Piskopatız İcabında Oyarız
2000lerin başı. Antalya. Bir öğrenci evi. 2 profesyonel sap
"Sıra sıra kaç kişiyi aradı saymadım Cenk, ama yol boyunca herkese aynı ağlamaklı ses tonuyla aynı şeyleri söyledi."
"Güzel miydi?"
"Dün naptım biliyo musun? Telefonumun şarjı bitmişti, şarj da annanemlerde kalmış. Oturdum seni düşündüm, sonra da ağladım. Şimdi eve gidiyorum, şarjı tam dolduramadım, ben seni ararım canım."
"Kız güzel miydi lan?"
"Sonra bi ara telefonu çaldı, baktım "O. Çocuğu üç arıyor" yazı..."
Açık pencereden girip çıplak parkeye düşen cisim muhabbetlerini böldü. Taş sarılı bir kağıt:
“LAN KAMİLLER EVDE NASI Bİ HAYVAN BESLİYOSANIZ YEMİNİ SUYUNU VERİN AZ SESSİZ OLSUN SABAH SABAH DELİ ETMEYİN ADAMI”
Aynı anda kalkıp yan odaya gittiler. Elinde gitar, böğürüp duran tipin kıçına tekmeyi salladı biri
“Lan Sato, al sana mektup var!” diyerek kağıdı gösterdi.
“Ya Cenk napayım, öğrenmem lazım bu işi!”
“Öğren oğlum öğren, öğrenme demiyoruz, ama sessiz öğren. Bak bu kaçıncı şikayet, kaç kere de kapıya geldiler.”
“Lan bi de Akdeniz Akşamları filan çal çalacaksan, bu ne oğlum böyle bilek sebahattinmiş, hudasmış, sapaltora’ymış”diye araya girdi Ömer.”
“Black Sabbath, Judas, Sepultura…”
“Her ne boksa, hepsi birbirinin aynı.”
“Sanata saygı kalmamış abi, hay ben böyle…”
Cenk ve Ömer odadan çıktılar. Eve ve çevresine sessizlik hakimdi.
“Ya Ömer, şu işi de hallet bugün istersen, vicdanım hiç rahat değil benim.”
“Tamam abi gece olsun, o iş kolay, beraber hallederiz iki dakka…”
“Yok sen yalnız hallet, benim ters tarafta başka bi işim var bu gece… Lan bu zibidi napıyo, bi bakalım.”
Odasının bir anda açılan kapısı, Hamit’in herhangi bir refleks göstermesine sebep olmadı; alışıktı.
“Oğlum ne chat manyağı adam oldun çıktın lan sen!” diye kükredi Ömer.
“Abi tamam tavladım kızı, ikna ettim” diye karşılık verdi Hamit.
“Şu İtalyan mı?” diye sordu Cenk.
“Evet abi, Necati yengeniz işte.”
“Lan oğlum Necati bi kız ismi olarak sana da tuhaf gelmiyor mu?”
“Abi yarı türk yarı italyan kız, italya’da doğmuş, ailesi Necati’nin erkek ismi olduğunu bilmiyolarmış.”
“Bence kız abi bu” dedi Ömer “baksana gülücüklere, bizimki yazmış, o…”
“Ne zaman buluşuyonuz?”
“Bu akşam.”
“Hadi bakalım.”
Cenk ve Ömer okulu bugün de asacaklardı. Öğlene kadar yattılar. Kızlardan konuştular. Eğer kız olsalar birbirlerine verip vermeyeceklerini öğrendiler. Ömer bir ara kalktı tavana ayakkabısıyla iz bıraktı.
Öğleden sonra, dün sabahtan kalan makarnayı yerlerken Hamit ve Mehmet(Sato) uyuyorlardı. Yemek yerken yine kızlardan konuştular. Geçen haftaki olayı hatırlayıp, cep telefonlarına bakıp iç geçirdiler. Alkollü bir gecede uyurlarken eve hırsız girmişti. Bunu ilk anlayan ve diğerlerini de uyandıran Mehmet olmuştu. 4 telefon içindeki notla beraber bir poşete konmuş ve açık salon camından geri atılmıştı. Notta “SİZİ ADAM YERİNE KOYDUK DA EVİNİZE GİRDİK BU TELEFON DİYE KULLANDIĞINIZ KÜTÜKLERİ DE ALIN… ANNADINIZ SİZ ONU” yazıyordu. Yemekten sonra tekrar yattılar, uyudular. Uyandıklarında hava kararmıştı.
