- 834 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
RAMAZANI İDRAK ETTİK/Mİ?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dün, ramazan pidesi almak için fırına gitmiştim. Sıradakilerden birisi pide yerine, iki ekmek istedi fırıncıdan. Sıra bana geldiğinde sessizce sordum; “niye pide almadı” diye. “Pide pahalı geliyor”, durumu iyi değil dedi.
Birden nutkum tutuldu, kekelemeye başladım, sonra da, “yazıklar olsun bana, yazıklar olsun bana” diye bozuk saat gibi sözlerim dilime dolaştı.
Evet, en yakınlarımız, komşularımız, akrabalarımız, mahallede oturan sakinlerimiz, vatandaşımız, ya da tanımadığımız birileri… Belki de şu anda aç, susuz, kimsesiz, hasta, bakımsız ve çaresiz.
Bizse hala, “bu zamanda fakir kaldı mı ki?” Türünden, kendimize teselli vererek, “perhizlerimize dahi aldırmadan”, kuş sütünü bile ihmal etmeden, durmadan dinlenmeden, zararlı zararsız demeden, israfı hatırlamadan yiyoruz.
Bu ramazanda belediyelerimiz iftar verme rekorları kırdılar. Ne güzel bir niyet, ne hayırlı bir icraat. Her kesimden katılımın olduğu bu davetler, sokaklara caddelere sığmadı. Hatta bazı belediye başkanlarımız, yöresel yemekleri yaşatmak adına, onlarca çeşit yemekler hazırlattılar.
Umarız bu iftarlar, sadece zenginlere, itibarlı ve imtiyazlı kişilere yapılmamıştır. Fakirin, garibin, yetimin, dulun, âcizin ve düşkünün de durumları gözetilmiştir. Çünkü bu tür iftarları, en çok bu kesim hak etmektedir.
Gönül isterdi ki, aleni yapılan bu hayır ve hasenat işlerine, bir de gizli yapılan yardımlar çeşni katsaydı. El âleme duyurmadan, el altından, hak edenlerin evlerine gidilseydi. Böylelikle, “açık ve gizli” çift sevap kazanma fırsatı da değerlendirilmiş olurdu.
Mesela, belediye başkanlarımızdan bazıları, sırtlarında un çuvalı ile gece yarısı bir garibin evine girerken kameraya yakalansaydı. Yahut ta poşetleri kapılara bırakırken, bir komşu görse de, mahalleye duyursaydı, ya da cep telefonu ile gizlice çekerek TV kanallarına servis etseydi.
Birkaçı, yaşlı ve yatalak bir hastanın evini toplarken, süpürürken yakalansaydı. Ya da, iki belediye başkanı, yardım anında, bir yaşlının evinde burun buruna gelseydiler de, “böyle bir sevabı kaçırdım” diye birbirlerine gıpta etseydiler.
Bizler de, bu hayırseverlerin; “niye ifşa edildim” diye kızmalarına rağmen, haber avcılarının gizlice zumladıkları bu yardımları izlerken, gözlerimiz yaşarsaydı.
Umarız böyleleri vardır da, bizler duymamışızdır.
Diğer yandan bu kuruluşlar, özel işlerini yaparken, yakınlarına zaman ayırırken, devletin elektriğini, klimasını, suyunu, telefonunu kapatarak, “bu takvasıyla” yanındakilere parmak ısırtsaydı. En güzel örnek bu olmaz mıydı?
Peki ya holding ve bazı S.T. Kuruluşları; yalılarda, yatlarda, iftar verirken, kaç tane fakir ve düşkünü bu davetlere çağırdılar acaba?
İftar adını kullanmasalar, kimseye sözümüz yok elbette ki. Kimsenin zenginliğinde, parasında ve malında da gözümüz yok.
Fakat Ramazan-ı Şerifin mübarek adı kullanıldı mı, iş değişiyor. Yani bu zenginler kuş sütü sofralarla, havyarlarla verdikleri iftarlarda, kaç fakirin, yetimin karnını doyurdular?
Malum bazı zenginler, “fetvasını kimden almışlarsa”, zekâtlarını oğullarına, iftarı da yandaşlarına vererek, borçlarını böylece ödemiş oluyorlar(!).
Şimdi düşünüyorum da, ben bu ramazan-ı şerif ayının hakkını ne kadar verebildim acaba. Yazımın baş kısmında anlattığım küçük bir tesadüf, bu ayın hakkını laikiyle veremediğimi açıkça gösteriyor. Ben, kendi adıma yapamadıklarımın sorumluluğunu kabullendim.
