İnsan zorla belaya bulaşır ya, işte bu da öyle bir şey.
İnsan zorla belaya bulaşır ya, işte bu da öyle bir şey.
İnsanın kendisine ettiğini, bir köy ayağa kalksa ona edemez derdi annem. Kişi en büyük zararı kendisine verirmiş. Bunu her kim söylemişse o kadar doğru söylemiş ki, saatlerce oturup söz yazılsa bu kadar net anlatılamazdı bu durum.Mutlaka bir kadın söylemiştir bu sözü diye düşünüyor, bir kadın böyle bir yorum yapmıştır düşüncesiyle konuşuyorum.. söylenen bu sözlerin en başında geliyor, yani tam olarak bana uyuyordu.. Yapılan iyiliklerin altında kalıp ezilmekten daha acı veren bir durum olabilir miydi acaba? Harcanan onca emek o kadar kolay suiistimal edilebiliyorsa, yapacak bir şey yoktu.
Baştan atılamayan bir yumruk, yada dört harfli bir sözcüğü demek, bu kadar zor olmasa gerek, ama bana çok zor gelmişti işte. Diyeceğim sadece, hayır’dı. Bu dört harfi söyleyemeyip adeta beni damağıma yapışmıştı ve söyleyememiştim, şimdi de canımı acıtıyor, beni sıkıntıya sokuyordu. İş işten geçtikten sonra bu dört harfli kelime dilime döküldü ama artık bir önemi kalmamıştı. Belki hala hayır deme şansım vardı, belki çok geç kalmamıştım ama gene de geç kalmış sayılırdım..
Adam bir şeylerden kaçıp, saklanmak istiyordu.Gırtlağına kadar gömülü olduğu borçlarını çalışıp ödemek istemiyor, başka-başka yollar arıyordu, neymiş, bu kadar borç çalışmakla biter miymiş..İyi de, kaç- kaç nereye kadar kaçacaksın? Bir şekilde bir yerden duvara toslayacaksın.
.Yok, efendim bunu şu ana kadar başarmışsam bundan sonrada başarabilirim düşüncesi ne kadar doğru, ne kadar mantıklıdır sorusuna yanıt hazırdı…
Şimdiye kadar bu duvara toslamalarından yara almadım, bundan sonra da kendimi koruyabilirim. Tamam, belki o ana kadar yara almamış olabilirsin, eğer iflas etmenin ardın boşandığın eşini bir yara olarak saymasak elbette ki..ama bu hiç yara almayacak anlamına gelmiyor ki... Şimdilik arkasındaki duvar benim, Bana öyle bir yaslanmış ki, öyle bir güveniyordu ki bana, ben bile kendime öyle güvenmiyordum. Eğer ben kendime onun bana güvendiği kadar güvenebilseydim şimdiye kadar nerelerde olurdum ben bile tahmin edemiyorum.
Tanımadığın, sadece telefon vede site üzerinden tanıdığın bir kişiye insan nasıl bu kadar güvenebilir, saçmalık bu, baştan aşağı saçmalık, dediğimde ise sinirden deliye dönüyordu, sen neden kendini bu kadar hafife alıyorsun diye.
İyi de, böyle düşünmem kendimi hafife alıyorum anlamına gelmez ki.., senin beni arkanda bir dağ olarak görmen akılsızlık değil de nedir..Bana hem garantili bir duvar olarak bakıyorsun, ama bir yandan da bu duvarı hırpalıyor, taşların aralarını eşeleyip altlarını boşaltıyorsun. Bu gidişle bu duvar fazla dayanamayıp yıkılacak haberin olsun.
.. Hiçbir duvar yılımlasın, ve ille de yıkılacaksa o duvar.., hiç kimse altında kalmasın, hele ben o yıkılan duvarın altında hiç kalmamayım, zaten yıkılanların altında kalmamak için çabalıyordum bunca zamandır ve hala daha kendimi şöyle geniş, düşmekten uzak, dolambaçlı olmayan bir yol bulamadım.Bu yüzden kendimi her şeyden sakınıyordum, kendimden bile..
Onun üzerine de düşmesin, o da o duvarın altında kalmasın..Hangi tarafa yıkılırsa yıkılsın, her iki tarafta bana acı verecektir, bunu çok iyi biliyordum.
..Geri mi dönsem acaba?
Geri dönmekte istemiyordum ama, önümü de göremiyordum..Kendimi vurmuştum karanlık bir yola nereye çıkacağı belli olmayan bir yokuştu önüm, bu yokuşun çıkıp çıkmaz olduğu da belli değildi...Adam ağır vasıta, alışık borçla yatıp kalkmaya, ona bu durum zor gelmiyordu ama ben borca harca alışık değilim ki. Of ya Tanrım…, nerden sarıldı başıma bu adam... ..
…. hiç kimseden yardım almadım, istemedim de. Belki isteseydim yardım yaparlardı ama istemedim işte. Onlar için, onca arabalarla memleket’e gidip hava atmak yerine bu günleri de düşünselerdi, demiş en yakın akrabaları. Gel ki o en yakın akrabalar arasında ben de vardım da, ben onların o hallerini görmemiştim.., çünkü okadar yoğun öylesine işimle meşguldüm ki, olup biten hiçbir şeyden haberdar olamıyordum.
