ÖLDÜKTEN SONRA MI SEVECEĞİZ
- Ölsem, dedim bir gün ona, ’naparsın?’
Nutku tutuldu.
Dondu kaldı.
Elinde bir bardak vardı düştü kırıldı.
Bir karga öttü
Bir rüzgar çıktı.
Bir sala verildi.
- Düşünsene, şiirlerim yarım kalır.
Hikayelerim...
Konuştuklarım...
En çok da sana olan sevdam.
Bir sigara gibi yarım kalır.
Bir çay gibi...
Böyle konuşmam onu kızdırdı, fark ettim bunu.
- Sus! dedi. ’Allah gecinden versin.’
Onu dinlemeye pek de niyetli değildim.
Kaç gündür uzaktı bana, soğuktu yaz günü, selamsızdı hasım gibi.
- Öyle de ölüm gelince bakmaz dediğine.
Hak vaki olur.
Bu can yok olur.
- Ya ne diyorsun sen, uyuzun en önde gidenisin biliyor musun?
Bela mısın başıma sabah sabah?
Ne istiyorsun söyle?
Canımı mı acıtmak istiyorsun?
Acıyor işte.
Yüreğe değen en zehirli mermi, söz mermisidir. Tabanca mermisi hiçtir; kılıç yarası, bıçak kesiği, zehir damlacığı...
- Düşünsene, kimse sana; neden beni özlemiyorsun, arayıp sormuyorsun ve beni sevdiğini söylemiyorsun demeyecek?
- Of ya! Demesin de...Tek sen de... Başka sese kulağım sağır biliyorsun. Başkasına körüm. Ama şimdi kötürüm oldum ya! Kes şunu.
Ağlayacak gibiydi.
Yağmura gebe bulutlara benziyordu gözleri.
Rüzgar iyice esmişti.
Yağmur yakındı.
- Şiir gibi yaşadı, şiir gibi öldü. derler ardımdan.
Şiirlerimi okurlar.
Şiirlerimi yazarlar mezar taşıma.
Helva yerine kırkımda şiirlerimi dağıtırlar.
- Sus lütfen!
Gözyaşları dökülmeye başladı kurak topraklarına kalbimin.
Bilse bendeki yerini, anlasa halimi, işte o zaman anlamı olurdu yaşamamamın.
- Bir kalem, bir defter koy yanı başıma. Bakarsın orada da yazarım sana. Düşünsene, ’Sana bu satırları soğuk ve karanlık bir mezarın içinde böcekler ve yılanlar içinde yazıyorum.’ diye yazsam....Hem burası çok sakin, insan ölünce yalnız kalıyor. Sorgu meleklerine veremeyeceğim tek hesap seni dünyada tek bırakmam olacak. Seni orada da seviyor olacağım. mezarımın toprağına eğilip kulağını dayarsan eğer seni seviyor diye fısıldayacağım.
- Bırak dalgayı. Daha yaşanacak onca güzellik bizi bekliyor. Söylenmedik sevda sözleri... Daha nice iç yakan bakışmamız olacak. Dokunmaya hasret ellerimiz kenetlenecek. Kollarımız saracak birbirimizi bir mengene gibi.
O kadar seri bir şekilde söyledi ki bütün bunları ruh halini anlamam için kafiydi.Yeterince üzülmüştü ve harbiden seviyordu. İnsanın ardından üzülen birilerinin olması bu kadar güzelken yaşarken bunun farkında olmaması da o kadar acı verici bir his...
- İlla ki kaybettikten sonra mı kıymet bileceğiz, delicesine seveceğiz, ölürcesine sarılacağız. Sen ne zaman bana ’Seni seviyorum.’ diyeceksin. İçinden geldiği gibi; bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, ağaçları kökünden söken sel ve her şeyi silip süpüren yel gibi. Yoksa yine böyle el gibi mi duracaksın bana. Öyleyse öleyim de kurtulayım. Seveyim de yaşayalım diyemediğimiz için bunu söylüyorum. Hem hayallerimiz yarım kalır. Şarkılarımız...Yazdıklarımız...
Yağmur başlamıştı.
Sağanaktı.
Şemsiyesizdim.
Onun gözyaşlarında yıkanmak ve arınmak istiyordum tüm kötü hislerden. Aklımı esir alan her türlü olumsuz düşünceden ve kalbimi yaralayan her türlü kötü histen kendimi azat etmek istiyordum.
Elimi tuttu, sımsıkı hem de.
Yüreği ellerimde atıyordu.
Hissediyordum onu.
Hissediyordu beni.
Yüreğim ellerindeydi onun.
- Beni birazcık sevmişsen deme bir daha bana böyle. Ölümden bahsetme. Asıl ben ölürüm o zaman.Seni toprağa defnedersem kendimi de şu üstümüzdeki kara göğün altına yaşayan bir ölü olarak defnederim.
Sözlerini bitirmesine müsaade etmeden öyle bir sarıldım ki ona kemiklerinin çatırdama sesini duyuyordum ve sanki birisi şu yağmur yüklü bulutları sıkıp suyunu üzerimize döküyordu. Ve biz, sokağın ortasında, yağmurun altında, yekvücut bir şekilde başka âlemlerdeydik.