- 1565 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZGÜRLÜK, HERKES İÇİN
Bu sabah erken uyandırdı hanım ; evde genel temizlik varmış. Demek ki, benim dışarı çıkmam gerekiyor. İyi ama nereye giderim ? Yaşlı, emekli, işi olmayan, hatta gidebilecek bir yeri dahi olmayan biriyim ben. Kahve alışkanlığım da yok. Nasıl olsun ki ? Bir bardak çay, ucuz olan yerde bir lira. Neredeyse bir ekmek parası. Akşama kadar bir bardak çayla kahvede oturtmazlar üstelik.
Yürümeyi severim aslında. Fakat hava yağışlı. Bir defa ıslansam, bir hafta yatarım. Bu da hanımdan bol fırça yedirir. Tek çare otobüs yolculuğu. Nasıl olsa altmış beş yaş üstü bedava kartım var. Çıktım evden , doğruca otobüs durağında aldım soluğu. Etraftaki insanların tuhaf bakışlarını fark etmeye başlayınca, alt pijamamı çıkarmadığımı anladım. ’’ Olsun ! dedim. Ne olacak yani ? Çıplak değildim ya ! ’’
İnsanların biraz alaycı, biraz acımalı bakışları arasında gelen otobüse daldım. Şoför pijamamdan çok bedavacı olduğuma surat yaptı önce. Sonra da ;
’’ Ne o amca, evden mi kaçtın ? ’’ diye dalgasını geçip pis pis sırıttı.
Aman Allah’ım, bu ne kalabalık ! Hava yağmurlu olduğu için camlar açılamıyor. Sözde klima çalışıyor ama nafile. Haşa huzurdan, otobüs değil de hayvan ahırını andırıyor.Yahu gerçekten bu insanlar böyle mi taşınıyor ?
Doğduğum köyde, altmışlı yıllarda insanlar kasaba pazarına kamyon kasasında giderlerdi. Size yeminler edebilirim ki, hem o kadar kalabalık olmazdı, hem de çok daha rahattı. Görseniz, şu anda bile tercih edersiniz. Köy de modernleşmeye başlayınca mavi renkli Tempo marka bir minibüsle taşınmaya başladı insanlar. Koltuk falan hak getire ama kenarlarda tahta oturaklar var. Ayakta pek kolay kolay yolcu olmazdı. Ayakta kalan da altına bir eşya bulup koyar, otururdu yine.
Köyde tam da o Tempo minibüste yaşanan fıkralık bir olay halâ anlatılır. Ben de size anlatmadan duramayacağım :
Bizim Tempo, Pendik pazarından dönen yolcularını almış, köye doğru yola çıkıyor. Bir kadıncağız aldığı balıkları poşet içinde tahta oturaklardan birinin altına bırakıvermiş. Tempo hareket edip de yolu yarıladığında birden balıkları aklına gelivermiş kadının.
’’ Hamza, bak bakalım altında balık duruyor mu ? ’’ diye sorduğunda, aklına hiç bir şey gelmeyen adam oturağın altını kontrol edip balıkları aramaya başlamış, hatta bulup cevabını da vermiş ama diğer kadınlar muzur. Balık kelimesini başka anlama çekip başlamışlar gülüşmeye. Söyleyen kadın bir taraftan mahçup olmuş, Hamza diğer taraftan utanmış. Bu fıkra olay yıllardır arada bir anlatılır durur bizim köyde.
Neyse efendim gelelim şu bizim otobüs yolculuğuna. Herkes birbirini ite kaka ilerleyip yerleşmeye çalışıyor. Kimi ön kapıdan biniyor, iniyor, kimi de orta ve arka kapıdan. Herkes isyanda. ’’ İnsan böyle taşınır mı ? ’’
Benim gibi muzip bir ihtiyar ortaya, biraz da ağır bir söz atıyor :
’’ Yahu, davarları böyle yükleseniz ; vallahi yarıdan fazlası telef olur be ! ’’ Bu durumda biz davar bile olamıyoruz galiba.
