BOŞLUK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Müdürü olduğu bankanın odasında işlere öylesine dalmıştı ki zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi bile. Derya gözleri ağrıyınca koltuğunda geriye doğru kaykılıp gözlerini ovuşturdu bir süre. Ellerini yüzünden çektiğinde masasındaki japon balığına gözü ilişti.
Balık akvaryumunda seri şekilde hareket ediyordu. Halinden çok memnun görünüyordu. Parlak turuncu pulları onu çok güzel gösteriyordu. Sevimli ve ritmik hareketlerle fanusunun içinde yüzerken dünyaya boş vermiş görünüyordu.
Kolunu başının altına destek yapıp başını masanın üzerine koydu. Balığı seyre devam ederken balığın yüzü kendi yüzüne dönüştü. Küçük turuncu balık oydu. Bir avuç yem için bu akvaryumda kalmaya devam ediyordu. İzleyenlere keyif vermek için bıkıp usanmadan suyun içinde raks ediyordu. Özgürlük sandığı şey sadece bir avuç suydu.
Sahibi isterse onu beslemeyi unutabilirdi. Yada sırf onun sahibi olduğu için onu arada sudan çıkarıp nefes almasını engelleyebilirdi. Ellerinin arasına alıp istediği gibi dokunabilirdi. Pullarına zarar verebilir ,kirli bir suda yaşamaya mahkum edebilirdi. O sahipti…
Ne kadar güzel ve benzersiz görünürse görünsün bir balıktan fazlası değildi. Kimse ondan zeki olmasını beklemiyordu. O kendi doğasına karşı çıkıp öğreniyor ve öğrendikleriyle yapılanıyordu. Aklında tutmaması gerekiyordu. Hatırlıyordu… Küçük turuncu balık o lüks fanusunun içinde muhteşem görünüşlü bir fahişeydi. Biraz ilgi ve ihtiyaçlarının karşılanması karşılığında tüm hünerlerini sergiliyordu.
- Müdüre hanım … Müdüre hanım.. Şeyyy müdüre hanım
- Ha..! şey … Dalmışım Zuhal Hanım duymadım geldiğinizi
- Bir süre seslendim zaten kapıdan .Siz duymayınca odanıza girmek zorunda kaldım. Bazı imzalar vardı müsaitseniz.
Derya az önce düşündükleriyle aklında mücadele etmeye çalışırken gücünü toplamaya çalışarak Zuhal hanımın getirdiği evraklar hakkında konuşup gerekli imzaları bir rüyada gibi attı. İmza attığı sayfalar da kelimeler yerlerinden hareket ediyorlardı sanki. Yazılar bir zincirin halkalarına dönüşmeye başladı. Zincir Deryanın boynuna dek uzanıyordu. Boğazını sıkan kelimeler sanki nefesini kesiyordu. Aklından sürekli bir dere yatağı geçiyordu. Kelimeler onu boynundan kavrayıp dereye sürüklüyordu. Turuncu balık akvaryumundan ayrılmak istemiyordu. Balık o akvaryumda güvende olduğunu sanıyordu. Okuduğu kitabın kelimeleri derenin içinden ona sesleniyordu.
"Güzellik ya çırpınmalı olacaktır ya da hiç olmayacaktır." Breton’un Nadjası kendi özgürlüğünü akan bir suyla ona hediye ediyordu. Tılsım Nadja’nın yoksul ruhunu yeşertip ‘’Aşk’’ olabilir miydi ?
- Derya hanım siz iyimi siniz ? Yüzünüz bi sarardı sanki.
Zuhal masanın üzerindeki telefona uzanıp tuşları çevirdi. Ayşe hanımdan müdire hanımın odasına bir bardak su getirmesini isterken Derya yığılıp kaldığı koltuktan doğrulup ayağa kalktı. Sakin adımlarla kapıya doğru yürümeye başladı.
