YARIN ÇOK GEÇ
Varlığı sabrını yıkan, yokluğu canını yakan insanlar vardır hayatımızda. Ne yaparsa yapsınlar, ne yaparsak yapalım vazgeçemediklerimiz. İşte onlar gerçek sevenlerimiz, gerçek sevdiklerimizdir. Adı annedir, adı babadır, adı eştir, kardeştir, adı evlattır.
Peki neden acaba; aile efradımıza asıl göstermemiz gereken sabrı, anlayışı, ilgiyi, özeni, nezaketi onları ilk bulduğumuz günde ki tazeliğinde tutamıyoruz da kapımızın dışındakilere her gün aynı tazelikte sunuyoruz bütün bunları? Başkaları ve aile arasındaki farkı neden hep geç fark ediyoruz?
Başkaları ile gayet anlayışlı iletişim kurarız, asıl bağları kuvvetlendirmemiz gerekenlere empatiden uzak davranırız.Çoğu zaman kısa, kestirmeden cevap veririz başımızı kaldırıp yüzüne bakma gereği duymadan. Bu tavrı dışarıdan birine değil iki kez, bir kez yapsak bizimle selamı sabahı keser.
Evlat anne babaya tahammülsüz, anne bana evlada, kardeş kardeşe çoğu zaman da.Peki neden? Bu tavrın temeli neden kaynaklanıyor? Kapımızın ardında kalanların önemi neden gün geçtikçe artıyor? Neden başkaları eşten, dostan, akrabadan, hatta ama babadan, evlattan daha önce hakediyor nezaketli davranmayı? Neden hor kullanıyoruz gerçekten bizi sevenleri, gerçek sevdiklerimizi?
Gerçek sevenlerimizin varlığında hiç aklımıza gelmeyen bir soru var:
- Ben bir gün vakitli veya vakitsiz gelen bir ölüm ile sevdiklerimi kaybedersem, annemi, babamı, eşimi, kardeşimi evladımı alırsa ölüm, benim canım ne kadar yanar?
Ne kadar sıklıkla soruyoruz bu soruyu kendimize?
Şimdiye kadar hiç sormadıysak vay halimize!
Farkında değiliz belki ama yokluğunda yaktığı kadar yakıyoruz çoğu zaman sevdiklerimizi varlığında.Onları hep elimizin altında sanıyoruz.Ele gösterdiğimiz özeni göstermiyoruz, hep gelip geçici olana sunuyoruz en güzel yüzümüzü.Tebessümü sadece onların hakettiğini düşünüyoruz.Maskelerle dolaşıyoruz ortalıkta..en güzel maskelerimiz kapımızın ardındakilere..Eşiğimizden girer girmez diğerleri yüzümüzde!
Ne zaman ki sevdiklerimiz uzaklaşıyor bizden, telaşlanıyoruz birden!
" Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur" deyimini alt üst edercesine kıymeti artıyor sevdiklerimizin. Asıl uzaklaşınca gönlümüze alıyoruz hiç çıkarmamacasına...Her gün telefon ediyoruz sesini duymak için, gözümdenıraksın ama gönlümden asla mesajları veriyoruz geçmiş hatalarımızı telafi edercesine. Eskiden çamaşır ipine halı asar, el süpürgesi veya oklava ile vur Allah vur tozunu silkelerdik.Tıpkı ayağımızın altındaki halı gibi sevdiklerimizi yerden yere vuruyor, adeta biri bir şey desin de bana da firsat doğsun diye tetikte bekleyip ilk firsatta acımasızca eleştiriyoruz. Terbiye ediyoruz güya! Öyle ya, halı silkeledikçe güzelleşir, insanoğlunu da arada bir şöyle yakasından tutup silkelemek lazım ki o da kirinden, pasından arınsın halı misali.
Kendimizden uzaklaştırıyoruz sevdiklerimizi farkında olmadan..Kıymetsizleştiriyoruz. Gerçek anlamda uzaklaştıkları an perçinleşiyor sevgimiz her ne hikmetse!
Hani gözden uzak olan gönülden ırak olurdu? Olmuyor ışte.O kural el için geçerli, candan sevdiklerimiz için değil.
