- 639 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Belirsizlik
Belirsizlik
Kuantum fizikteki “Belirsizlik ilkesi” konusunu hatırlayalım yeterlidir. Fizikçilerin çok daha kapsamlı olarak bildikleri bir konu olması nedeniyle o konuyu onlara bırakmakta fayda var. Belirsizlik üzerinde felsefe yapmak daha kolay gibi görünse de içine girince kolay olmadığı anlaşılıyor!
Kuantum alanda (2. Boyut) “Belirsizlik”, gözlemci (1. Boyut) tarafından çökertilir ve 3. Boyuta, bu çökertme sonucu belirlenen yansır! 3. Boyut için yani madde alanı için “Gözlem” ile sınırlanan bir alan söz konusudur. 3. Boyutta “Belirsizlik” mümkün değildir! Çünkü 3. Boyuta çıkan bir madde, zaten belirlenmiş ve belirsizlik durumu çökertilmiştir; yoksa 3. Boyutta zaten olmazdı!
“Belirsizlik”, her şeyin-halin olma ihtimalinin potansiyel olduğuna işaret eder! “Belirlemek” ise bu potansiyel alanda yapılan bir sınırlamayı işaret eder! Yani belirlenen “Kader”, 2. Boyutta levhada yazılır, 3. Boyutta “Kaza” şeklinde maddi alanda oluşur!
“Boyutlar” ve “Zerre” konusunu anlamadan zaten bu konular yeterince anlaşılmaz!
Hiçlik: Zerrenin kaynağı olup boyutlarda görünmesini sağlayan tek kaynak! Sınırsız potansiyelin var olduğu ve belirlendiğinde yani 1. Boyutta tercih edilip 2. Boyutta planlanıp 3. Boyutta maddi alanda işlediği “Tek” kaynak! “Tek” olmasının gereği şudur; hiçlikte belirsizlik ortamında “Şey”, mutlak olarak bilinen veya düşünülen gibi olamaz! Bilmek ve düşünmek de “Belirlemek” olduğu için bu konuda potansiyel kaynak için “Eşi, benzeri, zıddı olamaz” denilir!
1. Boyut: Hiçlikten “Tercih” ile çekilen “Şey” olarak ifade edilebilir! “Ben” olarak düşünülebilir! “Tercih” olarak da düşünülebilir! Belirlemek isteği ya da ilk adım!
2. Boyut: Tercih edilen şeyin, belirlendiği, gözlendiği ya da çökertildiği levha gibi düşünülebilir! “Ruh” gibi ya da “Yazılım” gibi; “Data” gibi! “Belirleme” işi!
3. Boyut: Madde alanıdır ve her şey, zaten belirlenmiştir! Bir şey, 3. Boyutta izleniyor ise bu zaten 1. Boyutta tercih edilip 2. Boyutta belirlenmiştir! Tüm bu işleyiş “An” da olur zaman ve mekan, 3. Boyutun sınırlı alanında devreye girer! 3. Boyutta, zamanın ve mekan üzerinden az-çok, büyük-küçük, önce- sonra veya iyi-kötü gibi göreceli haller de devreye girer! Hiçlikte asıl kaynakta “Abes” olmaz! Göreceli olan eksik-fazla gibi durumlar da olmaz!
“Zerre”: madde alanında görünen şeyin tek yapımcısı! Maddeleri oluşturan çokluk alanındaki atom ve molekülleri oluşturan tek kaynak! Zerre için çoğul yoktur! Yani “Zerreler” ifadesi, zerrenin boyutunda yani 1.ve 2. Boyutta çoğul olarak değil “Tek” olarak düşünülmeli! Bu şuna benzer; bir kitabın çoğaltılmamış asıl nüshasını düşünelim; bu asıl tektir, milyonlarca çoğaltılması o aslı çoğaltmaz veya hiç basılmaması o asılı azaltmaz! Bir zerre, evreni açığa çıkarır; azalmaz veya çoğalmaz! Tüm maddeleri oluşturur ama aslı tektir, bu nedenle kuantum alanda “Her yerde” veya “Hiçbir yerde” gibi düşünülür! Her yerde olması küçük ve çoğul olduğu zannını verir! Hiçbir yerde olmaması zannını ise maddi alanda bildik madde ölçen aletlere takılmaması verir! Çünkü zerre, aslen 3. Boyutta bildik madde formunda yakalanamaz! Zerrenin ürettiği madde ise zaten bilinir ve bu maddelerin tamamı çokluk ortamında zaten belirlenmiştir yani 3. Boyuta hapsedilmiştir! Maddelerin “Belirleme” ile hapsedildiği alanda belirlenmemiş olan “Zerre” gözlemlenemiyor! Belirlenmemiş olması; çokluk, zaman, mekan, iyi-kötü, büyük-küçük göreceliğinden de ayrı olduğunu gösterir! Yani “Tek” olduğu ve her şeyde işlediği bu nedenle de zaman- mekan ve diğer göreceli hallerden ayrı olduğu anlaşılıyor.
