GÖNÜL GEL SENİNLE MUHABBET EDELİM
Gönül dedik çıktık yola. Gözümüzü, gönlümüzü çevirdik gönül ehlinin yoluna. Gözümüz, gönlümüz aydınlığa çıktı karanlık dehlizlerden.
Seyrani’nin deyişiyle, biz gönlümüzü toprak sanıyorduk, meğer taş imiş. Taş gönülde hiçbir şey bitmeyeceğini hatırlattılar bize.
Engin gönüllülerden gördük ve öğrendik, ne öğrendikse. Bu dünyada bir varımız yok! Neyimiz varsa güzellikten, iyilikten yana, hepsi bize gönül ehlinden yadigâr...
Attarın dükkanına giren ıtır kokarmış. Biz de onlardan aldık iyilik ve güzellik adına birçok şeyi. Hayatımızda bir tat, bir lezzet, bir güzellik varsa bu, Yunusların Mevlanaların sofrasından ağzımıza çalınan bir parmak baldandır.
Onların engin gönüllerinde kendimize sığınak aradık. Bize de elbet bir yer bulunur lütfü keremlerinden diyerek hep umutla yaşadık. Onlardan yana umutlarımızı hiç yitirmedik. Çünkü onların kapısının umutsuzluk, karamsarlık kapısı olmadığına iman ettik.
Yunus diliyle : “Hakkı seven kullar ile/Çağırayım Mevlam seni” diyerek münacatta bulunduk Yüce Rabbimize. Çünkü Rabbimiz bir kutsi hadiste : “Ben bir kulumu seversem, onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.” buyurmuştur. Bizde duamızı onların duasıyla birleştirdik. Gönüllerimizden onların gönüllerine köprüler kurduk, birleştirdik. Sevdik onları, sevdikçe anlam kazandı hayatımız.
“Veliler üstatlar ettiler himmet/Bize yaratanın kuludur diye” Mısralarını söyleyen şair ne güzel anlatmış gönül ehlini. Onların gayesi Hakk’ın kullarını sevgi ile, rıfk ile, merhamet ile yine O’nun yoluna davet etmek. Sevgidir onların yolu, sevgidir onların düsturu.
Onları anlamak için sükût edip, yine onları dinlemek lazım. Yunuslar, Mevlanalar, Hacı Bektaşlar, Hacı Bayramlar... Haydi onları dinleyelim bir nebzecik!
Geçimini hırsızlıkla sağlayan bir adam, artık yaptıklarından olsa gerek ki; bir gün çaldığı bir ineği, Hacı Bektaşi Veli’nin dergahına götürür ve der ki:
-Ben bu ineği çaldım ama sizin dergahınıza bağışlamak istiyorum alır mısınız ?
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli:
-Yardım severliğin ve cömertliğin için sağol ama biz bu malı alamayız, der.Hırsız kişi bu defa Mevlana’nın dergahına götürür ve ona sunar.
Mevlana:
-Eğer bu senin gönlünden kopmuşsa tabi ki alırız, der.
Bunun üzerine hırsız, Mevlana’ya:
-Senden önce bu ineği, Hacı Bektaş’a götürdüm ama o hırsızlık malı diye almamıştı, der.
Mevlana:
-Haklısın, Hacı Bektaş bir kartaldır o her leşe konmaz elbette, der.
Bu sözü duyan hırsız bu defa Hacı Bektaş’a gider ve:
-Dergahına getirdiğim ineği sen almadın ama Mevlana aldı,der.
Hacı Baktaş bunun üzerine hırsıza şu cevabı verir.
- Bak biz bir avuç suyuz ve bir damla pis su bizi kirletir. Oysa Mevlana bir okyanustur. Ona bir damlacık pis su tesir etmez, onda kaybolur, der.
İşte gönülse gönül, hoş görüyse hoşgörü, mütevazilikse mütevazilik... Ey gördüğünüz kusuru insanların yüzüne şamar gibi çarpanlar, ey dedektif gibi ayıp arayanlar siz de bu kıssadan bir hisse kapın. Kapın da etrafınızdaki dostlarınızı gücendirmeyin. Gönül kazanın, gönül yapın.
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
-Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu
yaşayanlar arasında ne fark vardır?
-Bakın göstereyim, demiş ermiş kişi.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş: “Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.” diye de bir şart koşmuş.
“Peki...” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine ermiş:
— Şimdi, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. Buyurun deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
Ermiş kişi şöyle demiş:
—İşte, kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim sevdiğini, dostunu düşünür de doyurursa, o da sevdiği dostu tarafından doyurulacaktır.
Ne dersiniz, gönül ehlinin hali başka değil mi? Bugün modern dünyada pek alışık olmadığımız bir davranış bu. Alışık olmadığımız ama şiddetle ihtiyaç hissettiğimiz bir davranış aynı zamanda.
Bu mübarek bayram gününde gerçek bayramlara ermemiz dileğiyle... Muhabbetiniz daim olsun, gam ve telaş size uğramasın efendim! (30.09.2008)
-------------------------------------