BOŞ ŞİŞELER
Sözlükte şişenin tarifi aynen şöyle;
“Camdan yapılmış, ağzı dar uzunca kap.”
Sizi bilmem ama bana göre bu tarif, günümüz “şişelerine” hiç uymuyor.
Ağzı dar, ağzı geniş, uzun-kısa, şişko-zayıf; günümüzde çeşit çeşit şişe var.
Kimi şişelerin ağzı sıkıştırma kapaklı, kimisi vidalı, kimisi mantar, kimisi de plastik tıpalı şişe.
Tirbuşonla açılan şişeler, elle açılan şişeler, kıçına yumruk vurularak açılan şişeler, açılmayıp kırılan şişeler...
Bir sürü şişe.
Hepsini açma yöntemi farklı farklı.
Şişelerin ana maddesi kum. Eritiyorlar kumu. Şekil veriyorlar. Renkli-renksiz istedikleri gibi üretiyorlar. Üfleyip üfleyip şişe yapıyorlar.
Cam öyle bir teknolojik ürün ki; en temiz ürünler camdan yapılıyor. (Bizde “Paşabahçe” cam şişe fabrikası vardı. Yok oldu gitti.) Şimdi bir kısım şişe Yunanistan’dan geliyormuş.
İnsanoğlu şişeyi ve camı keşfettikten sonra üretmeye başlamış.
Antik çağlardan kalan tarihi kalıntıların içinde “gözyaşı şişeleri” vardır.
Sır doludur bu şişeler.
Bu antik eserleri “Çanakkale müzesinde de” görebilirsiniz.
Şişe; “boş insanlar” gibidir. İçine ne koyarsanız kabul eder.
Şarap, yağ, su.
Kezzap, asit, siyanür... Bu iyi, bu kötü diye şikâyet etmez.
Şişe bu her şeyi kabul eder. Yorum yapmaz, eleştirmez.
Bazı şişeler çok değerlidir. İçinde taşıdığı maddeden dolayı canım. Kumdan dolayı değil. İçi boşalan şişeleri atmak ve de kırmak çok kolaydır. Patlatırsın yere, dağılır gider.
Antik çağlardan kalan “şarap” şişeleri, içi dolu ise 100 bin sterline satılıyormuş.
Sen şişeye değil, şaraba bak. Şişe dediğin nedir ki. Memleket şişe dolu…
Piknik yerleri, marketler, içecek bayileri, çöplükler, evlerin içi dışı, bahçeler, yollar, arabaların koltuk araları… Ohooo her yer şişe dolu. Boy boy. Ağzı geniş, ağzı dar… Uzun-kısa. Şişman-zayıf. Dolu-boş.
Birde parfüm şişeleri var. Kardeşim şişelere ne tip vermişler. Bilhassa iyi kokmak isteyenler, bu şişelere çok para veriyorlar. İçleri boşalınca atıyorlar. Boş şişeyi ne yapsınlar. Bize kolonya şişesi yetiyor. İçi boşalınca atmayıp, tekrar dolduruyoruz. Limon kolonyasına devam. Şişede memnun, Ben de memnun. Yeter ki şişe boş olmasın.
Yalnız teknoloji şişeleri de bozdu. Bazı şişelerin kıçı, içine doğru kıvrık. Kimisi de aşağıdan yukarıya doğru inceldikçe inceliyor. Az malzeme alsın diye. Şişeleri kullanıp milleti katakulliye getiriyorlar. Görüntü güzel de, içi boş şişeler.
Birde plastik çıktı. Mertlik bozuldu. Plastikten su ve kola şişeleri üretildi. Ortalık yamuk şişelerle doldu taştı. Artık kimse şişe kırılacak diye dikkat etmiyor.
Adam alıyor plastik su şişesini içiyor, boşalınca eliyle alttan üstten sıkıştırıp atıyor. Ayakları ile eziyor. Şişe şişe olduğuna pişman oluyor, oluyor da kırılmıyor. Eziliyor. Gıkı çıkmıyor. Ne olacak, sünepe, korkak vurdumduymaz şişeler.
Köylü kadınlarımız ise kola ve su şişelerini biriktirip içlerine turşu yapıyorlar. Tarhana koyuyorlar. Süt koyuyorlar. Boş bırakmak yok şişeleri... Şişeler fazla mesai yapıyorlar ama olsun. Böyle şişeler her şeye katlanır.
Bizim köylülerin kıvrak zekâsına bayılıyorum. Mini çamaşır makinesini, ” yayık” olarak kullanmayı akıl eden, başka bir millet yoktur bence.
Şişelerin de ne yaptıklarını, ne işe yaradıklarını günümüzde kestirmek artık mümkün değil. Zoptirik şişeler...
