- 823 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
506 - BAHTİYAR
Onur BİLGE
Neşe’m,
Ne güzel bir gün olacakmış meğer bugün! Saat tam on birde telefon çalacakmış, yeryüzündeki en değerli insan arayacakmış beni! Aman Allah’ım!.. Ne saadet!.. Özel bir konuşma yapacakmışız. Ne güzel! Hasret giderecekmişim, birazcık da olsa. Birkaç hatıramızdan bahsedecekmişiz. Hal dert lafı edecekmişiz daha ziyade, pek de iç açıcı bir konuşma olmayacakmış ama olsun! Asıl gerekli olan boş konuşmamak değil mi zaten!
Senin için kan ağlarken benim böylesine mutlu olmam oldukça garip ama gerçek! Benim yerimde kim olsaydı en az bu kadar mutlu olurdu! En değerli varlığından ayrı kalmak ne demek! Hasret kalmak ne demek! Onu ancak çeken bilir!
Ne olursa olsun mutluyum bugün! Kim ne derse desin, keyfime diyecek yok!.. Kaybettiğim en kıymetli yitiğimi bulmuşum, daha ne olsun! Kaybettiğim servete kavuşmuşum! Ben mutlu olmayayım da kim olsun!..
Selam olsun tüm yaratılanlara! Çiçeğe, böceğe, canlı cansız her yaratılana selam! Elimin değdiği değmediği, gözümün gördüğü görmediği her şeye selam! Günleri aydın olsun! Aydın olsun günlerimiz! Gözlerim aydın! Gözlerim aydım!..
Ne mutlu, akşamdan kalma ama yine de sağlıklı bir halde uyandım, uyanabildim! Bir de aylardan sonra en çok sevdiğimle konuştum, çok şükür! Nihayet dualarım kabul oldu, rakı sofrasında, sarhoş kafayla, alkol kokan ağzımla dilim dolaşa dolaşa ettiğim dualar… Nasıl utanıyorum kendimden!.. Yaratan’ıma layık olamadım ben!.. Ne kadar Hamd etsem az! Nasıl bir Rabbimiz var ki onca suçumuza rağmen rızkımızı vermeye devam ettiği gibi bir de dilediklerimizi kabul ediyor, nimetler bahşederek bizi sevindiriyor!
Bilmem neler yapacağım bugün. Ne alacağım, ne satacağım, ne katacağım ekonomiye bu neşeyle. Tabiata ne katacağım; ne kadar ne bırakabileceğim geleceğe, bilmiyorum ama neşe içinde büyük bir potansiyelle yenilendim, seninle birkaç dakikacık da olsa konuştum diye.
Günler bir şeylere gebe… Her doğan gün ne getirecek bilmiyoruz. Kimlerle karşılaşacağız, neler olacak, başımıza neler gelecek? Her şeyden habersiz, gözlerimizi açıyoruz yeni güne… Ancak gün içinde, yaşadıkça öğreniyoruz o günkü olayları.
Bu en güzel sürprizle başlayan gün bana ne verecek, benden ne alıp götürecek, onu da bilmiyorum. Mutluluk mu olacak baştan sona, kederle mi kararacak gelecek?
“Nasibimde ne varsa kaşığıma o gelecek. Allah’ın dediği olur!” der durur Kaptan. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Hayırlısı olsun, İnşallah!
Ben böyle şeyler söylemezdim, son günlerde onunla samimi olmadan evvel. “Hayırlısı, İnşallah, Maşallah…” falan demezdim pek. Onun tesirinde kalmışım, demek ki! O der ki:
“Ne olursa olsun! Her ne olursa, Eyvallah!.. Korkunun ecele faydası olmaz! Ölümden öteye köy mü var! Allah’a bir nefes borcum var. Nasıl olsa bir gün o son nefese de sıra gelecek. Geri sayım doğumumla başladı. İlk çığlığımla ikincisi… Derken günde yirmi dört binden, bilmem ne kadar “Hu!” diye adını zikretmişimdir. Gerek içe gerek dışa doğru… Bilinçli veya bilinçsiz… Sen de bir nefes gafil olma Allah’ı anlatmaktan!..”
Adam, sanki sırf dua ve nasihat için yaratılmış! Bir de namaz ve zikir… Bir elinde tespih, dudakları kıpır kıpır… Bir anını boş geçirmiyor. Ya nasihat ediyor, ya dua ediyor, ya zikrediyor. Ben böyle mütedeyyin bir adam görmedim hayatımda!
Mütedeyyin ama sıkıcı da değil. Benim gibi eski bir ateist dahi ondan rahatsız olmuyor, aksine arkadaşlığından tat alıyorsa, demek ki ham sofu değil, boş değil, gösterişçi de değil! Allah’ın da Peygamberin de istediği gibi olmuş ya da olma yolunda biri… Hani erene evliyaya inansam, ermiş diyeceğim de… Yine de derler ya “Evliya gibi adam!” İşte aynen öyle! Evliya gibi adam!
