Çocukluk
kayısı çekirdeklerinin büyülü olduğunu bilir miydiniz?
bozkırın en bilindik meyvesi kayısının çekirdeklerini misket olarak kullanırdık. dünyanın şekli kayısı çekirdeği şeklindeydi o zaman. geceleri gözlerimizi kapatınca sıra sıra poşetlere dolmuş çekirdek bilyeler, kaptan flint’in kayıp hazinesi gibi rüyalarımıza girerdi. aşı yapılmış, badem gövdeli şekerpare ağaçlarının bünyesinde barınan çift ruhtan olsa gerek çok tatlıydı bu çekirdekler. çocukluğumun yağmalanmamış hazineleriydiler. hız-zaman-yol üçlemesini bilmeden yol ortasına oyun zeminini çizer, paylaşırdık kozlarımızı. annem oğlan kumarcı olacak derdi. evet ben kumarbazdım. prens mişkin’in bebekliğiydim. asteroid b-612’den yanlışlıkla yeryüzüne düşmüştüm.
mongol beyinli rişar mantığıyla yağmalamadım hiçbir zulayı. başkalarının seksek dörtgenlerini, beş taşlarını, yağmalamadım. kötü bir kumarbazdım, ince kaslarım yeteri kadar gelişmemişti ama çocukluk hayallerimi kayısı çekirdeği sermayemi okuldan önce yemedim. ben sadece bendim.
pedalsız üç tekerleklimle yokuş aşağı uçarken, koynumda sakladığım çekirdeklerim ısınıyordu hayata. bahar gelince toprağa dikiyordum onları. çocuklarım da oynasın diye. büyüdüm. ben büyüdükçe meyve vermez oldu kayısılar. 28 yaşına geldim. ağaçların yok olmasından korkuyorum.
çocukluğuma dair bir gün biri şöyle bir şarkı çaldı radyoda: ’’hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur’’
kayısı çekirdeklerinin büyülü olduğunu bilirdim ben.