“Allah rızası için” yola çıkan kuruluşlar, siz de bir nefis muhasebesi yaparak, icra atlarınızı bir gözden geçirin hele. “İyilik yapma, sevap işleme” yolunda, ihmal ettiğiniz garip, yaşlı, yetim, hasta oldu mu acaba?
Uygun olmayan yerlere ve kişilere haksız harcama yaparak, hem fakirlerin, hem de tüyü bitmemişlerin hakkını ve vebalini mi aldınız yoksa?
Yani “ramazanı laikiyle idrak edebildiniz mi”? Demek istiyorum. “Evet” se cevabınız, mesele yok.
Bizden söylemesi.
YORUMLAR
Bazen insanlığın duyarsızlığına hayret edip ne yapmalı dediğimde ve aniden nükseden o kocaman tebessüm ki rahmet bildiğim ve dört gözle gelmesini bekledğim/iz mübarek bir zaman dilimi ve ne çok hayale sığınıp zaman zaman sığıntı hissettiğim koca bir boşluk.
Gerçekten de yüce Yaradan her şeye kadir ve nelere muktediriz bizler yeter ki inancımızı ve umudumuzu eksik etmeyelim lakin çok konuda çokça imkansızlık saklı belki de değişmeyen insan karakteri hele ki birbirimizin ardından atıp tuttuğumuz ve nasıl oluyor da özümüze sahip çıkmıyoruz, demenin getirdiğio buruk tat.
Ben, siz ve her kim ise zaten gelip gidiyoruz ve geçmek bilmez iken sair acı geçmesini beklediğimiz yine acıların derin közü.
Çok anlamlı bir paylaşımdı ve samimi anlatımınız ve sunumunuz ile bizlerin de ihtiyaç duyduğu o samimiyeti yine satır aralarından yüreğimize armağan ettiğimiz...
Bazı şeyler var ki; birbirimizin gözünün içine soka soka ahkam kesiyoruz bazense saklı tutuyoruz hele ki ibadetin sırlarına vakıf İlahi Güce duyduğumuz şükür ve yine eksiklerimiz hem de boyutsuzluğumuzu güncellemek adına.
Kutluyorum değerli hocam ve hayırlı bayramlar diliyorum.
Saygılar, hürmetler.
Entellektüel-41
Kaleminizin gücünü, yazılarınızın ve şiirlerinizin değerini bilmekteyim. Fakat hepimizin yakındığı zaman sorununu hepimiz yaşamaktayız...Özgün ve nadide eserler üreteceğinizden eminim... Mevlam yolunu açık etsin... İyi bayramlar diliyor, saygılarımı sunuyorum efendim..
Mübarek Ramazan geldi gidiyor. Herkesin hele de devletin başında ve belli kademelerinde bulunanların bir muhasebe yapması lazım tabi bizim de... Ne kadar yoksulu, fakiri düşündük, komşu haklarına ne kadar riayet ettik, akrabalarımızı ne kadar gözettik, yetimleri, öksüzleri ne kadar dikkate aldık. Ayrıca bunları sadece ramazan ayı için değil ramazandan sonrada devamlı yapacak mıyız? Eski kötü alışkanlıklarımıza üç gün bayramdan sonra dönecek miyiz? Burası çok önemli işte... Sadece ramazan Müslümanı olmayanlara ne mutlu, ne mutlu hak hukuku her zaman gözetenlere, ne mutlu ramazanın kendisine fayda sağladığına inanana. Güzel bir yazı kutluyorum yürekten hayırlı bayramlar...
Entellektüel-41
Güzel günler diliyorum efendim...selam ve dua ile kalınız...
Bir başka edebiyat sitesinde de günün yazısı seçilen bu yazınızdan dolayı sizi can-ı gönülden kutluyorum sayın hocam.
Bu yazının başlığını gördüğüm anda '' aha da bazı vatandaşlarda karın ağrılarına sebep olacak bir yazı '' Diye düşünmüştüm ki bazı yorumları okuyunca yanılmadığımı gördüm. O vatandaşların Ramazan ayı başlar başlamaz karın ağrıları da başlamıştı zaten. Her nedense her Ramazan aynın gelişiyle başlar bu sancı, Ramazanın gidişiyle sona erer. İki ay on gün sonra bir daha sancılanırlar. Malum Kurban Bayramıdır. Bir ya da iki hafta kadar da bu dönemde sancıları tutar.
