- 985 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kardeşlik Dürtüsü
İnsanlar doğar. İnsanlar büyüdükçe tekrar tekrar doğar ve yabancılaşırlar birbirlerine. Kardeşleriyle birlikte büyüyen çocuklar, saklambaç oyununun körebesine bürünürler büyüdüklerinde. Geçinememenin ve hayvanlaşmanın karanlığına bürünürler tam da. Giderek unutulur paylaşılan ve akılda kalan her şey… Son nefesime kadar asla unutmayacağım çocukluğumuzu.
Sırtını verip yaslandığın koca bir dağdır aslında kardeş. Şu vahşi doğada aynı kanı ve benzer bilgileri paylaştığın sana en yakın canlı odur. Yaklaşmakta olan bir çift karanlık gözün, sivri pençelerin ve keskin dişlerin önüne atlayabilecek tek kişidir o. Binlerce yıllık insanlık tarihinde iyice oturmuş bir sistemdir bu artık.
Soyunun yeşerip kök salması için hiç düşünmeden feda edersin bazen kendini: tek amaç hayatta kalmak olsa bile. Seninle onun arasında fazla bir fark yoktur çünkü: onun yaşaması, sen ölsen bile yine de yaşıyor olacağın anlamına gelir. Bu kadar güçlü bir bağın en esaslı nedeni, bilginin yeni nesle aktarılma çabasıdır. Hiçbir canlı içgüdüsel olarak yok olmak istemez. Bir soyun yok olması, o soyun başına gelebilecek en büyük felakettir. En başından beri yavrular üzerinden aktarılan bilginin yok olması anlamına gelir çünkü bu. Peki, nedir bu bilgi?
Elinizde bilgi olmadan basit bir dolma kalemi bile yapamazsınız. Nasıl yapılır, hangi malzemelere ihtiyacınız vardır bilemezsiniz. Mesela kalemi düşünün. Mürekkebin bitmesi, yok olması demek, mürekkeple çalışan bütün kalemlerin de yok olacağı anlamına gelir. Bütün kalemler arasında yalnız kurşun kalem ya da mürekkebe ihtiyaç duyulmayan diğer kalem türleri kalacaktır geriye. İnsanda da benzer bir durum hakimdir. Her canlı gibi insan da kendi türünün özelliklerini taşır. Bir tür yok olursa artık o türün yenisi yapılamazç Tür çeşidi ne kadar fazlaysa, yeni ve güçlü türlerin ortaya çıkması o kadar kolaydır. Eğer türler yok olur ve çeşitlilik azalırsa, o canlı türü "dar boğaz" denilen yeni bir döneme girer ve ya yeniden çoğalır ya da tümden yok olup gider.
Sorulması gereken bir soru var. Yaşadığım süre içinde cevabını bulamadığım ve sanırım bulamayacağım tek bir soru: bütün bunların sebebi ne? "İnanmak değil, bilmek istiyorum" felsefesinden uzaklaşmamak kaydıyla soruyorum bunu. Yaşamın gerçekten de direnmekten ibaret olduğunu artık anladık. Peki tohum toprakta neden filizlenir? Evrimin amacı ne? Shaw’ın dediği gibi "bütün canlılar bir beyin yaratmak için evriliyorlar." Ama neden? Benim toplumum, hakk denilen şeyin evrenin bizzat kendisi olduğuna inanır. Ulaşabildiğim yetersiz tek cevap ise, hakkın bilincinin kapalı olduğu. Hakk, kendini gelişmiş, düşünebilen bir beyin sayesinde tanıyor. Peki neden?