- Derya hanım nereye ? Yardım ister misiniz ?
- Zuhal … İyiyim ben merak etme. Sadece biraz midem bulandı. Lavaboya gidiyorum.
- Peki madem … ?
Derya tuvalete güç bela ulaştıktan sonra yüzünü defalarca yıkadı. Aynadaki aksine bakarken yüzünden akan sular makyajıyla beraber beyaz ipek bluzuna damlıyordu. Kumral saçlarını geriye doğru toplayıp kağıt havlu ile ayna karşısında yüzünü silmeye çalışırken aklı ona yeni bir oyun oynamaya başlamıştı bile. Lanet olası dün gece….
Kocası Mehmet onu saçlarından tutup sürükledikten sonra koridordaki duvara yasladı. Yüzünü Derya’nın yüzüne dayadıktan sonra iğrenç salyalarıyla kadının yüzünü yalayarak öpmeye başladı. Derya kesik kesik nefesler alıyordu korkudan. Ağlamasına engel olamıyordu. Derya ağladıkça Mehmet sanki daha çok keyifleniyordu. Derya’nın çenesini kavrayıp yüzünü kendine çevirdi Mehmet.
- Bana bak küçük fahişe hala neden akıllanmıyorsun sen ? Sen benim bu evdeki en değerli şeyimsin . İstediğimde benimle yatacaksın. İstediğimde yemeğimi hazırlayacaksın. Bu evin içinde benim malımdan başka bir şey değilsin.
Bakkk ..! Dışarıya bak . Sana yardıma gelen tek bir kişi var mı ? Bu dünyada ki herkes biliyor ki sen benim sürtüğümsün ve sana ne istersem onu yaparım. Orda dışarıda hangi görevde olursan ol bu evin içinde ne olduğunu asla unutmayacaksın. Benim için ne anlama geldiğini her an hatırlayacaksın.
- Mehmet dur lütfen .Ne olursun yapma artık. Bak bebeğe bir zarar vereceksin. Yeter ne olursun …!
Derya aynadaki aksine bakarken kendi güzelliğinden tiksindi. Yüzünü temizleyip elini karnına götürdü. Bu bebek için oldukça yanlış bir baba seçmişti. Bencilliği yüzünden anne olma dürtüsüne engel olamamıştı. Bu susuzluk Derya’nın ikinci en büyük hatayı yapmasına neden olmuştu. Şimdi bu bebeğin bir cehennemin ortasında dünyaya gelmesinin tek sorumlusu kendisi idi.
Bağrışma sesleriyle bir an afalladı Derya . Bankanın içinde sanki kıyamet kopuyordu. Yavaş adımlarla kapıya yöneldi. Tam kapıyı açacakken maskeli bir adam ondan önce davrandı ve yüz yüze geldiler. Derya bir anda çığlık attı.
- Kapa çeneni . Bu bankanın müdürü sensin demi ?
- Şey…
- Cevap ver ..! Bu bankanın müdürü sen misin ?
- Evet
Derya bile kendi sesindeki kararlılığa yabancı kaldı. Bir anda tanımlanamaz bir güce sahip hissetti kendini. Hiç bakışlarını kaçırmadan öylece dümdüz maskeli adamın gözünün içine bakıyordu. Adam sanki bakışlarıyla geri adım attı. Derya’nın delip geçen gözleri kesinlikle eli silahlı bir hırsızın beklediği şey değildi. Daha tedirgin bir ses tonuyla
- İyi hadi o zaman bana bütün kasa anahtarlarını ver.
- Odama gidelim o halde
- Düş önüme ..
Soyguncu Derya’nın arkasından başına dayadığı silahla ilerliyordu. Derya hiç olmadığı kadar rahattı. Bu kadar soğukkanlı olması inanılacak şey değildi. Odasına doğru yürürken asma kattan aşağısı gün gibi aşikar görünüyordu. Alt katta sadece bir soyguncu daha vardı. Buna şaşırmıştı. Demek ki bu iki soyguncu maceracı iki salaktan fazlası değildi.