Kimden yardım istediyseler, hayır olarak yüzüne geri çarpıyordu. Borç olayı patlak vermeden, kısa bir süre önce tüm aile memlekete gitmiş, hepsinin altında son model birer araba, bütün o arabaları evin avlusuna dizmişlerdi.., hava atacaklar ya, kimeydi bu hava bilinmez ama daha sonra foyalar ortaya çıkınca herkes bunu konuşuyordu,arabaları avluya dizerken iyiydi, şimdide o yere düşen havanızı kaldırın bakalım, nasıl kaldıracaksın..
.. Benim bu olan bitenden haberim yok tabi, nasıl olsun? İş yaparken benim kadar dalgın olanı varmıdır bu dünyada acaba? Bilmiyorum.
Bütün aile borç içinde aldıkları arabalarla memlekette hava atarken, ben her gün olduğu gibi sabahın köründe kalkıyor işime gidiyor, ortalığı silip süpürdükten sonra oturup müşterinin gelmesini bekliyordum. Kapıdan giren her müşteriyi mutlaka güler yüzle karşılar onlara günaydın demeyi ihmal etmiyordum küçük büyük ayrım yapmadan, sonuçta onların sayesinde buradan ekmek yediğimin farkındaydım. Bunu hiçbir zaman unutmadım unutmam da..
Sonuçta onlara ne kalmışsa babadan kalmıştı ve henüz kendileri hiçbir şey yapmamıştı. Kaybedilen ne vardı, onu da bilmiyordum ama o her ne ise babalarının malıydı. Gel ki kaybedilen her hangi bir şey olduğunu da sanmıyorum ama varsa yani. Onlar babadan kalan mal ve paralardı. Bir de bankalardan çekilen krediler..,sonrada iflas ettik deyip, çekilen o kredilerin üzerine yatmak istemeleri, en çok dikkati çeken noktaydı..
..İflas ettik dendi ama bütün mal varlıkları ellerinde duruyordu, Henüz baba evlerinden bir tanesini bile kaybetmemiş, var olan arsalarda aynen korunuyordu.Ne oldu, krediyi çeken kişi kaçıp saklanmış, beş yıl kaçtıktan sonra nasılsa her şey silinip, f ediliyormuş ya,ondan sonra her şeye yeniden başlayacaktı, plan buydu ve ben bu konuşmaya bizzat kendim tanık olmuş, dudağım uçuklamıştı.Tam anlamıyla dindar, beş vakit namaz kılıp, kardeşlerin eşleriyle bile tokalaşmayan bir aile geleneğine dönüşen bir yaşam tarzları vardı artık, bu aniden gelişen zenginlik sonrası..neyi kaybettiler? Neyi batırdılar hiç kimse bilmiyor, hiç kimse bu duruma bir anlam veremiyordu kendilerinden başka. Bir açıklama yapmadan, sadece iflas ettik deyip ortalığı yaygaraya vermeleri çok da anlaşılır bir durum değildi başlarda ama bankalardan çekilen krediler ortaya çıkınca durum anlaşılmış, neden iflas ettikleri de ortaya çıkmıştı, tıpkı sistemin yaptığı gibi, bir şekilde devletten bir şeyler yürütmek ve soymak.
Herkes bir şekilde çarkını döndürüp kendine yer ediniyordu ama bunu nasıl başarıyorlardı, hiçbir fikrim yoktu.Onca yıl çalış didin alın teri dök, hala sürün, başkaları bir bakıyorsun duvardan dört köşe, gel de küfür etme,sövüp silme..
Başka şeylerde konuşuluyordu insanlar tarafından….Örneğin,sahneye bir oyun mu konmuştu?
Ortada bir başka oyun mu vardı acaba?
‘’Beklide ortada oynana bir başka oyun vardı, kızlara verilmek istenmeyen babadan kalan mallar’’ gibi mesela. Çünkü insanların ağzı torba değil ki büzesin. Bir anda zenginleşip, sonrada birden bire iflas ettik diye açıklama yap, insanın aklına başka bir şey gelmiyordu ki...
Her birinin altına aldıkları arabalar geri gitti, onlar zaten botçu adamlar malını geri almıştı. Bankadan kredi çekilmiş, kredi kartlarına borçlar birikmiş, alışları verişleri de bunlardan ibaretti. Nasıl battılar, nereye battılar, bende bilmiyorum, başkaları da bilmiyordu..Sistem adeta bu ve bunun gibilere çalışıyordu ve her birinin altında bir melek oluştu ve hoop, hepsini alıp göklere çıkarmış, hepside para, mal mülk sahibi olmuştu…, ama nasıl?
Bu kısımları beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor desem de kafamdaki soru işaretlerinin oluşmasına da engel olamıyordum, doğal olarak...
Gene de ne olursa olsun ben güne, o güne bakıyordum…, Beni bunca sıkıntıya sokacak olan sıkıntıya, neden evet demiş…, ona neden hayır diyememiştim?, şimdi bu durum içimi yakıyor, resmen acı çekiyordum durduk yerde... Çok sıkılıyor, çok da canımı yakıyordu hem de çok..
Onca zaman hiçbir yere sığdıramadığım bu gönlümü salıvermek, o kadar kolay mıydı? Hiçte kolay değildi. Ne denizin içinde bir okyanus sığar, nede ayın içine dünyayı sığdırabilirsiniz.Sanırım ben farkında olmadan bunumu yapıyordum..
Gündüz Yavuz..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.