- 806 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
461 - İNADINA SEVMEK
Onur BİLGE
“Dedeciğim, beni affet! Bu senin sevgin var ya… Bana hiç de sağlıklıymış gibi gelmiyor. Aşk değil, saplantı sanki! İnatlaşma gibi bir şey… Umursanmamayı gurur meselesi yapmışsın, bence. Bulunmaz Hint kumaşı değildi ya… Dünyanın en güzeli de değildi! Tek o mu vardı yeryüzünde ki sen onu bu kadar, böyle taparcasına sevdin ve halen sevmekte olduğunu söylüyorsun! Nedir bu hastalıklı sevdanın aslı? Şimdi burada kimse yok. Bizbizeyiz.”
“O sevdirmedi ya bana kendisini. Onu sevdiğimi söyleyemedim açık açık ama anlamamış olması mümkün değildi. Ben onu sevdim, seveceğim. İnadına seviyorum, son nefesime kadar seveceğim hem de… İçimde eksiltmeyeceğim aşkı. Ben onu sevmeyi sevdim. Aşkı sevdim ben... Acıtan tadını… O kadını bu kadını değil, aslında… Her biri bir araçtı, birer ikona yahut kokona… Ben tapınmayı sevdim, kendimden geçercesine, yana yana… Karşılık beklemeden… Alıştım tek taraflına aşkın. Sevdam şaşkın, ben şaşkın… Sen de şaşkınsın değil mi güzel kız?”
“Şaşkınım, dede. Hem de çok şaşkın! Ben karşılıklısına talibim aşkın. Bir zamanlar gizlisi, yani tek taraflısı beni çok üzdü, çok yıprattı, yordu. O, o zamanlar başkasını seviyordu. Zamanla özgünlüğünü kaybetti. Tam vazgeçeceğim anda bana döndü ama artık benim dünyamdaki bütün ışıklar söndü!”
“Sevmek… İnadına sevmek, yüreğin dayanabildiği kadar… Yanmak, inadına yanmak, yüreğin yanabildiği kadar… Yürek bizim, haz bizim! Ne kadar sevsek az kızım!
Kıyasıya sevmek vefalısını da vefasızını da… Doyasıya sevmek, arlısını da arsızını da… Kararlısını da kararsızını da… Bir kadını sevmek inadına… Adını söylemek tekrar tekrar yalnızlıklarda… Her tekrarlayışta aynı haz… Ne kadar seversek sevelim yine de az.
Sevmek… Ne olursa olsun, nasıl olursa olsa olsun sevmek, sevebilmek mesele… Mesele ille de ille karşılık beklemek değil. O benim yüreğimin hazzı… Öyle kesmez beni hafifi, azı… İçimde Antalya’nın ağustos yazı… Saçlarımda Toroslar’ın ayazı, beyazı…
Bir kadını sevmek, inadına… Severse sevsin, sevmezse sevmesin, ısrarla… Adını söylemek karanlıklarda, adını haykırmak ıssızlıklarda… Ayrılıklar yaşansa da, sallanan avuç içlerine bakılıp kalınsa da mahzun mahzun… “Unuturum!” diye teselli etmeye çalışırken kendini, mıh gibi saplanıp kalmak aşka, bir an akıldan çıkarmadan sevmek fasılasız, bambaşka bir hazla ki o haz bambaşka…
Unuturum diyerek teselli olmaya çalışmak ama unutmaya yanaşmamak, asla! Yaprakları dökülüyor olsa da dalında tutmaya çalışmak gülü… İster canlı olsun, ister ölü… Bir gülü sevmek her haliyle, yaşamak… Bir gülü sevmek, nokta koyamamak… Aza kalsa da zaman, hiçbir zaman aşkla geçen zamana acımamak… Açılmamak başka denizlere… Dehlizlere dalsa da, kaybolsa da ayrılan, yılan gibi sessizce süzülmek gitmek arkasından… Yakalamak, tutmak yakasından…
Şimdi o gitti diye sevda azalacak mıydı yani bende! Aniden yok oluverecek miydi o doyulmaz duygular! Işığını kaybediveren gölge miydi kalbimdeki film! Nasıl birazcık, nasıl parça parça, nasıl azar azar, nasıl külliyen gider o hisler? O hisler ki ruha hayat bahşeder. Gönlü capcanlı tutar, biteviye besler…
Sevdanın yaşı var mı! Aklı var mı sevginin! Mantığı var mı aşkın! Mesafelere aldırır mı! O gitti diye her şey bitti mi yani! Ben artık onu sevmeyecek miyim yine delice! Sıcaklığıyla ısınmayacak mı yüreğim! Güneş ta oralardan ısıtmıyor mu dünyayı!
