- 864 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
bir cenaze merasimi... müzik ruhundan tragedyanın doğuşu... ard- öyk... 2017-21
bir cenaze merasimi seyretmiştim.
çok gençtim... ilk gençlik son çocukluk safhası de sen buna.
yakınımın cenazesiydi.
ezberen kayıt etmişim o merasimi, şimdi çözümlemek istiyorum...
köyümüzün yaz sonu günlerinden biriydi...
yirmiyedi yaşında trafik kazasında vefat etmişti: " murazını alamamıştı."
anadan öksüzlük ve hayat harbi ile derken tutunamamıştı yaşamağa.
ben bu cenazeyi nietzche’nin tragedyanın doğuşu eseri ile çözümlemek istiyorum.
trajedinin tam ortasında kalmıştım.
cenaze evden çıktı adamların omuzunda havada yürüyordu adeta tabut... sevmeyen genç yoktu ki... hepsini; ihtiyarların hepsi.
bacıları sanlı insanlardı...
bu kadınların son ümit çığrışları fizzah ve figan oldu...
çok iyi biliyordular gidenin baba evinden çıktığı sondu... çeperi de geçti mi bu da sondu... ve paydos baba evinin bahçesine: bitişti.
kız kardeşleri dil dediler...
dil demeleri ağıtın ezgisiyle bir ritme büründü...
lay lay gibi bir tonda: " balama lay lay lay..." ingilizler lulayi lulayi derlermiş.
ninni gibi mi?
ağlamak gibi.
maya: nietzchenin deyişidir: vedaların hint tanrısıymış...
maya: asıl ile bizim aramızda perde varmış ve bunun kalkmasıymış...
maya tanrısını muharrik kılansa müzikmiş...
antik yunan mitolojisinde apollonun müzikle, gerçekle aramızdaki perdeyi kaldırılmasıymış: maya.
maya kadın isimi olması ve ayrıca mayalanmak isim fiiliyle ile cümleler kurmuşuzdur.
maya çalmak...
maya tuttu...
işin aslı mayası...
maya öz demektir ki vedalardan gelir ve kadın ismi olarak uğramadığı ülke... mübalağa: yoktur.
müzik apollonun mayası olarak cenazede ağıt şeklindeydi.
mugam tonalitesine yakındır yakarış acı dil deme...
maya makamı uzun hava vardır: tatyanlar misal... ağıtların makamı bunları okşasa da kuzu... yavru... bebek sızlaması gibidir.
dil ve edebiyat, müzik- tondan sonra gelir; önce müzik vardır.
ağıtın müzikalitesi birazdan edebiyatı yaratacaktır...
ve sızlayarak bacıları bir ezgide ağızlarını kapatmadan göğe sedaya ve maya-tatyanla ağlaştılar.
öteki kadınlar yunan tragedyaların korodaki koristleri gibiydiler ve akraba dahi değillerdi...
trajedi... tragedya olmak bu muydu?
satirler erkekler... mayalanmağa kadınları öne sürüyordular... ve bunu kadınların maya-tatyan söyleyenler olmalarından anlıyoruz.
nietzche... sen eseri yirmibeş yaşında yazmışsın ve mefluç olmuşsun...
sen sıradan bir düşünür olamazsın.
baudelaire söylemesi: ulu allahım bize acıyınız!
cenazede dil deme... googoosh’un lalaei- laylayı gibi makama yakın... tam da değil.
dil demenin müzik sonra edebiyat olduğunda hemfikiriz...
müzikle indirilen perde... söz ile terkibi tamam kılınır ki bu sanat dediğimiz şeyin kendisidir.
nietzche sanatı kendi yortusunca tarif etmiştir... ayrıca bir estetiği yani sanat felsefesi kurmuştur...
nietzche klasik sanatlar ve klasik medeniyetleri tarif, izah ettiğincek sevmiştir de.
bizim nietzchenin sanat felsefesini yeter derece değerlendirdiğimiz söylemek olur mu?
kaldı ki klasik türk sanat ve estetiği meselelerimiz varken...
neden niyedir ilgisizlik?