Bu şişeler çok bozuldu çoooook…
Su şişesi isen, su şişesi olarak kal, kola ise kola. Şarap ise şarap şişesi olarak kal. Bu ne yanar dönerlik, olmaz ki kardeşim. Bir şişe her kalıba girer mi? Bu kadar yanar dönerlik olmaz ki…
Türk sinemasında Erol Taş, Cüneyt’e saldıracağında, şarap şişesini masaya vurup kırardı. Sonrada şişeyi bir bıçak gibi kullanarak meyhaneyi dağıtırdı. Saldır babam saldır. Şişenin keskin kırıkları, insanın içine ürperti verirdi. Nerde o şişeler, korkulacak şişe kalmadı artık.
Şimdiki şişeler eğiliyor eğiliyor, kırılmıyor. Yalaka bu şişeler yalaka!
Şişe dediğin kırılacak kardeşim. Eğilmeyecek. Hem de şangır şungur kırılacak. İşlem tamam olacak. Nedir bu şişelerin hali, süklüm püklüm. Aaahhhhh! Ah!
Şişeye bıraksalar her şeyi, şişe nasıl kırılacağını bilir. Kırılır. Başka bir ocakta, bir ustanın elinde “Nazar Boncuğu” olur. Ne yazık ki bırakmıyorlar. Şişe yuvarlana yuvarlana berbat oluyor.
En iyi piknik yerlerinde kırıyorlar şişeleri. Bir daha gelişlerinde oturduklarında, kırık şişe intikamını bir yerlerine batarak alıyor, kıranlardan.
Kırılan şişeler, kıçına sahip olamıyor bazen. Çok büyük intikam alabiliyor istemeden. Kıçıyla Güneş’i toplayıp, ateş oluyor. Ormanları cayır cayır yakıyor. Kimi uyanık geçinen cahiller de, ormanı yakıp, şişeye iftira atıyor. Şişenin gıkı çıkmıyor. Kıçı kırık şişe ne olacak…
Ozan “gönlü” şişede saklanan bir şeye benzetmiş, demiş ki: “Kırma gönül şişesini-Yapan bulunmaz bulunmaz.”
“Gönül şişesi” kaldı mı ki günümüzde kırılsın? Kırılacak(kırılmayacak) ne kaldı? Her şeyi kırdık, tozu dumana kattık. Yanlış mı?
*
Birde ağzı geniş şişeler var ki; içine istediğiniz her şeyi koyabilirsiniz. Bu şişko şişelere,”kavanoz” denir. Bu şişelerin ağzı çok sıkıdır. Ağızlarını açtılar mı işleri biter. Bu şişeleri kullananlar, sık sık ağız değiştirirler.
Kapak contası bozuldu mu, şişe de işe yaramaz. Şişe suçlunun kapak olduğunu anlayana kadar iş biter. Kapak atılır, şişe kırılır.
Birde şişelerin çok büyük olanları var ki, onlara da;”damacana” denir. Ağzı dar yapılır, bir sepet içine oturtulurlar. Keyiflerine çok düşkündürler. Eskiden at arabası ile gezerlerdi. Nesilleri tükendi. Plastik damacanalara yenildiler. Mübarekler bol su taşırlar. Her istenilen sıvıyı taşırlar aslında. Karınları çok geniştir. Gıkları çıkmaz. Ağızları dar olduğundan, içlerindekini dışarı zor atarlar. Sözlüklerinde “hayır” yoktur. Bir gün arabadan düşüp, işe yaramadıklarında, kimse ilgilenmez bu şişko şişelerle…
Şişelerin kapakları da bazı zamanlar önem kazanır.
Gazoz kapağından taksi kazanan, şişeye hiç bakmaz. Vurur yere şişeyi. Onun için kapakta çıkan “taksi” önemlidir.
Bedava kazanan çocukta kolasını içip, şişesini atar yere, markete koşar. Önemli olan ”bedavalı” kapaklardır... Çalışmak ve üretmek nedir ki?
Sarhoş boşalana kadar, şarap şişesi ile yatar. İçi boşaldı mı şişe çalınır yere…
Niye uğraşayım “boş” şişeyle…
*
“Boş insanlar” ile ”boş şişeler” arasında, işte böyle hiçbir fark yoktur.
Boş şişelerin içine umut şiirleri yazılıp, denizlere atıldığı dönemler çoktan bitti artık.
Değerli olmak istiyorsak, “boş şişe” olmaktan vazgeçmeliyiz.
Dolu olalım dolu. Her konuda dolu olmak önemli. Bilişimde-kültürde-sanatta-bilimde-teknolojide…
İnsanlar için, bu dünya için, yararlı olan her şeyde…
Bedava kapak peşinde koşmak anlamsız.
Boş olup ta ben doluyum diye kendinizi kandırmak işimize yaramaz.
“Kaplumbağanın tavşanı geçebileceğini hiçbir zaman unutmamak gerekir.”
Uyanık olmak şart.
Vatanımız; ”TÜRKİYEMİZİ” sevmek, geliştirmek için dolu olmak lazım.
Çevremizde yeteri kadar “boş şişe” var zaten.
Dikkatli bakarsak, görürüz boş şişeleri...
şuayipodabasi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.