ŞAŞTIM BU İŞE!
Köylünün biri, tarlasında çift sürüyormuş. Öküzler de besilimi besili. Kuvvetlimi kuvvetli. Tarlanın üst başındaki tepeden, çiftçiyi izleyen iki hırsız, öküzlere göz dikmişler. Öküzlerden birini, çalmaları lâzım. Hemen bir plan yapmışlar oracıkta. Hırsızlardan biri köylünün kendisini görebileceği bir yere durmuş, başlamış avazı çıktığı kadar bağırmaya.
Şaştım bu işe! Şaştım bu işe!
Adam durmadan bağırıyor. Hep aynı sözleri söylüyor. Hopluyor, zıplıyor. Hep aynı sözler.
Şaştım bu işe! Şaştım bu işe!
Köylü ikide bir adama bakıyor. Dikkati dağılıyor. Pulluk çiziden çıkıyor. Öküzler sapıtıyor. Sinirlenmiş köylü. Ohaaaa! Demiş öküzlere. Başlamış bağıran adama doğru koşmaya. Adam aynı lafı söylemeye devam ediyor. Köylü o hızla ardına bile bakmadan ulaşmış tepeye, adamın yanına varmış. Sormuş;
“Arkadaş! Sabahtan beri bağırıyorsun. Şaştım bu işe! Şaştım bu işe! Neye şaştın?”
Hırsız;
“Emmi, sabahtan beri tek öküzle çift sürüyorsun da, O işe şaştım!”
Köylü kafasını çevirip bir bakmış. Boyundurukta tek öküz koşulu. Öküzün biri yok. Dönmüş hırsıza;
“Vallahi bende şaştım bu işe!”
**
Kralın biri, memleketin her yerine ilan göndermiş. ”Herkese istediği kadar toprak” vereceğim. Şu tarihte, şu yerde “topraksızlar” hazır olsun.
Gün gelmiş çatmış. Bütün topraksızlar ve de baldırı çıplaklar toplanmış. Kral, herkesi etrafına toplamış.
Yarın sabah gün doğumu ile birlikte yarış başlayacak. Koşmaya başladığınız yere akşam döndüğünüzde, koşu çemberi içinde kalan her yer sizindir.
Ertesi sabah ”topraksızlar”, güzel manzaralı bir tepede toplanmışlar. Aşağıda, “koruluklar, küçük göller, çamlık alanlar, meralar, çayırlar...” Müthiş bir manzara. Hayran kalmamak mümkün değil.
“Baldırı çıplak, topraksızlar”, hep bir arada gün doğumunu beklemişler. Gün doğumu ile birlikte yarış başlamış.
Kral yarışı izliyormuş.
Kimileri on dönüm, kimisi elli dönüm, kimisi yüz dönüm yerin etrafında dolanıp, bu kadar bize yeter deyip kanaat getirmiş. Kraldan tapularını almışlar.
İçlerinden biri dönmemiş. Adam durmadan koşuyormuş. Çemberi o kadar geniş tutmuş ki;
“Bu koru benim olmalı. Bu göl benim olmalı. Bu dağ benim olmalı, buraya buğday ekerim, burada koyun yetiştiririm, bu gölde ördek…”
Hoşuna giden her şeyi almak istiyormuş. Çemberi açtıkça açıyor. Vakit gittikçe daralıyor. Adam kan ter içinde koşuyor, koşuyor…
Adam başladığı yere yaklaşıyor. Yarışı tamamlamak üzere... Yol bitiyor, bitiyor da. Adam da bitiyor. Gözler gobak gibi. Dil bir karış dışarıda. Soluk soluğa. Gelip kralın ayaklarının dibine düşüyor. Adam “en geniş araziye” sahip oluyor. Adama;
“Kalk tapunu al,” diyorlar. Adamda ses soluk yok. Bir de bakıyorlar ki. Adam çatlayıp ölmüş. Canı çoktan çıkmış.
Kral, adamlarını çağırıyor. Adamın enini boyunu ölçtürüyor. Bir metre derinliğinde, bir seksen boyunda bir çukur açtırıyor. Adamı çukurun içine yuvarlıyorlar, üstünü kapatıyorlar.
Hep birlikte diyorlar ki;
“Senin payına düşen toprak, bu kadar.”
“Vallahi ben şaşmadım bu işe.”
**
Bu dünyada, bu kadar “açgözlü” olmaya gerek var mı?
Yok. Yok da. ”Açgözlü insanlar” bitmiyor. Çevremizde, başka yerlerde böyle insanların sayısı az mı? “Her ölüm bir ibretmiş”, anlayana. Var mı anlayan? Kim ne götürmüş öte tarafa?
Beş kuruşluk çıkar için “gönül kıranlar.” Darılanlar, patlayanlar, çatlayanlar, zıbaranlar…
İki dönüm toprak için kavga eden kardeşler.(On dönüm tarlayı paylaşamayan kardeşler ve avukat parası için, tarla bedelinin iki katını ödeyenler.)
Bir “dikiş makinesi” için kapışan eltiler, kız kardeşler…
Anamın tenceresi, babamın çakmağı kavgaları, suratsız muhabbetler…
Pazarda “değersiz bir paraya satılan, değersiz eşyalar” için kavgalar, darılmalar, uzun süren küskünlükler…
“Bizler çoğunlukla fakirliği paylaşamıyoruz.”
Hiçbir konuda, ”tokluğumuz” yok. “Açgözlülüğümüz” buradan geliyor, galiba.
Komşusunun tarla sınırını değiştirenler. Avluyu bir metre komşusunun bahçesine atanlar.
Ormandan, hazine arazisinden tarla çevirenler. Çalanlar, çırpanlar. Başkasının malı üstünden “saltanat” sürenler. Hırsızlar, arsızlar ve de utanmazlar…
Kendisinde varken, komşunun meyvesini göz dikenler. Deveyi hamutu ile yutanlar…
Tarla yolunu, sokak yolunu daraltanlar...
Aç gözlülük, tamahkârlık, hasetlik vb… bütün rezillikleri kendisine “rütbe” yapanlar…
”Toprak doyursun gözünü.” Sözünü duymadınız mı?
“Dünya malı dünyada kalır.” Diye size hiç söylemediler mi?
Hâlâ kafanız basmıyor mu? Diye lafı yer bazıları. Yine de kafalarına girmez hiçbir şey!
Anlayan anlar, anlamayan anlamaz.
Huni ile koyacak değiliz ya!
Daha ne diyeyim?
Vallahi billahi:
“Ben de şaştım bu işe!”
şuayipodabasi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.