Gece. Ev sessiz. İşte bu benim beklentisi içinde olduğum… Mehmet evde, ama hala uyuyor. Ben, yani bu evin hayaleti. Bu evin bahtsız hayaleti. Onca güzelim yer varken sen git bu hırbolarla aynı yere sıkış kal. Neyse ki şu tablodaki kadın var, sahile oturmuş denizi izleyen siyah bikinili kadın. İşte en sevdiğim anlar; nadiren kararan salon ışığında yanına gidip oturduğum, uzun uzun konuştuğum, bazen de, şey işte…
Yanına gittim, oturdum, uzun saçlarını okşamaya başladım.
“Dokunma bana! Kim O fingirdek?”
“Ha?”
Cevap vermedi, bir anda kalkıp denize koştu, kendini dalgalara attı.
“Ya bi tanem, dur, dursana, kahretsin Mehmet uyandı, bu tarafa geliyor, hemen…”
Gecenin ilerleyen saatleri. Evin giriş kapısına basıp, korkak adımlarla içeri giren kişi, açık salon kapısından yerde kanlar içinde yatan Mehmet’i gördü.
“Lan Memet noldu? Memet, Memet!
“Ah, dövdüler abi!”
“Kim, kimler?”
“Biraz müzik çalışayım dedim, çalışırken nolduğunu anlamadım, bi sürü kişi üstüme atladı. Sonra soydular beni, ısladılar, sopayla dövdüler… ah.. offf…”
“Kapı, kapı lan kapı?”
“Gürültüden zili bile duymadı onun bunun çocuğu diye bağırıyodu biri. Sana noldu lan, elin yüzün kan içinde, Ömer?”
“Beni de dövdüler!”
“Kim, kimler?”
“Ya geçen gece iyi kafayla ödünç aldığımız sandalyeler vardı ya, hani şu balık lokantalarının oradaki kafeninkiler, gece vakti dışarda öylece duruyolardı hani…”
“Ee?”
“İşte, Cenk tutturdu; yok benim vicdanım rahat değil, geri götürelim… Götürdüm; önce 3 tanesini götürdüm koydum oraya, sonra geri döndüm diğer 3 tanesini de aldım götürdüm, bıraktım oraya. Eve geri dönüyorum, arkamı döndüm, olmadı ki lan dedim, dağınık bırakmışım, düzgünce dizeyim şunları…”
“Ee?”
“Düzeltirken, nolduğunu anlamadım, arkamdan sopalarla saldırdı 2 amca. “Vurun hırsıza” diye bağırarak vuruyolar. Abi diyorum çalmıyorum, geri getirdim, dinleyen kim, vuruyolar. Hakan Usta’dan bi kere bi şey çalarsın, ikinciye izin vermez diye vuruyo biri… Bi boşluk bulup zor kaç…”
“Ömer! Memo! Noldu lan?”
İkisi aynı anda:
“Cenk! Sana noldu?”
“Boş verin beni! Size noldu?”
“Noldu Cenk, ağzın yüzün kan içinde?”
“Ya işte, O’nun evinin önüne gittim abi, gece O’nun evin önü zifiri karanlık. Tüm malzemeler yanımda; boya,fırça ve el feneri. Asfalta kocaman AY yazdım ki arkamdan bi ses “pişt delikanlı” diyo, arkamı döndüm SEL gibi üstüme akan bi amca, “be mına goduğum” diyerek sırtıma geçirdi sopayı. Ardından bi kaç kişi daha daldı, suratıma inen yumrukları sayamadım…”
Üçü aynı anda eli kıçında topallayarak içeri giren Hamit’e:
“Lan Hamit! Ne bu hal?
“Gece soğuk ve sessizdi, yağmur çiseliyordu, 3 kişiydiler… Maalesef koruyamadım abi…”
Sabaha karşı Mehmet zorlanarak da olsa eline telefonu aldı, birini aradı. Aysel’in telefonunda “O. Çocuğu üç arıyor” yazıyordu.
2015