Odaya vardıklarında Derya çoktan planını yapmıştı. Havalanması için açık bıraktığı oda penceresinin yanına doğru ilerledi. Pencere boydan boya açılabilen bir kapı şeklindeydi. Planlı hareketlerle camın yanındaki etajere doğru eğilirken soyguncuyu da camın yanına doğru geçirmeyi başarmıştı .
İşte aradığı fırsat ayağına gelmişti. Yapmayı planladığı şey için çok geçerli bir nedeni vardı artık. O gittikten sonra arkasında kalanlar onu asla unutamayacaklardı ve hep bir kahraman olarak anılacaktı.
Ani bir hareketle adama doğru döndü ve ona sarılıp birlikte cama yöneldi. Bütün ağırlığını adamın üzerine verince soyguncu daha ne olduğunu anlayamadan kendisini Derya ile birlikte boşlukta buluverdi.
Derya boşlukta düşerken elini karnına götürdü. Son hatırladığı bir bebek gülüşüydü.
Deniz...
YORUMLAR
sefil düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup, hayattaki büyük sırrı çözemedik, soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı: nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol, başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın. neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyorsun?’
Kızıla Boyalı Saçlar'dan
boşluktan boşluğa seslenmek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama arkamı da dönmek istemiyorum yazıya...
...
Stephan gitti balkon boş kaldı mesela...daha bir buçuk ay öncesine kadar şu saatlerde -daha doğrusu her yarım saatte bir- aşağıdaki balkonda Petra'yla beraber keyifli keyifli sigarasını içiyor olurdu...her gün o boş balkona bakıyorum ve acı veriyor bu...öyle tuhaf bi harmoni varmış demek ki aramızda bizim...benim elimde hep torbalar olurdu, onların elinde ise mutlaka bi cıgara..gözlerinde isli duman ikisinin...bir de söylenirdim kendi kendime 'bunlar yine mi balkondalar! yine mi yakalandım!' ajan gibi gözetliyorlar sokağı sabah yedi akşam yirmi dört devriyedeler!.utana utana dış kapıdan içeri giriyordum hep..hakkımda ne düşünüyorlardı kim bilir...öyle ya benim aklımdan hayınlık geçiyor ya onlarınkinden?
dedim ya elim hiç boş durmuyordu, kendime yüklene yüklene onlara da ağır gelmişimdir belki..'ulan!' diyordum 'ne var yani şu kapıyı bari açsanız!'..ben kimseyi elinde torbalarla falan görmüyordum..ne yiyor, ne içiyordu bu insanlar? bilmiyorum...işin ilginç yanı kimseyi cam ya da balkon silerken de görmüyordum ..diğer taraftan huzursuzdum..bütün gün sanki yakın markajdan hep beni dikizliyorlardı...oysa gülerek karşılıyorlardı beni...benim ise iadeli gülüşüm genelde maskeliydi..iyi günüme denk gelmişlerse ben de gülüyordum..fakat o da yine onlara yakalanmış olmanın mahrurluğuyla ortaya karışık bir şeyler çıkmasının sayesinde olan şeylerdi..camdan dışarı bakmayı ben de severdim örneğin...Hans'ı görmek -ki mutlaka görürdüm- beni çok mutlu ederdi...oysa bunlar sinirime dokunuyorlardı...
