- 431 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gerçek yaşamda nerede nefes alıyoruz...3
Sen varlığınla beraberken ve senden sonraki yalnızlığımla, yaşam tüm kavgalarım ve verdiğim umutsuz uğraşlarla, çırpınmalarım sadece sana aitti…
Bu kavgaların çoğunda kaybetmiş olarak devam ederken, yaşama tüm uğraşlarım, düşlerimdeki görüntülerle devam edip durdu…
Bu savaşlardan bel büküklüğü ve bedensel eksilmelerimle yaşam savaşımdaki tüm düşler sana ait öfkelerle doluydu…
Bırakıp bırakıp gittiler hayatımdan…
Ne gecenin yarısına baktılar, ne de gündüzün tan zamanına…
Her şeyin olmazını yıktılar üstüme… Ne acıdılar, ne de acılandılar…
Sadece acılanmalarımdan keyf aldılar, inlemelerim onlar için, hoş melediler gibiydi…
Ne ağlama seslerim,
Ne gözyaşlarım,
Umurlarında oldu…
Öyle biri vardı ki kanat taktı sevinçlerime, tüm geçmişimi omuzlarımdan attırıp, geleceğe gülümsetti beni…
Sevmeyi seyretmeyi yüzümün gülmelerimi astı bedenime yıllar yılı kanat takıp, uçtu sevinçlerle umutlarım, inanmışlığım tüm hazlarını omuzlarıma yükledim, gülümsemelerim, omuzlarımın titreyişleri ile bedenimi aştı…
Öyle anlar, öyle zamanlar birikti ki içimden sevinçler aşıp, sonsuza gideceğini sanmışken, bir anda yan koltukta oturanla yüze yüze geldim.
Sevgi ihanetle yüzüme bakıyordu ve o baktıkça ben, kanıyordum için için yaşama…
Ve dünler yarınların endişelerini taşıdıkça, omuzlarım da ağırlaştı
Ve riya bataklığına basılmış gibi, hayata çökertiyordu beni…
Ve bir gün yalnızlığı ve yalnızlıkla yolları tanıdıkça, uzakların acılanmaları ile yeis ve beis karmaşası içinde yaşam zorlaştıkça artık gurbet acıları içinde…
Ve ben, artık yarınların huzurunu özler oldum, içim kırılganlaştıkça…
Ve ben artık özlenmeyecek şeyleri özler oldum…
Sırt üstü yeşilliklere yatarak güneşe gözlerimi kıstım…
Yaşam her gün diğer geçen bir günden daha sert geçiyordu ve ben artık gülmeleri özleyerek yaşamı adımlıyorum…
Sen kaybettiklerimin en değerlisi iken, her geçen gün acıların içinde renk değiştiriyordun…
Sevmek, kaybettiklerini önemsenecek derecede çoğaldıkça, yaşamın o nispetle değer yitiriyordu…
Ve gün gün, artık içimdeki korların üstü küllenerek sönükleşiyordu…
Sadece kendim olmak, sadece karakterimi muhafaza edip, kendim olarak yaşamak isterdim…
Kendime saygın, kendime güvenip yaşamı doğru tarafından tutmak için yaşamda ve sevgimde kalmak istedim…
Ve ağır bedeller ödeyerek geldim bu günlere ama saygı duyarak kendime…
Kaybettiklerim vardı, ağlamalarım ve de kendime saygıda kalarak hep nefes aldım…
Aslında sevmek bedel ödemek demekti…
Uğruna ömrümce doğruda nefes almak gerekti ama ne kadarında başarılı oldum, buna da kendim cevap veremeyerek doğruda kalmaya çalıştım…
O günlerden bu güne, zaman o kadar çok eskidi ki, şu an tarihi hesaplamanın ruhen imkanı yok…
Mustafa yılmaz
Bu gece aniden tek bir cümle hiç beklemediğim anda düşünceme çakılıp, birden zapt edemediğim bir güçle dudaklarımdan beni hüzne boğarak düştü…
Sahipsiz kalarak, boşlukta sallanarak, oturduğum yerden başımı oynatmadan gözlerim ile hareket ederek duvardan duvara çarpmasını, her çarpışta yaralanarak gözlerimde donuklaşarak kilitlendi kaldı dudaklarımda…
Ne kadar zorlu bir zaman anlarının saniyelerle takip edilişi ve yılların ardına yayılan düşüncelerimle o günkü bir istek caddenin bir kıyılığında onun gidişini an an gözlerimle takip ederek ağırlaşmış bir şekilde gözlerime yayılarak yapışan görüntünün içinde kalan bir yüz kesitine ansızın çıkan cümle ile “o gidiyor” “şüphesiz bu sefer “O gidiyor” gibi bir cümleyi saniye farkları ile tekrar içimden bu cümleyi ediyordum ...