Zerre konusunu daha iyi anlamak için “Yazıcı” örneği kullanmakta fayda var! Klasik, kağıda yazan iki boyutlu olarak düşünülebilecek yazıcılar, mürekkep veya benzeri madde ile çalışır! Datayı bilgiyi kağıda basar! 3 boyutlu yazıcılar ise hammadde kullanır! Maddeden madde yapar! Şimdi bir kuantum yazıcı düşünelim. Adı “Zerre” olsun! Bu yazıcının üretim yapması için maddi olan hiçbir şeye ihtiyacı yok! Sadece “Tercih” onun işlemesi için yeterli! Hiçlikten tercih ile 1. Boyuta çekilen “Şey”, 2. Boyutta adeta bu yazıcının marifetiyle ruh buluyor yani datası tasarlanıyor; 3. Boyuta ise bu tasarı, madde olarak yansıyor! Zerreyi 3. Boyutta arayan bulamıyor! Yer altındaki laboratuvarlarda bulunamadı mesela! 2. Boyutta ise zaten soyut olarak tasarısını bulabiliyor! Çünkü asıl “Tek” kaynaktan boyutlara çekilen “Şey”, “Zerre” gibi düşünülüyor! Zerre, bir tasarım gibi düşünüldüğünde, 2. Boyutta tasarlanan her şeyde var! Madde gibi arandığında ise 3. Boyutta bulunamıyor! Kuantum fizikteki “Dolanıklık” konusu da aslında zerrenin tek olması ve 3. Boyutta bulunamamasını gerektirir! Mutlak “Tek” olan, 2. Boyutta her yerde potansiyel olarak vardır! O halde aranan madde veya “Dolanık” olarak düşünülen şey, zerrenin ta kendisidir! Yazıcı örneğine dönelim; “Zerre” yazıcısı evrendeki her şeyi üretebilir! Adeta “Ol” der, “Ol ’ur” ! Maddeden madde üretmez, düşünceden yani tercihten maddenin ilk halini üretir! Yani maddeyi oluşturan şeyleri düşünelim, atomlar ve elektronları üreten şey! İşte onu direkt olarak tercihten, düşünceden üretir!
Son tahlilde; “Sen bir düşünceden ibaretsin!” diyen Mevlana’ya ve “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm!” diyen dervişe kulak verelim! 3. Boyutta, “Kaza” olarak açığa çıkan her şeyin 2. Boyutta “Kader” olarak tasarlandığını, 1. Boyutta da tercih edildiğini unutmayalım. Bu tercihin dahi bireysel olduğunu biliyorum! Bu işleyişin eşzamanlı olduğunu ancak 3. Boyut, çoğul ve sefil alan olduğundan zaman-mekan ve büyük-küçük, az-çok, iyi-kötü gibi göreceli haller yanıltıcı olur! İnsanlar inandığını ve kabul ettiğini yaşar! Bu inanç ve kabullerin, asıl “Ben” tercihi 1. Boyutu ve 2. Boyutu bilinmezlik perdesinde olduğundan 3. Boyutta görünen üzerinden seyir yapılır! Görünen köy kılavuz istemediği için zaten 3. Boyut yansımaları tercih ve tasarıyı ele verir! Herkesin kendi tercihini yaşaması, mutlak adalet gereği! İnsanların tercihlerini etkilemek isteği de var! Çünkü tercihler, 3. Boyuta çıkıyor! İnanç ise tercihi yönetiyor! O halde insanlar arasında bireysel olarak herkes kendi inandığı sonucu yaşarken etkileşim ile toplumsal sonuçlarda yaşanıyor! “Zerre” konusunu hatırlayalım, bir ile bin fark etmiyor o alanda! İnsan kendisini o alanda zaten az-çok, eksik-fazla olarak düşünmemeli. Bir insanın inancının, tüm evren kadar etkili olan bir alandan bahsediyorum. Bu alanda çoğul olanın egemen olduğu zannı galiptir. Egemen olan tercihin geçerli olacağı düşünülür ve tüm tercihler, egemen görüşe endekslenerek teslim alınır! Aslında çoğul alandaki tüm tercihler, tekil olarak (tek tek) işler! Yani çoğul ortamdaki tekiller işler! Zan şudur; tercihler bir tek elde (tekel) toplandığı için işledi yoksa işlemeyecek idi! Oysa 1.ve 2. Boyutta çoğul alan söz konusu değil. Çoğul alanın bu aldatmacası tercihlerin tekelleşmesine yol açar! Tekil tercihlerin, çoğul lehine cayması yani teslim olması, çoğulun işlediği tekilin ise işlemediği zannını verir! Bu nedenle tercih teslimiyeti, revaç bulur, kısır döngüye sebep olur! Herkesin tercihinin işlediği bir alandan söz ediyorum. İşte buna inanmak gerekir ki tercih teslimiyeti yüzünden kısır döngü yaşanmasın. Tercih teslimiyeti çok kapsamlı; tercihini teslim edenin tercihi işler ama teslim eden sanır ki başkasının tercihi işliyor onunki ise teslim olduğu tercihe bağlı işliyor! Oysa teslim olduğu tercihin sonuçlarını bizzat kendisi yaşayacak! Belirsizlik alanını tercih çökertiyor ve yansıyan da bu çökertmenin ürünü!
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.