Candan sevdiklerimizin elleri, gözleri, bedeni varlığını kaybedince; " Kör ölür, badem gözlü olur" hesabı uyguluyoruz.Keşkeler dolanıyor dilimize, hasret işleniyor kalbimize...
Neden? Neden? Nedenler kuşatırken zihnimizi, farkında olmadan sarıyoruz keşkelerle dilimizi, Takdir- i İlahi’ den uzaklaştırıyoruz kendimizi.
" İnsan sevdiğini yerden yere vurur" diye diye geçiştirdigimiz gönül almalarımız bile yıkıcı. " Şecaat arz ederken merd- i kıpti sirkatin söyler" misali battıkça batıyoruz. Ne zaman kendimize geliriz bilmiyoruz.Gün geçtikçe uzaklaştırıyoruz birbirimizi birbirimizden. Asıl sevdiklerimizin varlığını ehemmiyetsizleştiriyoruz.
Varlığının bir önemi olmadığını hisseden insan ne yapar?
* Yalnış kararlar alır, almaya meyillidir.
* Kendini hata makinesi gibi görür, özgüvenini yitirir.
* Yalnızlaşır.
* Yaşamasının anlamsızlaştığını düşünür.
Aman biz devam edelim:
* Konu komşu ile bir olup ailemizle bir olmayı beceremeyelim.
*Okul arkadaşlarımız anne babalarımızdan daha önemli olsun. Gün boyunca beraber olunan arkaşlarla evde de saatlerce telefon muhabbeti yapalım ama bizi gerçekten sevenleri iki dakika bile dinlemeyelim.
* Aman eli düşündüğümüz kadar düşünmeyelim yolumuzu gözleyenleri.
* Aman mesai arkadaşlarımız bizi iyi bilsin, çalışkan bilsin, evdekiler bilmese de olur.
* Aman misafire özen gösterdiğimiz sofralara şaşırsın çocuklarımız! Neden şaşırmasınlar ki zaten? Hergün alelade, sıradan sofralarda, gelişi güzel güzel yerleştirilmiş tabaklarda yiyorlardı oysa misafir sofrasının tabak düzeni bile bambaşka.
* Aman kaçacak delik arayalım evimizin sorumluluklarından dışarda ahbaplar edinelim.
* Aman ha kaçar gibi çıkalım evden, geç saatlere kadar gelmeyelim.
* Ha bir de; ev ahalisine sabah akşam değil sadece gün boyu pijama ile gözüksen ne olur ki? Saçlarımız dağınık, üzerimizdeki tişört yemek lekeli olabilir, ne var bunda? Ev hali ışte.. Bahanemiz hazır; insan evinde rahat olmayacaksa nerde olacak? Aman ha dışarı çıkarken süslenip püslenmeyi, ütülü tertemiz giyinmeyi ihmal etmeyelim.Yoksa kendimizi nasıl iyi hissederiz?
* Yüzümüze dışarı çıkarken taktığımız tebessüm maskelerini aman ha asıl sevenlerimizden esirgeyelim, evimize girerken eşiğimizde bırakalım! Hatta portmantoya asın yarına lazım olur!
Gerçek sevenlerimizin, gerçek sevdiklerimizin yokluklarının canımızı yakacağını bile bile yapalım bunları elimize ne geçecekse.
Keşke demek bir müslümana yakışmaz, keşkeler biriktirmeyelim hayatımızda.
Haydi gelin! Elinize kağıt kalem alın, kağıdı boyuna ikiye bölün, iki ayrı başlık atın.
NELER YAPIYORUM? NE YAPMALIYIM?
Lütfen sıralayın, acımasızca eleştirin kendinizi.
Bizi gerçek sevenlerin sevgisinin büyüklüğünü anlamak için,
Ona methiyeler düzmek için,
Güzelliklerini saymak için,
Bardağın dolu tarafını görmek için,
Gurbete kucak açmasına şahit mi olmak lazım?
İlle de ölmek mi lazım?
Hesaba çekilmeden hesaba çekin kendinizi, yarın çok geç olabilir.
Ülkü KARA
19 Haziran 2017
BURSA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.