Bir yalanın gerçeklik payı mı olur o en değerli duygular! Hayır, güzel kızım! Hiç de öyle değil… O benim ürkek kuşum olarak kalbimde yaşamakta… Islak martım… O tatlı sancı feda edilecek gibi değil. O güzeller güzeli gitti ama gitmekle değişmedi gönlümün havası. Hayali kaldı ya bende… Bendeyim ona ben de… Misali hizmet ediyor bende. Çok iş görüyor hem de…
Çok gürlemeye başlamıştı hava. Mayıs ayının on dokuzu… Bir bayram sonu… Günlerden cuma hem de… O bende günlerin sesi olarak kaldı. Hayatımın nefesi... Cama vuran yağmur damlalarının tıkırtısı… Oluklardan akan suların şıkırtısı… Sokak kedisinin mırıltısı… Bir ses olarak kaldı, bir nefes olarak… Kulaklarımda bir seda, ruhumda coşku, gönlümde bayram… İnanır mısın Semiray, yaşanılan her gün bende böylece kayıtlıdır. Ayıyla günüyle, olaylarıyla, yaşanmışlıklarıyla... Veda olsa ne yazar! Elveda olsa ne yazar! Ebediyen gitse, hiç gelmese, görmesem de bir şey değişmez ki bende! Gitti diye kapanmaz benim yaram. Sevdam renk değiştirmiş olur sadece... Başına kara bulutlar çöker. Karasevda derler adına. Aşkından ölüyor olsa da bir adam, yalvarmaya değer mi bir kadına!..”
“İlginç bir adamsın, biliyordum da bu kadar enteresan olacağın hiç aklıma gelmemişti. Aç kapağını, sayfa sayfa çevir çevir oku! Kitap gibisin Maşallah! Keşke diğer arkadaşlar da burada olsalardı da bir sözcüğünü kaçırmadan sözlerini dinleyebilselerdi! Ne kadar şanlıymışım!”
”Ben de şanlıymışım, sizlerle sık sık bir arada olabildiğim için. Senin merakın var ya Semiray! İşte o merak boyuna deşelettiriyor hayatımı. Ben de bülbül gibi ötüyorum yani! Şu halime bak! Koskoca adam, oturmuşum bir genç kıza mazideki aşkımı anlatıyorum. Hem de en ince detaylarına kadar! Ah, ahmak kafam!..”
“Neden öyle söylüyorsun, dedeciğim? Sen her zaman demez miydin, ruhların yaşı yoktur, diye! Ne olmuş yani bedenin yıpranmışsa? Ruhunda hasar yok ya!”
“Kavak yelleri gibi hafiften esmeye başladı, sonrasında korkunç bir kasırgaya döndü! Talan etmedi dersem, yalan olur. Ruhumda hiç hasar bırakmamış olması da mümkün değil. Ancak az zararla işin içinden çıkmayı başarabildim, diyebilirim.”
Konudan uzaklaşacak diye aklım çıkıyordu! Hemen toparlamalıydım! Aslında hiç kesmemeliydim sözünü ama dayanamadım! Şaşkınlığım söyletti beni yine.