Neyse...Onları boşverip konuya dönecek olursak
Değerli Hocam.
Aslına bakacak olursak sadece Türkiye'de değil tüm Müslüman ülkelerde asıl yapılan şey ( bu sene için) 17 saatten daha fazla bir zaman herhangi bir şey yememekten ibaret oldu. Yani neredeyse %90 ımız ( kendimi en baş sıraya koyuyorum) sadece ve sade 17 saat ne yedik ne de içtik ama oruç filan tutmadık. haa hiç bir şey yemedik derken de aslında doğru konuşmuyorum. Gıybet yaparak bol bol Müslüman kardeşimizin ölü etini yedik.
Diğer aylardan farkı var mıydı?
Hiç yoktu dersek de haksızlık etmiş oluruz. En azından ramazan çadırlarına, ramazan kolilerine, fitre ve zekatlara haksızlık etmiş oluruz. Mesela ben, diğer aylarda bayağı bir boşladığım beş vakit namaza döndüm tekrar. Yani oldukça önemli farklar vardı diğer aylara oranla. Ancak tüm bunlar Ramazanı idrak ettik dedirtir mi bize? Bence hayır.
Bu arada %99 unun Müslüman olduğu ile gurur duyduğumuz ülkemizde Ramazan ayında oruç tutmayanların sayısının tutanlardan hiç de aşağı olmadığını gördük. Demek oluyor ki toplumun bir kesiminin zaten hiç umurunda değildi Ramazan- mamazan. Böyle bir kavramı idrak etmek gibi bir dertleri zaten yoktu.
Amaaaa.
Ama yarın bayram biliyorsunuz. Bayramı idrak etmek(!) için Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Alaçatı, Fethiye, Side, Alanya ve daha nice sahil beldelerine koşanlara baktığımızda vatandaşımızın ( Özellikle de Ramazanda sigarasının dumanını burnumuza burnumuza üfleyenlerin) Bayramı idrak etme konusunda bizden çok daha gayretli olduklarını görüyoruz.
Velhasılı kelam değerli Hocam. Biz garip bir ülkeyiz. Her zaman için bizim ülkemizde Ramazanın cefasını sen ben çekeriz, sefasını başkaları..
Yine de mutlu ve huzurlu bayramlar dilerim değerli hocam. Daha nicelerine inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Entellektüel-41
Bayramın araya girmesinden ötürü sayfayı açma imkanım olmadı...
Teşekkürüm geç kaldı...
Zahmetler ederek uzun uzun derdime, mustarip olduğum konulara şerhler yaparak nadide katkılarda bulunmuşsunuz...
Eğitimci kimliğimiz sorunların teşhisinde aynı duyguları paylaşmamıza vesile olmakta...
Emeğiniz, değerli katkılarınız ve paylaşımınız için gönülden teşekkür ediyorum...Güzel günler, mutluluklar diliyorum...
Daha özgün eserlerde buluşmak dileğimle...
“Bu zamanda fakir kaldı mı ki?” yazının paradoksu budur.
Yani bu devirde fakirin ne işi var. Öyle değil mi? Ülke toplumsal, sosyo ekonomi ve refah düzeyi olarak altın çağını yaşıyor. Birçok geniş alanda izdiham derecesinde iftar yemekleri. Şaşırmak lazım, neden pide alamadı diye. Valllahi haklısınız Sayın Entelektüel Bey (tek "l" )...
Ben şahsen çok şaşırdım, bir insan neden ramazan pidesi alamaz!
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Sayfama hoş geldiniz efendim...İlgi ve katkılarınız için teşekkür ediyorum...saygılarımla...
DEVRİM DENİZERİ
İş odur ki Şairin MEMLEKET İSTERİM dizelerindeki gibi bir insanlık seviyesine ulaşabilmektir.
VAROLUN.
farzımuhal
Entellektüel-41
Sayfama gösterdiğiniz ilgi ve değerli katkılarınız için teşekkür ediyorum efendim..
Devrim Deniz adlı kalem, doğrudan yazımı muhatap almadığından, kendisine cevap vermeyi doğru bulmadığımı ifade ediyorum...
ramazandan ziyade normal zamnda da insan olabilmenin, kurda kusa ustunlugumuzun hakkini verebildik mi ona bakmak lazim diye dusunuyorum.