Bütün bu hengâmede benim pijamamın popülaritesi de artarak devam ediyor. Kendi hallerini bırakmış insanlar, dikkatlerini benim pijamama veriyorlar. Bana bakarak birbirlerinin kulaklarına fısıldayıp gülüşüyorlar. Kimi evden kaçmış olmamı, kimi evden kovulmamı hatta akıl hastanesinden kaçmış olma ihtimalimi bile konuşuyorlar.
Yahu siz kendi halinize baksanıza ! Ne olmuş ben pijama ile sokağa çıkmışsam ? Pijamam kirli mi, yırtığı, söküğü, deliği var mı ? Açıkta kalan, görünen mahrem bir yerim var mı ? Elbette yok ! Öyleyse ne diye bu kadar takılıyorsunuz ?
Şu otobüslerde bu şekilde taşınmak hiç mi ağrınıza gitmiyor ? Koltuk altları, hatta başka tarafları leş gibi kokan insanlar, ağızları soğan, sucuk kokanlar, gaz çıkaranlar hiç mi umurunuzda değil ? Oysa ben, kalktığımda duşumu aldım, çamaşırımı değiştirdim, dişlerimi fırçaladım, tıraşımı bile oldum. Ne olmuş pijama ile çıkmışsam ?
Şu koltukta oturup telefonla oynayan kıza bakın : Nasıl oturuş o öyle ? İç çamaşırı görünüyor ! Bal gibi teşhircilik bu, özgürlük falan değil !
Eyvah , baktığımı fark etmiş olacak, bana sert bir şekilde bakıp bacağını düzeltti. Yanındaki kadına fısıldamaya başladı :
’’ Bu herif sapık galiba ! ’’
Şu kızın kafasının arkasındaki tümsek ne öyle ? Neyin işareti, neyin sembolü bu çıkıntı ? Bu yağmurlu havada kocaman , siyah camlı güneş gözlüğü de tepesinde ! Aksesuar mı bunlar,moda mı böyle acaba?
Eyvah, o da fark etti. Çok kötü bakıyor bana. Pijamamı gözden geçirip kötü kötü mırıldanıyor.
Kardeşim, dilediğiniz gibi yolculuk edin. Dilediğiniz gibi giyinin. Dilediğiniz yerinizi de teşhir edin. Ama birisi bakınca ’’ Niye bakıyorsun ? ’’ diyemezsiniz.
Size karışılmasını istemiyorsanız, siz de başkasına karışmayın. Size gelince özgürlük, niçin başkasına gelince sapıklık oluyor ?
Otobüs durdu. İnmeye hazırlanan kimse yok. İki tane polis içeri girdi. Beni işaret etti birileri. Koluma girip, indirip doğruca karakola götürdüler. Şikâyetçiler nerede ; ortada kimse yok.
Bir vatandaş polise telefon edip, otobüste sapık olduğunu ihbar etmiş. Allah’tan biri çıkıp da bana sarkıntılık etti bu sapık herif deyip şikâyetçi olamadı.
Sonuçta sadece o günü karakolda akşam edip eve döndüğümde, hanım temizliği bitirdiği için beni içeri aldı. Ben de hiç değilse o yağmurlu günü sokakta geçirmekten kurtulmuş oldum. Hem de dayak falan yemeden, bir şekilde vukuatsız atlatmış oldum.
Fikret T....
YORUMLAR
Benim aklıma " market arabası" yazım geldi.
O yazıda da yaşadığım bir şeyleri paylaşmak istemiştim.
Ama abarttm.. Edebiyatta abarta diye bir tarz var.
Bu yazınızda da bunu gördüm.
İşte edebiyat bu !
Yazar abartmasa, yazdığıyla bir mesaj vermezse niye yazar ki ki?
iYazılarını seviyorum Usta...