdik sevgi çiseleyen gözlerle.Sizler rahatça hiç yokluk çekmeden sıkıntı çekmeden yaşıyorsanız dedelerinizin sayesin de yaşıyorsunuz çocuklarım diye anlatırdı.Kimi göz yaşlarını akıtarak kimi hiddetli bakışlarını uzaklara fırlatarak. Eskiden Osmanlı devletimiz vardı.Vardı sözüne hemen iliştirdiğimiz söz şimdi nerde baba anne derdik. Çatık sırma gür kaşlarını bize diker sonra, şefkatli bakışlarla anlatmaya çabalardı.Osmanlıyı düşmanlar işgal etmiş yavrularım bu oturduğumuz yerler hepten düşman almış bizler çoğu kez dağlarda geçirdik günlerimizi aç sefil ekin ekemedik bostan dikemedik ,dağlardaki otlarla çorba yaptık ocağımız tütmez,gece lamba yakamazdık. Şu kara Tepedeki piynar meşe ağaçlarının pelitleriyle azıcık arpa unuyla karıştırıp yufka ekmeği yaptık derken içinde acılı deyişiyle bananarak anlatması vardı bizlere masalımsı.Dağlardaki yaban armutları yaban erikleri kurutur kışlık yiyeceğimizi onlarla karşılardık. Neden diye soru fırlatırdı alaca kuş bakışılarla. Hep birlikte aç kalmamak için diye seslenirdik.Osmanlı yıkılınca ordularımızın elindeki silahları elinden almış düşman kuzucuklarım derken içinde ateş yangıyla söndürememenin telaşı vardı sanki. Bir çok asker düşmana boyun bükmemek için,biat etmemek için askeriyeyi terk etmek zorunda kalmışlar. Bir gün evde yiyecekler gün gün azalıyordu. Bilemezdik sebebini ama her gün alınıyordu evimize hırsızlar dadanmış demek ki dedik. Dedengiller gece beklemeye başladı elleri av tüfeği ile. Bakmışlar ki birkaç kişi eve yılan gibi süzülüp gelenler var sessiz sedasız. Yakalamışlar meğer askeri birlikten kaçıp memleketlerine gitmek için gelenlermiş. Yani kendi memleketlerindeki düşmanı kovmak için kaçmışlar. Sonra bizler onları giyecek yiyecek vermek için çabaladık. Sıralıkta saklanmalarını söyledik.Oralar kuytu yerlerdi bizler komşuya dahi söylemedik.Sonra Torosların karı eridikten sonra Haziranda Uruma gittiler evlatlarım derken heybetliceydi onurlu duruşuyla. Evlatlarım Osmanlı yıkılmadan çok önceleri dedenizin benden önceki karısından üç oğulcuğu arap çöllerinde kalmış birinin şehit olduğunu öğrendik çok sonraları emme ikisinin akibeti belli değil canlarım derken hışımla bizlere sarılmıştı hepimizi de kokladı ve öptü sevgi yeşertisi bırakarak.Sonra biz evlendikten sonra üç oğlumuz oldu Kasım, Numan ve İbrahim yani babalarınız dünyaya geldi.Derken anlayacağınız arap çöllerinde ölenlerin isimlerini koydu deden.Diyordu ama zamanın anlarını sıralarken yaşanmışlıklarını kimi göz pınarları yaşalara yolak oluyor kimi gülüşlerinde pembe yanaklarına gamzelere varan naifliği ile bizlere rahmetli yağmur oluyordu heyecanlı anlatışları. Bal damlayan azametli anlatışında bu topraklara dadanan düşmanı kovmak için Atatürk isminde biri çıktı.Ya öleceğiz ya da kovacağız diye haber salmış bu toprakta yaşayan ahaliye, Ramazanım senin ananın babası da bu düşmanın kovulması için çeteye katıldı.Başta çocuk İbrahim,Molla Ramazan,Molla Eyüp,Muhtar Halil Ramazan ve Küçük Halil yani senin deden diye anlatıyordu.Çocukluğumun aklıyla olanlar masal gibi geldiğinden ben gururlanmıyordum daha.Yavrularım sizler büyüğünce gezip göreceksiniz oraları bilmezsiniz sorsanız da yalnız iyi dinleyin keyifle diyordu. Eshabil Keyf ile Elvanlı arasın da düşmanlara dar etmişler kuzucuklarım derken gözlerin de kirpiklerine inen yaşlar donup kalıyordu.Yıllar sonra Atatürk Mersine gelmiş ama Muhtar Halilin haberi haber alıyor geleceğinden fakat dedengillere haber vermiyor,yalnızca kendi gidiyor.Atatürk’ü görememenin kahrıyla yaşadı dedeniz ama Muhtar Halile kızgın gitti zavallım diyordu.
Evet sevgili dostlar bu gün Atatürke küfrederek saldıranları,heykeline saldıranları lanetle kınıyorum kahreylesin demekten çare göremiyorum. 1965 yılları olmalı ki;milli mücadele de yararlılık gösterenlere,cana can verip omuz omuza savaşanları hatırlanıp,dedem Küçük Halile madalya verilmişti. Rahmetli anneannem de en fazla bizlere hakkın sen oldun diye bu madalyayı anama vermiştir. Bende aynı tevazuyla hak kazanmış olmalıyım ki anam da bana verdi ve bu madalyayı taşımaktan,öylesi vatanı için canını malını esirgemeyen ataların çocukları olmaktan onur duyuyorum. Elbet ki bu madalyayı hak kazanan evladımın birisine vereceğim.Saygılarımla.
Ramazan Sevgili.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.