- 853 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANKARA HİKAYELERİ (KIYMETİ BİLİMEYENLER)
KIYMETİ BİLİNMEYEN ‘’KIYMETLİLER’’
Yaşamımda Ankara’nın iki yeri önemlidir benim için. Hem önemli hem de kıymetli. Ne yazık ki ikisinin de kıymeti bilinmemiş, Ankaralı tarafından unutulup gitmiştir. Birisi; Cebeci. Dikimevinin yakınlarındaki ANKARA DEVLET KONSEVATUARI. Diğeri ise PARAŞÜT KULESİDİR.
Konservatuarın yanında ki sokakta oturuyorduk. Evimizin arkasından tren geçerdi. İlk zamanlar tren sesinden uyuyamıyorsak da, sonraları bize ninni gibi gelmeye başladı. Okula giderken önünden geçtiğim bu taş bina bir avlunun çevresinde dikdörtgen olarak inşa edilmişti. Bahçesi ağaçlar ve çiçeklerle bezeliydi. Orada okuyan öğrencilere imrenirdim. Açık pencerelerden piyano, keman sesleri gelir, aryalar söyleyen genç talebelerin güzel seslerini durur dinlerdim.
İlkokuldan sonra, ben de Konservatuarda okumak istedim. Bale bölümü tercihimdi. O zamanlar okullara hazırlayan özel dershaneler ya yoktu, ya da biz bilmiyorduk. Utangaç bir çocuktum. Okula giriş sınavında annem güzel bir elbise dikmiş, saçlarımı maşa ile lüle lüle taramıştı. Sınav sıram geldiğinde dizlerim titreyerek içeri girdim. Bana yaptırılan tek hareket;
‘’şöyle bir yürü, kızım’’ dı.
Ya iyi yürüyemedim, ya da o çevreden insanlardan birinin soyadını taşımıyordum, kazanamadım
Çok güzel bir sahnesi vardı. İlk defa bale gösterisini konservatuar talebelerinin mezuniyet töreninde, o güzelim binada izledim.
Şimdi ne olarak kullanılıyor ilgilenmiyorum bile. O zamanlar ışık saçan o bina şimdi bir karaltı gibi duruyor.
Sanat dünyasına atılmak için bir başka girişimim daha olmuştu. Ulusta, Ziraat Bankasının arkasında, o zamanlar Ankara’nın tek tiyatro binası olan Küçük Tiyatroda. O binanın mimarisi de çok güzeldir. Öğretmenlerimiz bizi çocuk tiyatrosuna oyun seyretmeye götürürdü. Oradaki oyuncu çocuklara da çok özenirdim. Ben de oyuncu olmak isterdim. Bir gün bütün cesaretimi toplayıp, o zamanlar Tiyatroda Genel Müdür olan Cüneyt Gökçer’e gittim. Odasının kapısı önünde saatlerce bekledim ama içeriye girmeye cesaret edemedim.
Eğer konservatuar sınavını kazansaydım, ya da Cüneyt Gökçer’le görüşme cesaretini bulsaydım; bu gün başka bir ruh haliyle yaşıyor olacaktım. Oysa senelerce sevmediğim halde rakamlarla uğraşıp durdum.
Paraşüt Kulesi ise yükseklik korkumu yendiğim yerdir. Ankara Gar’ının karşısında yine çiçeklerle süslü bir bahçenin içinde bana çok yüksek gözüken bir kule idi
Türk Hava Kurumunun çocuklara havacılığı sevdirme etkinlikleri çerçevesinde, bizi bu kuleye getirmişlerdi. İsteyen öğrenciler ise kuleden atlayabileceklerdi. Kuleye bağlantılı paraşüt zaten açıktı. Tek yapacağımız şey kendimizi bırakmaktı.
Kulenin, bana sonsuzluğa kadar uzandığı duygusunu veren merdivenlerinden tırmandım. En üst terasına geldiğimde, korkuluklarına bir müddet yanaşamadım. Aşağıya baktığımda ise vücudumu, sırılsıklam ıslatan ter ve müthiş bir korku sarmıştı. Ama buraya kadar gelip, o merdivenleri tırmandıktan sonra atlamadan da gidilmezdi.
Görevliler yüreklendirdi, gerekli bilgilendirmeyi yapıp, uygun giysi de giydirildikten sonra atlamaya hazırdım. Kapısına geldiğimde, aşağıdaki insanlar o kadar küçük gözüküyorlardı ki bir an vazgeçecek gibi oldum.
Her zaman, bir şeye karar verdikten sonra vazgeçmeyen bir kişiliğe sahip olduğum için, salıverdim kendimi.
Ayaklarım yere bastığında, o çok yüksek görünen paraşüt kulesi, artık benim gözümde küçücüktü.
Şimdi kullanılıyor mu bu kule bilmiyorum. Ama o da sanki bir şeylere küsmüş gibi, sessizce bekliyor.
AYTEN TEKİN
YORUMLAR
otogardan çıkınca ilk göze çarpan paraşüt kulesine taraf yollandık.. gözlerimizi ayırmadan yukarıda tutarak yakına gedik.. atlayanlar yerine içimiz kalktı elbette..
demek o gün tanıştık sizinle..
Allaha emanet olasınız..
not: soy adımla alakası yok.. 8 nci kazanmışım sonra dediler ki.. 11 ncisin
yerime biri öne geçmişti.. zaten sonra da değişmedi..
ikinci oldum hep..
Eğridir Ziraat okulu sınavında beklenmedik bir şey oldu..
herkes oraya piknik e gelmişler.. yanlarında birileri.. kızlarbunarına gittim onlarla.. hayatımın ilk pikniği.. sonra o mesafeyi şurada-burada derken yürüdüm.. benden başka kimse yoktu kayaya çıkıp "vahtım geldi" diye bağıran kızları merak ettim..
hala o muratlardayım
canımız sağ olsun..