- 1365 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MİZAH
Dr. Sammel Shem şöyle diyor “Kaçmanın mümkün olmadığı çok sitresli durumlarla başa çıkmanın yollarından biri de, bu durumu eylenceli hale getirmektir”
Bir kızımız meslek hastalığına yakalanmış, ben buna meslek hastalığı diyorum. Çünkü en çok onlar da görülür bu hastalık. Öğretmendir kendisi, yemiyor, içmiyor ve zayıf düştükçe bünyesi, midesine kramplar giriyor. Doktora gidiyor, hiç bir belirgin hastalığı yok ve sonun da karar veriyor doktoru... “Senin hastalığın psikolojik” Bu sefer zorunlu, fakat aynı zamanda isteksiz olarak ruh sağlığı doktoruna gitmek üzere yola çıkıyor. Fakat üzülerek şöyle diyor “ Şimdi bana deli diyecekler” soruyorum sizlere bu cümlenin altında daha bir sürü hastalıklar ortaya çıkmaz mı? Biraz delirerek yaşamaktan dah güzel ne var ki...
Yaşamımız da sıkıntıların farklı nedenleri vardır. Bazen üzüntü kaynaklarımız günlük ve çok basit olaylardır. Örneğin sevdiklerimizden çok uzakta ve ayrı yaşamak. Bir öğrencinizin size kötü davranması veya sevgilerinizin karşılık bulmaması gibi vs. Eğer sıkıntılarımızda gülünç şeyler bulabilirsek, daha geniş bir pencereden bakmaya başlarız. Depresyon ve sıkıntının en karanlık yerlerinde mizah bir kurtuluş belirtisidir. Mizah başarma gücümüzü ve başa çıkma gücümüzü artırır, çünkü bizi sıkıntılarımızdan hemen uzaklaştırır.
Hayata gülerek veya kahkaha atarak bakmanın sıkıntılara çözüm olduğunu söylemiyorum. Fakat ne olursa olsun, yaşadığımız kötü olaylara birazcık mizah katarsak, sıkıntılarımızla başa çıkma konusunda perspektif kazanmış olmazmıyız?
Leo Busgalia “ İpin sonuna geldiğinde,bir düğüm at ve asıl. Ve sallanmaya başla”
Leorence Peter “Eğer nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, birşeylerin sonuna gelmişsiniz demektir”
Konuyla pek alaklı olmasa da karşılaştığım üç olayı size aktarmak istiyorum.
Bir keresinde; bir yaz akşamı Kumru İlçemiz öğretmen lokalin’de uzun bir muhabbetin ardından, sabaha karşı biraz dolaşmak için Dr.Cemalettin YAKTI, Öğretmen Bekir AKKAYA, Gazeteci İlhan TİNCİ ve ben; (onlara buradan selamlarımı gönderiyorum) sabaha karşı saat 04 sularında, o saatlerin verdiği huzurla sokakta dolaşırken; yaklaştığımız fırından taze çıkmış sıcak ekmek kokuları burnumuzu tırmalıyordu. Tam fırnın önüne yaklaştığımız da dayanamadım ve arkadaşlarıma dönerek; arkadaşlar ben ekmek alacağım, dayanamıyorum dedim. Onlardan ayrılarak fırına doğru koştum. Koştum koşmasına!!! fakat sakarlık ya işte, camların temizliğinden, kapının açık mı, kapalı mı olduğuna bakmadan öyle bir kafa geçirdim ki camlı kapıya, birden başım döndü, ne olduğunu anlamadan kafamın darbesiyle açılan kapınadan içeri düştüm. Fırın çalışanları başımda toplandı, suratlar asıktı, geriye dönüp arkadaşlarıma baktığım da, gülmekten yerlere yatıyorlardı. Başım azda olsa darbe aldığı için kan oluşmuştu. Bozulmuştum, seniyeler içersinde düştüğüm durumu farklı yöne çekmek için şakadan da olsa başladım fırın çalışanlarına fırça atmaya!!! Kardeşim siz nebiçim fırın çalışanlarısnız, camlar bu kadar temizlenir mi, neden trafik işareti yoktur bu camlar da. Fırın çalışanları şaşkına dönmüştü, bense hala başımı tutuyordum. Dışarıdakiler halimi sormadan kahkahalarına devam ediyorlardı. Sonra fırıncılara dönerek şaka arkadaşlar, şaka, benim kisi sakarlık işte, daha fazla rezil olmadan bana iki ekmek verin de gideyim dedim ve can acısı da olsa gülerek ayrıldım fırından.