şimdik...
mugamların tatminkar bir izahını arzulamışımdır... hep.
nietzchenin apollon... dionisos terkib-i tamamiyle mugam için ne diyebilirim?
mugamların klasizmi için mayalanma keyfiyetini öne sürebiliriz...
öyle mugam makamları ve şarkıları vardır ki:
müzik- apollon burada perdeyi kaldırabilmekte maya kılmaktadır.
gerçek ile artık yüzyüzesinizdir:
nezaket teymurova’nın "getme gal" mahnısı misal bu cürdür.
mugamların asıliyetine hiç olmadı bir şey diyebiliyorum artık.
mugam sanatında müzik- güneş var olduğunu remzetmekte filozof... bunlan birlikte matematiği müzik ile eş tutmaktadır... dionisos kısmınıysa söze bırakıyor ki neşe- sevinç, çoşkuyu bu simgelemektedir.
söz ve sayı birleşti miydi... klasizm meydana çıkıyor.
klasizm esasen yegane değerdir... ki bu dahi onun önemini belirtir.
aslolan matematik ve sözdür...
sayı ( müzik- matematik)... söz (edebiyat.. kelime: kelam-ı ilahi) birleşince sanat meydana geliyor...
bu sanatın ifasıyla ise gerçek-gerçek karşınıza çıkmaktadır...
yunus emrenin eskişehirdeki mezar yeri taşınırken türkmenlerin nasıl haber aldıkları ve dökülüp geldikleri...
maya eyledikleri... tragedyanın hakikatle rabıtası üzerine tam olmasa dahi kısmi bişeyler söylemektedir bize.
eski mısır firavunu parise tabutu büyük gizlilikle götürülecekken... kadınların erkeklerden evvel yine tragedya rollerine sahip çıkmaları... bu ilahi oyunun sanatsal icrasıdır sanırım.
mısırlı kadınlar dil-diyerek müzikal söz ile fizzah- figan kralın cenazesine ağıt yakmışlardır... görevli insanların beklemedikleri birşeydi.
nietzchenin bu ritüelde eksik anlattığı şey ise... mısırlı kadınların memelerini göğe sağmalarıdır... ayrıca yüzlerini cırmalarıdır...
hint mitolojisini çok inceleyen filozofumuz mısır mitolojisini de biliyordu.
klasik türk sanatı ve müziğinin açımlanmasını nietzcheian bir yol ile ileride kendi rayına oturmasını ummak istiyorum...
a. h. tanpınarın klasik estetik teorileri vardır... yahya kemal beyatlının... nazım hikmetin... n. fazıl kısaküreğin... sezai karakoçun... ikinci yenilerin gayretleri... fethali mirza ahundovun... şehriyarın vahapzadenin... b. r. eyüpoğlunun...
mugamın... tatyanların... uzun havaların... bozlakların... hiç olmadı artık diyebiliyorum ki...
sayı-müzik ve söz ile mayanın perdesini trajik vasatın içerisinde indirmesidir...
kadınların haberleşerek cenazelere gitmeleri ve ağıtlarını evvelden hazırlamaları...
sanat için hakikati görmek uğruna nietzche önemsemektedir... acının epistemolojik ve ontik getirisi uğruna bunu kutsadığını sanıyorum...
acının getirisi hakikatle yüzleşmek olmuştur onun estetiğinde.
cenazede kadınların fizzah ve figanları lalay ezgisi dil demeleri ile yüzleştiğimiz şeyin kendi ve onun ne olduğunu bugün nietzchenin bu eseriyle daha iyi anlıyorum...
perde inmişti biz tragedyanın seyircileri oyuncuları onu gördük...
o: ölümün soğuk yüzüydü...
ölüm hakikatin ta kendisi yani mayasıydı...
Allah rahmet etsin sevgili dayım: bahattin azeriyi.
yalçıner yılmaz
05-12-2017
çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.