- 1807 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YİĞİT BİR OLTULU MU GEREK?
Köylünün henüz şehirlere akın etmediği 1950/51 yıllarında köylümüz, toprağından ekmeğini çıkarma çabasındaydı. Tarım alet, edevatları ilkel olduğu gibi tarım ve hayvancılık uğraşıları da atadan dededen kalma usullerle yapılırdı. Tarlaları önceleri öküzleri gücüyle karasaban/cılka ile koşarken daha sonraları pulluğa/kutana terfi etmişlerdi. Tarlalardan ekin sapını harmana, çayırlardan otu mereğe, yakacak odunu da karapana/hartamaya taşımak da yine öküzleri gücüyle kızak veya kağnı ile olurdu. Engebeli ve iri taşlı kızak yollarının dışında birçok köyde şose yolu henüz yoktu. İlkbaharda karların erimesiyle başlayan bu çetin çalışma, sonbaharda beyaz örtünün yerleri tekrar kaplayıncaya kadar sürüp giderdi.
Resim-1 Ardanuç-Yolağzı Köyü günümüz bir yaz günü görünümü.
Uzun kış günlerinde ise köylünün ahırdaki hayvanlarını beslemekten başka fazla işleri pek yoktu. Akşam komşulara oturmaya gidilir; günlük olaylar konuşulur, hikâye masal anlatılarak hoş vakit geçirilirdi. Ara sıra da meyve veya tütün götürdükleri Ardahan veya Kars’ın düz platosundaki köylerde gördükleri tarım usullerinin kendi engebeli köylerinde de uygulanma durumlarını tartışır dururlardı. Ardanuç-Yolağzı köyümde o yıllarda tartışılan bir konu da kağnı veya furgunun/at arabasının köy yollarında çalışıp çalışamayacağıydı.
Resim-2 Köylerimizde bir zamanlar uzun yıllar nakil vasıtası olarak kullanılan bir odun kızak örneği
Köylümün kimisi engebeli bayır yollarımızda tekerlekli vasıtaların devrileceğini söylerken bazıları da yollar tamir edilip genişletirse çalışacağını savunuyorlardı. Bizimkiler bu tartışmalar ile havanda su döverken bir sonbahar sabahında köyümüze, Nazım Yenigün amcanın harmanında yarım düzüne kadar irili ufaklı kağnı ve furğun arabalarının geldiğini görmez miyiz? Adı geçen yer arkadaşım Adnan Pehlevan’in evlerinin önünde olduğu için bu tekerlekli vasıtaları görmüş, bana haber verdi. Birlikte o tarafa gittik ve uzaktan izlemeye başladık. At ve öküzlerini meraya otlatmaya göndermişler, kaya tuzları ile yüklü irili ufaklı tekerlekli vasıtalarını gelişi güzel yerleştirmişlerdi. Bizim kızaklara hiç benzemeyen bu vasıtalar gübre taşıdığımız arkadan iki tekerleği olan ziğliklerimize de benzemiyorlardı. Biz bunları hayretler içinde uzaktan izlerken orta yaşlı bir konuk hanım güler yüzle bizlere doğru gelmeye başladı. Kıyafeti bizim hanımların kıyafetine benzemediği gibi Posaların veya Hemşinlilerin kıyafetine de hiç benzemiyordu. Oltulu Hanım; başını kalın bir örtü ile sarmış, solgun kaftanı üstünde şaldan kuşak, peştamal ve ayaklarında çarıklar ile giysisini tamamlamıştı. Dünyayı köyümüz ve bazı yakın köylerden ibaret sanan biz ufaklıklar, sanki başka dünyalardan gelmiş insan ve vasıtaları ile karşı karşıya idik. Meraklı gözlerle izlediğimiz hanım bizlere yaklaşınca;
-Çocuhlar siza tuz gaturduh,kartopiyla trampa ediyoruh.Anaza.babaza soylayın da galsın,alsınlar,dedi. Bizim şaşkınlığımız daha da arttı .Bizimkilere hiç benzemeyen bu hanım, aynen bizler gibi konuşuyordu!. Adnan “Hee,hee yenga!.” derken ben de:
-Habunlarla habura nasıl geldiz? Çok şaşurduh, deyince hanım bizi daha yakından görmemiz için arabaların yanına götürdü. Köyden birkaç kişi de arabalardaki tuzları inceleyerek sahipleriyle pazarlık ediyorlardı. Birkaç yaşlı konuk da denk yapılmış yataklarına yaslanmış dinleniyorlardı. O gün köylü, hazır ayağına kadar gelmiş tuzu, patates ile değiştirdi. Akşam karapanda geceleyen konuklarımız sabah erkenden çekip gitmişlerdi.
Resim-3 Yolağzı köyüne belki de o zaman ilk defa gelen bir Furğunun benzeri
Oltuluların bu ziyaretinden sonra tekerlekli vasıtaların da köy yollarında çalışacağı anlaşıldı. Ayrıca o yıllarda Şavşat’tan köye yerleşen merhum Hamdi Dursun amcanın ailesi, köye öküz arabası getirmesi ve iki kızaktan bir kağnının daha fazla yük taşımaya başladığının görülmesi ile herkesi bir kağnı sevdası sarmaya başladı
Resim-4 Yolağzı köyüne tuz getiren kağnılardan bir benzeri
Benzer bir olay da köyüm ortasında akan içme suyunun aynı zamanda kullanma suyu olarak da kullanılma olayıdır. 1988 senesinde 25 yıl sonra köyüme gitmiş cami kapısında köylülerimle sohbet ederken köy çeşmesinden bolca akan suyun, köye aşağı doğru akıp gittiğini de izliyordum. Karşı tepeden çelik borular ile gelen bu su, birleşik kaplar metoduna göre köyün üst tarafına da kendiliğinden çıkabilirdi. Orada yapılacak bir depodan köyün birçok tarlası sulanabilirdi. Bu durumu kavrayınca köylülerime sevinç içinde:
Resim-5 Uzun süre Yolağzı köyünde hizmet veren kağnıların bir benzeri
-Burada boşa akan bu su, köyün üst tarafına rahat çıkar. Orada depolarsanız birçok tarlayı sularsınız, dedim. Kimse pek oralı olmadı. Sadece köyün alt tarafında bahçesi bu su ile sulanan Abdullah Yasal ağabey:
DEVAMI VAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.