Yine yıl 2015 Manisa’dan İzmire bir arkadaşı mı ziyarete gitmiştim. Akşam saat on sularında, Manisa’ya geri döndüm. Eve doğru yürürken, acıkmış olmalıyım ki, ızgara salonuna yaklaştığım esna da köfte kokusu beni almıştı. Önce düşündüm karnımı doyurayım diye. Fakat sonra hayır dedim paket yaptırayım da evde ailem ile birlikte yerim dedim. Köfteciye doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Cam’a kafa atma bende hastalık haline gelmiş olacak ki, yine tertemiz cama kafayı koymamla birlikte kapı açıldı ve kendimi hiç zorlanmadan içeri de buldum. Şaşkındım, ayağa kalktım etrafıma bakındım, çalışanlar dahil bütün müşteriler bana bakıyordu, kiminin suratı asık, kimi de gülmemek için kendini zor tutyordu. Beni sarhoşun biri zannettiler galiba dedim ve saniyeler içersin de onlara dönerek; “ Beyler vallahi sarhoş değilim, cama kafa atma bende hastalık haline geldi. Nerde bir temiz kapalı, camdan bir kapı görsem hep kafayla açarım” demem üzerine bütün asık suratlar dahil kahkahaya boğuldu. Küçük bir muhabbettten sonra paketlerimi alarak ayrıldım. Ne zaman o ızgaracının önünden geçsem kapı açık girebilirsin esprileri yapılıyor.
Bikeresinde Ankara Rüzgarlı sokaktayım. İşim acele ola ki, bir iş merkezine girecektim. Tam da büyükçe bir döner kapıya yaklaştığımda bir bayan, döner kapıdan içeri girdi. Bense bir sonraki bölümü beklemeden bilinçsizce arkasından dalı verdim. Sıkışmıştık kapı aralığında. Kapı döndü, döndü, ikimizi de salona attı. Bayan kendisinden özür dilememi beklemeden “ Sapıkmısın oğlum sen, dağdan mı geldin” ve ağıza alınmayacak sözler ve hakaretler. Bense olaya başka bir boyut kazandırmam gerekiyordu. Bayanın hakaretleri karşısında “ Evet bayan dağdan geldiğim doğrudur, fakat sizin belirttiğiniz gibi sapık falan da değilim. Tam kapıdan içeri giryordum ki, gölge gibi göründünüz gözüme ve birden görünmez oldunuz. Belki de bu güzelliğiniz karşısında gözlerim kamaşmıştır ve sizi görmemiş olabilirim. Çok çok özür dilerim demem üzerine, bayanın çehresi birden değişerek ve gülerek git be adam git yoluna diyerek ve gülerek uzaklaştı. Benim kisi sakarlık işte.
“ Mizaha yaklaşımınız incelikli ve yürekten olursa, başarısız olma olasılığınız çok azdır.
Ekrem SAYGI
04.06.2016
YORUMLAR
Gülmece ağırlıklı öyküler, yazılar yazan birisi olarak yazınızı çok beğendiğimi söyleyebilirim. En olumsuz zamanlarda gülmeyi ve olumlu bakmayı becerebilen insanlar yere daha sağlam basar ve zorlukları daha kolay aşar kanımca. Tebrik ederim içtenlikle...
Ekrem SAYGI
Gülmeyi unutanlar ülkesinde gülümseten yazınızı gülerek okudum.Yüzününzden gülücük,yazılarınızda gülmece eksilmesin sayın Saygı.Saygılarımla.