Petra artık eskisi gibi sık sık balkona çıkmıyor...Stephan'ın gidişiyle bi sandalye daha boşaldı...bazen onun yerine de içiyor mu acaba? diye saçma sapan şeyler sorduğum oluyor..hatta daha ileri gidip 'bak Stephan bu yokluğuna yavaş yavaş alıştı' diyorum.. ilk zamanlar bir iki hafta bomboş kalan balkon ve iki sandalye artık yavaş yavaş dolmaya başladı sayılır..bazen Frau Wolf, bazen Natalie, bazen de kızkardeşin senin yerini kapıp, o dolgun kalçalarıyla sandalyeni işgal ediyorlar..ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık..o balkon seninle güzeldi çünkü...sen ayrı bi hava, neşe katıyordun oraya..oysa sen gülmeyi de pek beceremezdin ki...dudaklarından belli belirsiz, zar zor okunurdu bi merhaba...onun da bi kısmı bana ulaşana kadar, ağzından çıkan cıgaranın dumanıyla hemen buluta karışırdı..ama senin duruşun güzeldi işte..oraya pek bi yakışıyordun..
her sabah Petra'yı balkonda görüyorum ama boşluğa kayıyor sesim..bi türlü o boş sandalyeye yapışan gölgenin kolundan tutup içeri götürmeyi akıl etmiyor Petra..kızgınım ona famsız kadın!..
her gün o boş sandalyeye, o boş balkona bakıyorum...ne zaman götürecekler seni Stephan? Petra alışmıştır belki ama ben hâlâ alışamadım yokluğuna ...
...
ne zamandır aklımdan geçiyordu isabet oldu...
sevgiler Deniz...
Değerli arkadaşlar yorumlarınız her zaman ki gibi oldukça önemli ve değerlidir. Eleştirilerinizi dikkatle okudum . Bu kez bazı eleştirilerin öyküyü anlamadan yapıldığını düşünüyorum. Bu yine benim için yol gösterici olacak tabi ki. Bir daha ki yazımda daha çok okuyucunun anlayabileceği sadelikte ve netlikte yazmaya çalışacağım.
Bazılarımız için herkesin anlayamayacağı perdeden yazı yazmak hedef olabiliyor. Benim için kurallardan biri de basit anlatım. Okuduğum en karışık yazıları bile kendi beynimde sadeleştirmeye çalışıyorum..
Bu öykü de sanırım biraz fazla alt metin ve mesaj oldu. Beni anlayabilen arkadaşların olduğunu görünce sevindim. Ama bu benim için yeterli değil..
Neyse sözü çok uzattım. Tekrar hepinize teşekkür ederim.
Seçki kuruluna yazıma değer verip güne taşıdığı için ayrıca teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle.
"BOŞLUK " başlıklı yazı ile ilgili
düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
benlik sorgusu bir 'B'ye sahip olamama güdüsü hımm derya deniz ve japon sevdim ama...
meharet kısa boyuna uzun bir yol diyordum inanmıyordun şimdi boyunu aşmış deminden taşan bir hikayenin karekterini alkışlıyorum
eyw .
'per aspera ad astra'
Bir yerçekiminde 'zorlukların içinden yıldızlara doğru
Stig dagerman ‘bir çocuğu öldürmek’ demişti
"Kimim ben?" demişti Breton öyle başlamıştı sanırım öykü
Sonra resimler resimler var evet insanın bilincini resmettiği
Sahi
Kimsin sen?
Vox clamans in deserto
Jean le Baptiste’a verilen cevap gibi; çölde haykıran bir ses
Sahte teselli bana şöyle diyor; ‘umut et, çünkü her gece iki günün arasında bir duraktır.’ "
Sic et non
Nietzsche'de “umut en büyük kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır” demişti
Bu ne yaman çelişki:)
Bilinçaltı yazmak tehlikelidir yazanı adım adım farkına varmadan delirtir
Bilinç akışı dersin bilin çakışı bir fanusta koca bir dünya
Küçük prensi bird aha okumalı belki aitlik ve sahip olma konusunda güllere ve bir daha gülmeli o her tarafıyla içen adama gerçi burda da var ya mavi ağıtlara kafa sallayan insanlarız sonuçta
Işte tam burada bir fanusta bir çocuk ölüyor ya çıkmadan et fanusundan yerçekimine kapılan yaşamak hakkı elinden alıyor ya belki vermesi gerekeni vermiyor kimbilir
Yerçekimi tehlikelidir
Gerçeğe tahammül edememek aklın bir hastanesi olur mu sahi Breton ne demişti?
