- 808 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Vahasını yitiren adam
Çölün ortasında yalnızlıktan usanan vaha, kendisine arkadaşlık edecek, birbirlerine hikayeler anlatacağı birini arıyormuş. Fakat, oradan gelip geçenlerin, suyundan içip gölgesinde dinlenenlerin ya anlatacak bir hikayeleri yokmuş ya da hırsları çokmuş. Daha fazla güç ve servet yapabilmek için vahada uzun süre eylenmiyorlarmış. Soluklanıp tekrar yoluna devam ediyorlarmış. Vaha her terkedilişinde içten içe ağlıyormuş. O her ağladığında da suları çoğalıyor, ağaçları büyüyor, yeşillik her yanı sarıyormuş.
Vaha artık arkadaş bulma umudunu yitirmeye başladığı günlerin birinde, gölgesinde konaklamaya bir tüccar kafilesi gelmiş. Bu kafilenin içinde de iki tane devesi ile uzak diyarlardan aldığı ipekli kumaşları taşıyan bir hikayeci varmış. Hikayecinin yüzünden dostluk akıyor, heybesinde de hikayeler taşıyormuş. Birbirlerine kanları hemen kaynamış.
Kafile oradan ayrılırken adam bir bahane ile geride kalmış. Kafilenin uzaklaştığına kanaat getirince ortaya çıkmış ve ne giden develerine ne de yükünü kaybedişine hiç acımamış. Vahanın ona verdiği güven herşeyin üzerindeymiş.
Vaha, hikayeciyle başbaşa kalınca ağaçların dallarındaki meyveleri ballandırmış. Birbirlerine sabahlara kadar hikayeler anlatıyor, güneş doğunca uyuyorlarmış. Ve tekrar birbirlerine hikayeler anlatmaya başlamak için güneşin batmasını bekliyorlarmış. Birbirlerine olan dostluklarının ve hikayelerinin içinde öylesine kaybolmuşlar ki hiç canları sıkılmadan yıllar geçip gitmiş. Hikayeci, vahanın rahatsız edilmemek için kendisini sakladığının farkında olamamış. Vaha da hikayecinin giysilerinin lime lime oluşunu görememiş.
Gel zaman git zaman vaha artık ağlamadığı için suları tükenmiş, ağaçları kurumuş. Hikayeci güneş doğupta hikaye anlatmayı bıraktıklarında uyuyormuş gibi gözlerini kapatıp vahanın uyumasını beklemiş. Vahanın uyuduğuna emin olunca artık açlıktan sırtına yapışan midesine birşeyler bulabilmek için vahadan ayrılmış. Akşam olmadan, vaha daha uyanmadan hikaye anlatmaya geri yetişirim diye düşünmüş.
Hikayeci yiyecek birşeyler bulup geri geldiğinde ayrıldığı yerde vahayı bulamamış. Vahanın olduğu yerde sadece bir çukurluk varmış. Hikayeci vahanın yerini kaybettiğini düşünüp onu aramaya başlamış, ama o hiçbir yerde yokmuş. Sanki yer yarılmışda o da içine girmişmiş. Adam adım adım çölü gezmiş, bir çok vahaya rastlamış ama hiç birinde kendi vahasının verdiği güveni bulamamış. Yolda rastladıklarına sormuş; belki vahasını görmüşlerdir, nerede olduğunu biliyorlardır diye, ama onun sorduğu vahayı kimse bilmiyormuş.
Adam ümidini yitirmeden umutsuzca vahasını ararken bir kervana rastlamış. Kervandakilerden birisi vahanın nerede olduğunu dedesinden duyduğunu söylemiş . O vahanın hikayesini dedeme de onun dedesi anlatmış diyerek dedesinden duyduklarını hikayeciye aktarmış: ‘bir vaha varmış, çölden geçen bütün kervanlar ona uğrarlarmış, çünkü suyu ve gölgesi en çok olan o imiş. Sonra bu vaha birden ortadan kaybolmuş. Onun yüzünden birçok kervan çölde yolunu kaybetmiş’ Adam, vahanın hikayesini anlatan kervandaki kişiye inanmamış, vahasını aramaya devam etmiş.
Şimdi bile o çölden geçenler vahasını arayan adamı gördüklerini iddia ederler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.