- 399 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜRETMEYEN TOPLUM
Bedavacılık almış başını gidiyor. Ülkemizin her bir yanı sonsuz imkanlarla doludur. Dolayısıyla sonsuz üretim alanı vardır. Bu kadar varlığın içinde yetişmiş iş gücümüz yok.
Üretim ekonomisini unuttuk. Aslında unutmak da değil üretim ekonomisi arayışında hiç bir zaman olmadık. Belki öyle yetiştirildik toplum olarak. Yıllar yılı ülkenin her bir yanında kahveler dolup taştı. Hala da öyle. "Okeye dördüncü aranıyor " bir slogan haline gelmiş. Kahvehanelerde geceler boyunca masanın bir bacağı da ben oldum şehir efsanesi değil. Maalesef hayatımızın ta kendisi.
Okumak, Üretmek , var olmak aslında tüm mesele bu. Okumayan bir toplum olduğumuz için üretmeyi bilmiyoruz. Üretmeyi bilmediğimiz içinde var olamıyoruz. Hem bireysel olarak var olamıyoruz hem toplumsal olarak. Sanki toplumsal olarak yokluğa mahkumuz. Dünyada sözü geçen her yaptığı merak edilen bir toplum değiliz ne yazık ki ! Söz gelimi bize çok uzak olmayan bir coğrafyada yani Rusya’da Dünya Kupası organizasyonu var ve biz bu organizasyonu televizyon başında takip ediyoruz. Hayıflanıyoruz. Biz neden yokuz. Seksen milyonluk ülkede sekiz büyük oyuncu yetiştiremedik. Yeni Zelanda milli futbol takımından neyimiz eksik diye ortamlarda eleştiri üstüne eleştiri yapıyoruz. Yeni Zelanda’nın nüfusu 4.500.000 ( tahmini ) civarındadır. Yani bizim % 5,6 kadardır. Peki bu kadar küçük nüfuslu bir ülke nasıl oluyor da dünya çapında bir organizasyonda katılıyor da biz katılamıyoruz ?
Kişiler üzerine kurduğumuz sistemler daha sonra hepimize ayak bağı oluyor. Bağlandıkça bağlanıyoruz kişilere. İşte çürümüşlük burada başlıyor. Dünyada üç beş tane bilim insanımız var onlarla övünüyoruz. Tezatlığa bakın ki övündüklerimizi de biz yetiştirmemişiz. Kendi imkanlarıyla dünyaya açılmışlar dünyada var olmuşlar.
Peki böyle mi olmalıydı her şey?
Teşhisi bir çok bilim insanı koymuştur. Tedaviye bir an önce başlamalıyız. Batsın bu dünya diye diye kurtuluşa eremeyeceğimiz aşikardır. Tükenmişlik sendromundan biran önce kurtulmamız gerekiyor. Toplumsal baskıyı üzerimizden atmalıyız. Dünyada var olma mücadelesi bireysel olarak başlar. Bireyleri özgür kılmalıyız. Bütün eller kırmalı prangaları. Üretmeliyiz daha fazla üretmeliyiz. Yenisini daha yenisini aramalıyız. En yeni bizde olmalı . Aranılan her ne ise bizde olmalı. Günlük sorunları bir kenara koyarak belki yüz yıl sonrasının planlarını yapmalıyız.
Bence tüm mesele bundan ibarettir.
YORUMLAR
Ürettiğinden çok üreyen toplumların üreten insan yetiştirme şansı çok azdır. Çünkü üreyen her cana aş bulma derdine düşen büyükler donanımlı insan yetiştirmeyi ıskalar. Bunu ıskalarken de politik fanatizme, sermaye ve dinci locaların muhtaçlık sömürüsüne geleceği olan çocuklarını kurban eder. Örnekleri ülkemizde bolca yaşanmaktadır.
Bizi bize en iyi biz anlatır. Aynaya bakarsak yanlışı görmek mümkün..Takım tutar gibi yanlışın tarafını yığınlarla tutuyoruz.
20 yıl önce üretim ile ilgili ne yapabilirim diye düşündüğümde bankacı olmaya karar vermiştim. Kaynakları üretime aktararak bu karanlıktan çıkabileceğimize inandığım için.
Çeyrek asır harcadığım mesleğimde geldiğim nokta kanunla korunan tefecilik yapmaya varan boyutta bir dayatmayla karşı karşıya kaldım.
Bu ülke siyaset ve sermaye eliyle dış düşmanın işgaline uğratıldı. Sürdürülebilir sömürge düzeninin araçlarını yerleştirdiler geleceğimize.
Küresel tekeller ve yerli işbirlikçileri biz üreteceğiz siz tüketerek tüketeceksiniz dayatmasını içimizden bize karşı kötülük yapmak isteyenleri kullanarak gerçekleştirdiler.
İşgalden kurtulmak imkansız değildir. Önce sorunun ne olduğunu doğru tespit ile yola çıkmalıyız. Neden üretmiyoruz sorusunun cevabını neden üretemez hale geldik diye sorarsak cevabın sorunun yanında olduğunu görürüz.
Saygılarımla...