FATİH OTOBÜS DURAĞI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
FATİH OTOBÜS DURAĞI
Horhor yokuşundan biraz hızlıca çıkmıştı. Horhor yokuşunun sağ tarafında bulunan Bizans kalıntılarından yıkılmış bir sütunun üzerine oturdu. Biraz yorulmuştu. Cebinden sigara paketini çıkardı. Bir sigara aldı eline. Sonra çakmağını çıkardı. Sigarayı yakacakken vazgeçti birden. Elindeki sigarayı yere attı. Ayağıyla çiğnedi. Karşıda küçük bir çayhane ilişti gözüne. Yerinden kalktı. Çayhaneye gidip masanın birine oturdu. Yazlık çayhanede toplam altı masa vardı. Garson ne istediğini bile sormadan bir bardak çayı koydu önüne. Çayın yanında iki tane küp şeker vardı. Küp şekerin birini ikiye birini kırıp yarım küp şekeri çayına attı. Sonra bir çay daha, bir çayda daha… İçtiği çay beşi bulmuştu. Çayhaneden çıktı. Saatine baktı. Saat 14.48 i gösteriyordu. Daha çok vaktim var dedi. Nasıl geçirmeliydi bunca zamanı. Buluşma zamanı saat 14.oo idi. Ana yola çıktı. Sağa döndü. Fatih otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Otobüs durağında, bir yaşlı, yuvarlık gözlüklü, beyaz tenli kadın ve yanında on üç-on dört yaşlarında bir kız çocuğu ile üç genç vardı. Gençler birbirleriyle şakalaşıyordu. Şakalaşırken de biraz gürültü yapıyorlardı. Yaşlı kadın gençlerin bu davranışından tedirgin olmuştu. Yaşlı kadın arada bir başını arkaya çeviriyor, sonra başını hafifçe sağa sola çevirerek, bir şeyler söyler gibi sinirli bir şekilde kıpırdatıyordu. Kadının oturduğu kanepenin uç tarafına oturdu. Tedirginlik içindeydi. Saatine baktı. Saat daha 13.oo bile olmamıştı. Ne kadar çok bakıyordu saatine. Çok erken gelmişti otobüs durağına. Kırmızı otobüsler, troleybüsler geliyor, yolcu indirip, yolcu bindiriyorlardı. Gençlerin şakalaşması bitmiyor. Yaşlı kadın iyice sinirleniyordu. Zaman geçtikçe huzursuzluğu katlanarak artıyordu. Ya gelmezse sorusu kendini büsbütün harap ediyordu. Gelmeli, gelecek diyordu. Aklı hayır gelmeyecek diyor, gönlü gelmesini bir istiyor bir istemiyordu. Aklı ile gönlü arasındaki çelişki bir türlü son bulmuyordu. Bu bekleyiş ona tatlı bir acı veriyordu. Bu acının son bulmasını istemiyordu. Uzaklara bakıyor, gelenleri izlemeye çalışıyordu.
Saat 14.oo de yaklaştığında kalbinin atışı hızlanmaya başladı. Uzaktan gelenleri ona benzetiyor, heyecanlanıyordu. Kızlar yaklaştıkça o olmadığını anlıyor, huzursuzlaşıyordu. Zaman geçmek bilmiyordu. Bir kişinin gelmeyeceğini bile bile beklemek çok zordu. Saatine yine baktı. Daha çok zaman var dedi. Biraz dolaşmak geçti içinden. Sonra vazgeçti. Ya erken gelirse. Saat 14.oo de yaklaşıyordu. Saatin tik taklarını göğsünde duyuyordu. Gelecek diyordu. Gelmeli diyordu.
Uzaktan onu seçti. İşte geliyordu. Kalbinin atışı hızlanmaya başladı. Ayakları tutmaz oldu. Oydu gelen. Otobüs durağının önünden durağa bakmadan geçip gidiyordu. Duraktaki üç genç duraktakilerin duyabileceği bir sesle onu tanıdıklarını belirten sözler söylediler. Kan beynine sıçramıştı.