Her neyse
Stig dagerman ‘bir çocuğu öldürmek’ demişti öyküsünde asıl konu bu
Vade retro satana: Geri çekil, şeytan!
Bilinçaltı yazmak tehlikelidir yazanı adım adım farkına varmadan delirtir
Suyun hafızası vardı sahi öyle demişti bir bilim adamı suyun her damlada saklı koca bir hafızası çoğaldıkça kendi içine doğru akan
Tehlikelidir okuyanı adım adım delirtir
Evet Vide supra Yazar Vide supra
tebriklerim ve Saygımla…
Çok akıcıydı, iyi bir İyamisu okuyucusun belli.
Japon hikayelerine Japon balığı iyi gider bak o kısmı çok sevdim ama bu hikayenin karakterleri daha dolu dolu anlatılmıştı bana sadece Japonca bulunanlar, çevirisi bulunmayanlar ve benim seyahetlerimde dinlediklerim arasında.
Boşluğu boşluğa bırakmak tamamlanmak biraz da korkusuzca. Ve iyi bir yere bıraktığından emin olmak doluluğu olmalı ki radikal bir sistem ve toplum eleştirisi barındırsın.
Yürekten tebrikler
Sevgiler
aslında boşluk Deryanın kendisini bıraktığı yer değil kafasıdır ki japon balığı onun bu gerçeği yüzüne çarpmasını sağlayan acı ve dönüşü olmayan gerçek olmuştur. Derya kahramanlığa soyunmamış olup uzun süredir tanışık olduğu boşluğa boşluk ile cevap vermiştir.
Bence kurgu çok güzel fakat bu kurguya bir kaç beden dar gelmiş yazı.
sevgilerimle
Niye cehennem ahalisinin çoğu kadın anlayamıyorum. bu dünyada çileyi çeken çoğunlukla kadınlarken. Biraz iskonto olması gerekirdi gibi.
Olay çok ani gelişti. Dolayısıyla kadinin içindeki fırtınaya fazla vakıf olamadım. Biraz daha açılmalıydı diye hissettim. Sonuç icin acele ettin. Bu yüzden final bir kısım okura mantıksız ya da abartılı gelebilir.
Bunların dışında evet ben de digerleri gibi hikayeni sürükleyici buldum. Bir roman yazsan soluksuz okunur diye düşünüyorum sevgili Deniz.
Sevgilerimle.
Çok iyi ve akıcı öyküler veya yazılar yazıyorsun. Anlatılarında gördüğüm kadarıyla öncelik olay. Yani mutlaka bir olay var. Bununla birlikte inceden ve gizliden içsel bir yolculuğu da koyuyorsun masaya. Sade bir anlatımla sürdürüyorsun ama sıradan olmayan olay örgüsüyle dikkatleri dağıtıyorsun. Asıl olaya ilgisiz başka bir konudan bağlanıyorsun. Bu iyi mi? Bazen iyidir. Ama asıl anlatmak istediğin bu değil. Balık. Banka. Soyguncu vs. Bunlar kardeş metaforlar. Ve Derya'nın anormal cesareti. Boşluğa bir kere düşüldü mü o düşüş sürekli bir hal alır. Tabi ki bebek gülüşü; belki de bir çığlığın evrendeki yolculuğudur. Acı: şiirseldir. Acı gizin köküdür.
Sana ufak bir tavsiyem olabilir belki; kurguya gereğinden fazla önem verme.
Bilinç akışı her zaman iyidir. Çünkü insanın kendisi kurgudur zaten.
Dramatik Buluntular tarafından 6/6/2017 12:26:54 AM zamanında düzenlenmiştir.