Bir anda yaşam tarihinden çok şey değişiyor, bir çok şey saklanıyor, arkada binlerce anının sallanışı, yüzlerce zaman dilimindeki düşünceler bitiyor, yer yer olumlu olan binlerce konu ile söylenmiş cümleler anlam değiştiriyor, umuda düşün cümleler olumsuzlaşıp, her şeyin sonu, her düşüncenin artık çıkmazı ve umudun kırılışı ile ortaya çıkan olumsuz düşüncelerle olanca pişmanlıklar kopuşuyor bir birinden…
O gidiyor artık, cümlesi kadar olumsuz cümlenin içinde ne kadar konu vardı ki arkada bekleyen…
Durduğum cadde kenarında beklerken, aslında orada neden durduğumu da bu kadar zaman sonra hatırlamam imkansızlaşmıştı, sanki ne o günkü tarihi hiçbir yere yazmamıştım, sabahın en erken saatinde orada aniden durmam, bu gün bile sebep kelimesini içine alan soruya hâlâ cevap veremeyişim de apayrı bir kopukluk…
Yıllar sonra buna bir olay ve de bir sebeple, galiba düşünce yorulması bu olsa gerek diyorum…
Belki de bir tutulma, akıl tutulması bu olsa gerek…
Hareket halindeki araç önümden geçerken, bana onu iyice görmemi ve yüzünün aldığı şekli bu güne kadar ezberlememe gereken hıza düşmesi ve onunla göz göze gelemememin dışında onun ağlanacak yüzünü görmem mümkün olmamıştı, belki de seneler sürecek bir zaman boyutuna uzayacaktı bu görüntü ile ağlamalarım…
Ve belki de hiçbir değerin değmeyeceği bir bakışın sahibine, yıllar sürecek bu bakışla gelen ağlamalarım…
Bu anlar ki yalnızlığımı bile en çok düşündüğüm zamanlardır…
Ve işte bu zamanlardadır kuşların en çok ötüştüğü benimse en çok perişanlıkla düşkün ağlayışlarla, düşünce yorgunluğu ile en perişan olduğum zamanlar…
Sonra bir teselli gelir aklımdan dilimin ucuna, kimde yok ki bu zamanlar, kuşların seslerine ağlayışları ile katılımlarımız…
Sonra, sonra ki hiç merak etmediğim bir sorunun cevabı ki, “O da, giderken için için içten ağlıyor muydu, kaybettiği çok düşüncelerin içine beni de koyması ki en sevdiği “hiç geçemem dediğim sensin” derken beni arkada bırakarak “O gidiyordu”
Zaman çoğu hallerde geçmişin üstünü örterek geçerdi, oysa önem verdiklerimiz vardı ve hep en önemlimsin dediğimiz vardı işte onu düşüncede sıralarken söylenmiş sözleri insanın içinden kuşlar göçüyordu göç yollarından, sıra sıra kaygan davranışlarla tutunamadığımız yaşamdaki anlar gibi…
Sanırım O da beni düşüncesinde belki de hiç taşımayarak sonsuza gidiyordu ki bu yaşamın içinde kalmış pek çok yaşantıya uyardı…
Sanırım o günden bu zamana ulaşan tek cümle kaldı O gidiyor…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.