- 693 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYTEN ŞANVER HOCAM..FEN LİSESİ-2
Nisan ayı çabuk geldi. Daha önce gidip yerini öğrendiğim okula sıkıntı çekmeden vardım. İmtihan saati geldi, soruları peş peşe çözmeye başladım.. İmtihan bittiğinde kafam kocaman olmuştu sanki. Bana göre imtihan iyi geçmişti.. Ertesi gün gazetede sorular yayınlandı.. Oturdum yeniden hepsini cevapladım ve yapamadığım sorularıda arkadaş ve öğretmenlerimin yardımıyla çözdüm..
Bizim ortaokulun önünde kademeli bir bahçe vardı.. İki kademe arası yaklaşık bir buçuk metreydi.. Nöbetçi öğretmenler ve görevli müdür yardımcısı üstte durur, aşağıda ise öğrenciler sınıflarına göre sıra olurlardı..
Bir öğlen vakti sırama geçtim arkadaşlarla fısıldaşarak sohbet ediyordum.. Ders zilinin çalmasına on dakika kadar bir şey kalmıştı. Nöbetçi öğretmenler kılıf, kıyafete bakıyorlar bir taraftan da sırayı düzgün yapın diye uyarı veriyorlardı. İdari kapıdan Müdür Yardımcısı Kadir Çabuk çıktı, hızlı hızlı gelerek üstte, hakim bir noktada durdu.. Onu görünce tüm öğrenciler susmuş, çıt çıkarmıyordu.. Kadir hoca;
-Ahmet Şahin, Ümit Topuz, Atilla Alp buraya gelsinler deyince üçümüzde yukarı çıkıp hocanın karşısında durduk..
Ne olduğunu bilmiyorduk.. Üçümüz birbirimize baktık, anlam veremedik.. Öğrencilerde üçümüze bakıyordu.. Hocanın bakışları bir garipti.. Kendimi kurbanlık koyun gibi hissetmeye başladım.. Kadir hoca bize tepeden bakıyor, elindeki bir metrelik kalın tahta cetveli hafif hafif sallıyordu.. Bir taraftan korkuyor, bir taraftan da hocaya bakıyorduk.. Niye çağırmıştı diye düşünürken hocanın sesi gürledi,
-Ellerinizi uzatın parmaklarınızı yukarı birleştirin..
Avuç içinede vurmayacaktı, parmakları sızlatacaktı. Suçumuz neydi? Niçin ceza veriyordu. Çaresizce ellerimizi uzattık, parmaklar yukarıda korkudan hemen birleşmişti bile.. İki elimizin parmaklarına o cetveli öyle bir indirdi ki, ellerimin acısından gözlerim karardı.. Ne bağırabildim, ne oturabildim… Parmaklarıma elektrik verilmişti sanki.. Ve korkunç yanıyordu.. Bütün karıncalar parmaklarımı istila etmişlerdi.. Oradan başlayan alev topu suratlarımızı mor-kırmızı bir renge çevirmişti.. Öğrencilerin bize acıyarak baktıklarını, ne halt işlediğimizi bizim gibi merak ettiklerini gözlerinden okuyabiliyordum. Sessizliği yine hocanın gür sesi bozdu;
-Fen Lisesi birinci basamak sınavını kazandınız.. İkinciye iyi çalışın.. Şimdi yerlerinize haydi..
Deyince kaçarcasına oradan sıralarımıza gittik.. Parmaklarım halen beynimdeydi.. Sevinecek bir aralık olmamıştı.. Bunun bir ödül dayağı olduğunu öğrenmiştik.. İyi ki suçlu değildik.. Birde suçlu olsak gerisini düşünemiyorum.. Hayatımın en ızdırap dolu günüydü.
Ayten hocamın güvenini boşa çıkarmadığım için çok mutluydum.. Gittim elini öptüm.. Gözleri sevgi doluydu, başı dikti.. Pamuk gibi elleriyle ellerimi tuttu.. Sevgi ve şefkati görünce acım azaldı.. Bir adam yaratıyordu hocam.. Bunlar o adamın ilk basamaklarıydı..
Daha sonra Fen Lisesinin ne olduğunu, ne kadar önemli olduğunu öğrendim.. İkinci basamak sınavına üçümüz girdik ama hiç birimiz kazanamadık.. Hem hocama, hem aileme, hem de okuluma karşı görevimi yapmıştım..
Başarı bazen bilinçle, bazen rehberle, bazen de tesadüfle gelir. Buradaki başarı rehberimindi. Beni yukarılara taşıyan, onurlandıran, cesaretlendiren, ufkumu genişleten Ayten ŞANVER hocamındı.. O büyük insanındı..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.