Onu tanıyan gençler anlamasın diye otobüs durağından ayrılarak uzaktan izlemeye başladı. Yanına fazla yaklaşmıyordu, yaklaşmaktan çekiniyordu. Onu bir iki adım arkasından sağ tarafından izliyordu. O yaya geçidinden sola dönerek karşıya geçti. Sonra bir ara sokaktan Fatih Camisine giden yola döndü. Fatih Camisinin giriş kapısından geçerek, biraz ilerideki tahta banka oturdu. Gözüyle işaret ederek yanına oturmasını istedi. Elinde yarım bir dosya kâğıt, rulo haline getirilmiş ve bantlanmıştı. Aklı onun elindeki rulo haline getirilmiş ve bantlanmış kâğıda takıldı. O kâğıt benim için hazırlanmış bir kağıt mı diye düşündü.
-Duraktaki gençleri tanıyor musun diye sordu önce
Benimle birlikte geldiklerini sanmıştı.
-Hayır, tanımıyorum, onları ilk kez görüyorum dedi.
-Verdiğin sözde duracak mısın? Bugün bunu öğrenmek için geldim dedi.
Hangi söz diye düşündü önce. Mektuplarımdan söz ediyor olmalı, ona dört mektup yazmıştı. İlki “Şiirlerdeki Kıza Mektuplar” İkincisi “Türkülerdeki Kıza Mektuplar” Üçüncüsü de “Şarkılardaki Kıza Mektuplar” ve son mektubu da kendisiyle görüşmek istediğini bildiren mektuptu. Son mektubundan söz ediyor olmalıydı. Çünkü son mektupta vermişti o sözü. “Eğer beni sevmiyor, istemiyorsan seni bir daha rahatsız etmeyeceğim.” demişti. Ama bu mümkün müydü? Bu çok zor bir işti. Onu seviyordu. Sevmek ne demek ona âşıktı. Sevgi neydi, aşk neydi. İkisinin arasında fark var mıydı? Varsa o fark neydi? Bunları düşünüyordu. Sevgi çoğuldu. Aşk tekil. Sevgi bir kişiye ait değildi. Bir kişi her şeyi; çiçekleri, ağaçları, insanları akla gelebilecek her şeyi sevebilirdi. Ama aşk öyle miydi? Aşk bir kişiye aitti. Aşk kıskançlıktı. Yanında başka bir şey istemezdi.
Neden onu görünce kalbinin atışı hızlanıyor, kalbi göğsünden çıkacak gibi oluyor, dizlerinin bağı çözülüyor, sesi çatallaşıyor da her gün işe giderken, çalışırken, işten çıkarken, sokakta gezerken gördüğü yüzlerce kızda böyle bir duyguyu duymuyordu.
-Size soruyorum, cevap vermediniz? Sözüyle irkildi.
Önüne bakıyordu. Birden boyasız ayakkabıları ilişti gözlerine. Sonra boru gibi olmuş pantolonu ve üç-dört günlük sakalı. Kızdı kendine. Onca yıldır peşinde koştuğu, aşık olduğu bir kızın karşısına böyle mi çıkmalıydı. Çok mu zordu güzel giyinmek, pantolonunu ütülemek, ayakkabıları boyatmak ah sonra bir demet çiçek alabilmek çok mu zordu.
-Evet diye bir söz çıktı ağzından
-Teşekkür ederim cevabıyla birlikte ayağa kalktı. İyi günler dileyerek arkasına bile bakmadan Caminin diğer kapısından çıktı gitti.
Caminin kapısından çıkana kadar izledi sevdiğini. Tahta kanepede ne kadar oturduğunu bilmiyordu. Neden sonra kanepeden kalktı. Geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Kavşağa geldiğinde Unkapanı’na doğru yöneldi. Taksim parkına geldiğinde yorulmuştu. Nasıl gelmişti Fatihten Taksime hiç bilmiyordu. Bir kanepeye oturdu. Düşünmeye başladı. Ne yapacaktı şimdi. Her zaman otururken, kalkarken, yemek yerken, su içerken, ders çalışırken gezerken aklında olan onu şimdi aklından nasıl çıkaracaktı. Bunu bilemiyordu. Elbette bir çaresini bulacaktı. Zamana bıraktı. Zaman her şeyi halleder diye düşündü.
YORUMLAR
"Zaman her şeyin ilacıdır".sözüne çok değer veririz lakin bu gerçeğin "yarısı."Diğer yarısı da "Acı her dem tazedir" sözü olsa gerek...
Bundan dolayı hayatı ertelememek,ötelememek gerek diye düşünmekteyim...