- 831 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Şeytan da Bir Melekti kitabımdan kısa bir pasaj
Jandarma karakoluna geldiğimizde saat dörde geliyordu. Mersin’den geleceğimiz bildirilmişti. Komutan yanımıza iki jandarma verip bizi savcıya yolladı.
Cumhuriyet savcısı Sami Bey, yıllar önce Erdemli’ye geldiğinde uzun zaman otelde kalmıştı. Onun çamaşırlarını yıkayıp, ütüsünü yapmıştım. Yani Savcı Bey bizi yakından tanıyordu. Daha sonraki yıllarda ise, Erdemli Ortaokulu’na İngilizce öğretmeni olarak gelen ve benim de İngilizce öğretmenim olan Serpil Hanımla evlenmişti.
Savcı, iki jandarma arasında geldiğimizi görünce, önce ne olduğunu anlayamadı. Hayretle yerinden kalkıp bize doğru geldi. Benim perişan halim dikkatini çekmişti. Jandarmalardan biri, elindeki dosyayı savcıya verip, sert bir selam verdikten sonra dışarıda bekleyen arkadaşının yanına döndü. Kapının dışında bekleyeceklerdi.
Savcı Bey ne olup bittiğini anlamak için, bize soru sormadan elindeki dosyayı incelemeye koyuldu. Raporu okudukça adeta renkten renge giriyordu. Arada bir okumayı bırakıp bir anneme, bir de bana bakıp, kafasını sağa sola sallayarak tekrar okumaya devam ediyordu. Savcı da anlamıştı annemin bu işteki rolünü. Raporu okuyup, bitirdikten sonra kâğıdı masanın üzerine atıp, çok sert bir tavırla döndü ve öylesine bir öfke ile bağırmaya başladı ki korkudan yerimden sıçramıştım. Annem ise savcının karşısında ezildikçe eziliyor, kafası yerde savcıyı dinliyordu.
Savcı Bey ne kadar kibar ve centilmen bir insansa işinde de bir o kadar o kadar sert ve affetmeyen biriydi.
“Fatma Hanım, bu raporda seni suçlayan bir ifade yok ama olayın gidişatına bakılırsa Ayla’nın kaçırılmasında senin de parmağının olduğ anlaşılıyor. Sen nasıl öz be öz kızına böyle bir tuzak kurabilirsin?
Sende hiç Allah korkusu yok mu? Bu kız okula gitmiyor mu? Bu kızın istikbaliyle böyle oynama hakkını sana kim verdi? Bir annenin babanın yegâne görevi evlatlarını okutup, kendi ayaklarının üzerinde durmalarını sağlamak değil midir? Sen ne yapmışsın? Okuyan, hem de başarılı bir öğrenci olan kızının tüm hayatını, kendi cehaletine kurban etmişsin. Bu hiç olmadı Fatma Hanım. Sen çok büyük bir günah işledin. Çok büyük bir suç işledin. Şimdilik seni vicdanınla baş başa bırakıyorum. Tabii eğer vicdanın varsa, çünkü bu yaptığın vicdana sığacak bir şey değil.”
Sözlerini bitirdikten sonra gerekli işlemleri yaptırıp, jandarmaya da gerekli talimatları verdikten sonra tekrar anneme bağırdı.
“Fatma Hanım, şimdilik senin adına ben de Mersin Jandarma Komu- tanı gibi bir suçlama getirmedim. Bunu seni düşünerek yaptığımı sanma. Kamil Efendi ve o hayatını yaktığın kızına daha fazla utanç yaşatmamak için yaptım. Fakat bundan sonra aklını başına topla, bir daha böyle bir suça tevessül etme, zira hapishanede çok uzun zaman kalabilirsin” dedi.
Ne yazık ki tüm bu sözler annem üzerinde hiçbir etki yapmamıştı. Yapmayacaktı da. Annem belki de içinden ‘Bu gün olmadı ama vazgeç- medim. Bu işi bitireceğim!’ diye geçiriyordu. Aksi takdirde bu kadar azara, bu kadar hakarete tahammül edemezdi.