Sen şimdi evliyanın manasını da bilmezsin. Allah Dostu demek… Allah, bazı kullarını korur. O kullarının koruyucu kubbesi altında olduğunu söyler. Koruyucu kubbeden kasıt, O’nun muhafazası altında olmaları demektir. Nasıl değerli bazı eşyalar, üstlerine toz dahi konmasın diye diyelim ki bir cam fanus altında tutulur, aynı onun gibi… Değerli mücevherlerin, evrakların kasalarda saklanması gibi… Allah onları o denli korur ki öldüklerinde dahi o koruma devam eder, bedenleri topak altında çürümez, kondukları gibi, öylece kalırlar! Kefenlerinin bile çürümediğinden bahsedilenler vardır.
Allah, sırrını eminine verir. Dilediğini aziz, dilediğini zelil eder. Öyle takva sahibi olan, dünyayı içindekilerle birlikte ellerinin tersiyle iten kişiler için zaman ve mekân kavramını kaldırır. Duyulması mümkün olmayanları duyurur, görülmesi mümkün olmayanları gösterir, bilinmesi imkânsız olan şeyleri bildirir. O kişiler ki ilimlerinin, anlayışlarının ve imanlarının arttırılması için dua etmişler, bunun gerçekleşmesi için çalışmışlar, her yolu denemiş, arzu ettiklerine ibadet, sabır, gayret ve azimle ulaşmayı başarmışlardır.
Veliler, zikrederek ve fikrederek yol alırlar. Bir an Allah’ı anmaktan ve düşünmekten geri kalmak istemezler. Benim sana olan aşkım gibi Yaratan’a âşıktırlar. İsteseler de istemeseler de O’nu akıllarından çıkaramazlar! Onlar: “Allah!..” dedikçe Allah: “Lebbeyk!..” dermiş.
Lebbeyk, emrine âmadeyim, demekmiş. Allah diyor ya: “Ben size şah damarlarınızdan daha yakınım! Kâinata sığmam, kulumun kalbine sığarım! Bana bir adım gelene koşarak gelirim!” İşte böyle bir bağlantı var, Allah’la kullarının arasında! Bütün bunları Kaptan’dan öğrendim. Bende, öğrendiğini vakit geçirmeden aktarma isteği hastalık halinde… Okusaydım öğretmen olurdum belki de. Ondan da engin denizlere açılmak kadar zevk alırdım muhakkak!
Nerelerden nerelere geldik! Bende akıl fikir mi bıraktın! Telefondan girdik, evliyadan çıktık! Neyse… Nasılsa sen okumayacaksın bu yazdığım mektupları. Kimse okumayacak. Ne önemi var ki ne yazdığımın? Aklıma geleni yazıyorum, deşarj oluyorum böylece. Yazmasam, içime sığmıyor bütün bu olaylar, duygular, düşünceler… Had safhada şişirilmiş balon gibi patlama raddesine geldiğimi hissediyorum. Kâğıt: “Gel gel!” diyor kaleme, kalem: “Yaz yaz!” diyor elime. Elim: Sus sus!” diyor dilime ve kelime kelime kaydetmeye koyuluyor, kaybetmemek için biteviye…
Aman! Bana ne lazım? Bana sen lazımsın! Sesin, nefesin lazım! O eşsiz güzellikteki varlığın lazım! Hiçbir şey umurumda değil! Evliyalıkmış, velilikmiş… Dünya yansa yorganım yok içinde! “Niçin?“ de! Kaptan Allah’la mutlu, ben seninle…
Kaptan da dünya da bir yana, sen bir yana! Sen yetersin bana! Her şey herkesin olsun! Benim için tek sen ol, kâfi! İyi ki varsın! O kadar değerlisin ki evren ve içindekiler kadarsın!
Ne güzelmiş, yeni bir güne seninle uyanmak! Ne güzelmiş, günün ortasına düşmek, düşüvermek! Ne güzel, böyle sesinle süslenecek, seninle güzelleşecek günleri düşlemek!
Seninle, sesinle gelecek her yeni günü düşlemek ve beklemek ne güzel!
Bahtiyar”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 506
YORUMLAR
Konuşup hasret gidermek insanin sevdigiyle, hic bitmesin ister insan, konuşmak yetmez ki telefondaki sesi, nefesini duymak, hissetmek, ucunda onun olduğunu bilmek, sabırla beklemenin tadına ermek.okumada da yazmak güzel, kendini mutluluğunu aktarmalı, mutluluğunu herkese bulastirmali.Sevdim bu güzel yazıyı.Saygilarimla