DEVRİM DENİZERİ
Entellektüel-41
Yazıma gösterdiğiniz ilgi ve katkılar için teşekkür ediyorum efendim...
Muhterem Kalem Dostum,
Yazınızı okurken derin derin nefes aldım, iç geçirdim, âh ettim... Nerelerden, nerelere geldik millet olarak diye kendi kendimi suçladım nerdeyse... Yaşım altmış dörde geldi... Takva sahiplerinin tabiri ile "haddi aştık". Bu yaşa kadar çevremde bildiğim muhtaçlara yardım ve onları ele-güne rezil olmadan yaşayabilecekleri bir güce kavuşturma adına neler yapabildim diye sorguladım... Kendi gücüm neydi ki demedim; gene de sorguladım kendimi. Ve çevremde tuzu kuruların neler yaptıklarını ya da yapmadıklarını düşündüm... Köylerimizde insanlar birbirlerini daha iyi tanıyorlar. Küçük yerleşim alanları bu hususta çok daha iyi durumda. Şehirlerimizin "varoş" tabir edilen bölgelerinde, tek kat müstakil binalarda mukim insanlar birbirleri ile komşuluk ilişkilerini çok daha rahat yaşamaktalar; birbirlerini çok daha iyi tanımakta ve yardımlaşmaktalar. Apartman hayatına doğru evrildikçe durum çok farklı boyutlara varıyor. İnsanlar birbirlerini tanımaz hale geliyorlar ve geldik maalesef. İşte en acı tarafımız bu... Küçük bir köyü toplayıp doldurduğumuz tek kapıdan giriş-çıkış yapılan apartmanlarda selâmsız yaşantı var. En acısı bu... Büyük şehirlerimizde başlayıp yavaş yavaş ilçe belediyelerimize kadar sirayet eden iftar yemekleri tam bir gösteriye dönüşmüş durumda maalesef. Ve bu gösteri israf kapısı olmakta... Gerçekten muhtaç olanlara ulaşma adına yaya kalmakta... Yazık...
Rabbim, sonumzu hayr eyleye...
Kalbî selâmlarımı iletiyor, son teravih ve son orucu hakkıyla eda edip layıkıyla bayrama ulaşmayı Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
muhacir bozkurt tarafından 6/23/2017 8:19:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Entellektüel-41
Sayfama hoş sefa geldiniz efendim... Naif ve nadide duygularla yazıma değerli katkılarda bulunmuşsunuz...Yüreğinize, emeğinize sağlık...Çok mutlu oldum...Teşekkürlerimi ve saygılarımı gönderiyorum efendim...
Mutfak tüpünde alınan vergileri ödeyen fakir insanlara ilk yapılacak iyilik;
evlerde kullanılan bu ihtiyaçları vergi numarası üzerinden tespit ederek indirim yapılmasıdır.
Hiçbir fakirin reklâm edilmesi, kişi haklarına saygıyı ihmal etmesini gerektirmez.
Beyaz eşya satıcılarına da bir sözüm var; gelin ya da güvey adaylarının fakir olanları satış anında tespit edilebilirse,
abartılı hayır kampanyalarından kaçınarak hazır ayağına kadar gelmişlere gizlice iyilik etsinler.
Milletin ayağına bakarak bu fakirlik derecesi ve cebindeki kullandığı tütün fiyatını tespit için;
"Bi' sigara versene" sözü ile anlayabilirler!.
Bir tanıdık muhtar vardı, Ramazan yardımı yaptığı evlerde renkli televizyonu olan ve
Oturduğu evi kendine ait olanlara yardım dağıtırken(kurum yardımı) kendisi hem kirada oturuyor
Hem de otuzyedi ekran televizyondan seyrediyordu... öyle toktu ki...
Allah sağlığını bağışlasın. Üç dönemden sonra kendisi bıraktı muhtarlığı...
Şimdi, kızının evinde ve birlikte oturuyor.
Sağlıkla kal Ustam…
Kadiryeter Kadir Yeter. 23.6.2017 TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=165594
Entellektüel-41
DEVRİM DENİZERİ
Bedavacılığa alıştırılan bir toplum ve buna alet olan insanlar. Hala nerelerdeyiz!
Entellektüel-41
Sayfama hoş sefa geldiniz efendim... Değerli katkılarda bulunmuşsunuz...Yüreğinize sağlık...Teşekkürlerimi ve saygılarımı gönderiyorum efendim...