“Gitse de bitmez, diyordun dede. Nasıl kalır, gitse de? Yani nasıl kaldı sende? Her şeyiyle capcanlı, taptaze, aynı şekilde…”
“Gitse de bir şeyler yatıya kaldı dünyamda, Semiray. O martı hayalen, ruhen bana nikâhlandı. Heykel gibi, anıt gibi, put gibi... Bir ses olur zaman zaman… Bazen hayal, bazen düş… Bir biçimde kalbimde vurur durur, her zaman.
Yani o gitti diye, yanımda yok diye onsuz mu kalacaktım sonsuza kadar! Yani kalbime dolmayacak mıydı aşkı ılık ılık! Yüreğimde gümbür gümbür vurmayacak mıydı! Hayallerimi de mi alıp götürecekti benden! Gülüşlerimi silip süpürdüğü gibi gülüşlerini de mi toplayıp götürecekti! Kulaklarımda çınlayan, duvarlarda yankılanan kahkahalarını da mı alacaktı yanına! Yani sihirbaz gibi silecek miydi bütün yaşanmışlıkları bir kalemde! Yani o gitti diye mekândan, bitecek miydi temelli bende! Eksilecek miydi acaba dünyamda bir nebze bile!
Hayır, güzelim! Hiç de öyle değil işte! Öldüremediği yanı vardı ya onun… Götüremediği yanı… Yani görüntüsü… O bende kalacaktı bütünüyle… O görüntüyle nefes alacaktım. Yaşıyor sayacaktım kendimi. Öyle olmalıydı aslında değil mi?”
“Gönül, öyle olmasını ister de yapabilmek başarı! Becerebilmek marifet ister! O maharet, galiba yalnız sende! Lütfen devam et, dede!”
”Bölünmez bir bütün halinde kaldı o bende… Gençliği, dinçliği, tüm çıldırtıcı güzelliğiyle… Hiç yıpranmayacak bende, hayalimde… Hiç yaşlanmayacak, hayat denen değirmen onu da öğütse de… Saçlarının dipleri tel tel yanıp ağarsa da zamanla, asla ağarmayacak hayalimdeki kuzguni siyah saçları. Kaşları aynı biçimde, yay gibi, kalkık ve çekik… Kirpikleri iri iri kıvrık ve sık… Gözleri badem gibi, yaratılıştan sürmeli… Nasıl da ilk günkü gibi duruyor belleğimde, beynimin arşivine girip de görmeli!
Ellerinden başlayarak kırışmadı cildi, yüzünde çizgiler oluşmadı hiç. Göz uçlarında kaz ayakları bile oluşmadı. Ne gözler altındaki mor halkalar, ne gerdan sarkması… Vücudu falan hiç bozulmadı, pörsümedi, sarkmadı. Hantallaşmadı, ne kadar kilo almış olursa olsun! Afrodit gibi öylece kaldı. Asırlarca bozulmadan kalan mermer bir heykel gibi… Kalbimde saklanıyor, ruhumda salınıyor, hayalimde yaşıyor, yaşıyoruz. Ne dilersem yapıyor, itirazsız, gönüllü… Bende bir bende gibi… Ben de bir bende gibi emrindeyim. Hep böyle kalacak bende son nefese kadar. Hatta mezara benimle beraber girecek. Kalbim durdu diye duracak değil ya… O vuracak onun yerine, mahşere kadar…
Giden gider dilediği yere. Biten biter kendi haline... Yiten yiter. Yeni adresini bile merak etmem. Nasıl, ne halde olduğunu da… İsterse ayda yılda bir gelir, görürüm, isterse hiç gelmez, bir daha dünya gözüyle hiç göremeden ölürüm.”
“Bedensel varlığını yok sayarak, öyle mi? Bir hayalle devam ederek… Nasıl, dede?
“Yok sayarak… “Hiç gelmedi öyle biri!” derim. “Hiç görmedim, tanımadım bilmedim… Ben onu değil, bir hayal sevdim!” derim. Benim sevgim yanımda, bende, daha ne isteyeyim!"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 461
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.