- 589 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“O R M A N D A” (Çocuk Oyunu)
“O R M A N D A”
ÇOCUK OYUNU
Yazan: HAKAN YOZCU
[email protected]
23 .02. 2003
Karakol - GAZİMAĞUSA
Bu oyunun son düzenlemesi Ocak 2016’ta yazarı tarafından yapılmıştır.
Bu oyun ilk defa 2003 yılında Gazimağusa Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi Ve Öğretimi Bölümü öğrencileri tarafından oynanmıştır.
Oyuncular:
Sahneye giriş sırasına göre:
Küçük Kız:
Büyük Tavşan:
Küçük Tavşan:
Aslan Kral:
1. Keçi:
2. Keçi
Kurt:
Anne:
Baba
Oyunu oynamak isteyen yönetmenlerin nezaketen oyun yazarından izin almaları rica olunur: [email protected]
Bir orman. Etrafta orman ortamını veren ağaç resimleri. Ortada boş bir alan. Oyun bütünüyle bu alanda geçer. Dekor yoktur. Sade bir alandır. İstenildiği halde ormanda olabilecek dekorlar konabilir.
Perde açıldığında sahne boştur. Neşeli bir müzik eşliğinde elinde bir oyuncak bebek olan bir kız çocuğu görülür. Küçüktür. 5-6 yaşlarında. Merakla ormanda sağa sola bakarak ilerler. Hiçbir şey konuşmadan diğer taraftan çıkar.
Çalıların arkasından iki tavşan çıkar. Bunlar kardeştirler.
KÜÇÜK TAVŞAN: (Heyecanla) Gördün mü? Gördün mü büyük tavşan kardeş? Sen de benim gördüğümü gördün mü?
BÜYÜK TAVŞAN: Sus küçük tavşan kardeş. Kör değilim. Elbette gördüm. Bu, bir insan. Ve akşam vakti ormanda tek başına geziniyor. Bu pek hayra alamet değil.
K. TAVŞAN: (Bağırarak etrafında döner) Aman Allah’ım! Felaket, felaket. İnsanlar, tavşan etini çok severler. Av zamanı dışında bile olsa, bir tavşan gördüklerinde ellerindeki tüfekleriyle onu avlayıp yerler. Felaket, felaket büyük tavşan kardeş! Hemen kaçalım. Yoksa bizi de hemencecik avlayıverir.
B. TAVŞAN: (Tavşanın elinden tutarak durdurur) Sus, küçük tavşan kardeş. Heyecanlanma. Şimdi bizi duyacak. Başımızı belaya sokmayalım akşam akşam. Her halde yolunu kaybetmiştir. Yoksa akşamüzeri ormanda neden gezinsin? Hem bak, elinde tüfeği de yok. Zararsız bir şeye benziyor.
K TAVŞAN: Tüfek yoktu; ama yine de elinde birşey vardı büyük tavşan kardeş. Bilmediğimiz, tehlikeli bir silah olabilir.
B TAVŞAN: Silaha da pek benzemiyordu ama yine de belli olmaz. Biz işimizi sağlama alalım. Şimdilik kendimizi ona belli etmeyelim. Ne dersin?
K. TAVŞAN: Tabii. Bizi görmesin. Ne olur ne olmaz. Neme lazım insandır. İnsana güvenilmez. “İnsan, çiğ süt emmiş” derler. O, kendi çıkarı için her şeyi yapar. Ben kaçıyorum. Bu ormanı terk ediyorum. Bir daha buralara dönmem. (Kaçmaya çalışır. Büyük tavşan arkasından yakalar. Kolundan tutup kendi etraflarında dönmeye başlarlar. Aralarında bir kargaşa olur. İtişip kakışma.)
B. TAVŞAN: Dur bakalım Küçük tavşan kardeş. (Dururlar) Nereye gidiyorsun?
K. TAVŞAN : Bırak beni Büyük Tavşan kardeş. Ben, canımın derdine düştüm. Alıp başımı gidiyorum. Buralardan Ka-çı-yo-rum!!!
B. TAVŞAN: Kaçıp gitmek o kadar kolay mı? Hem neden kaçıyorsun? Kaçmak çözüm mü? Bu orman, bizim vatanımız. Biz, burada yaşıyoruz. Atalarımız da bu ormanda yaşamadı mı? Annemiz, babamız bizi buralarda büyütmediler mi? Burada üzülüp, burada sevinmedik mi? Ne kadar büyük felaketler atlatmadık mı? En ufak bir olayda insan vatanını terk edip kaçar mı? Dur durduğun yerde küçük tavşan kardeş.
K. TAVŞAN: Duramam. Ne olur bana engel olma.
B. TAVŞAN: İstersen bu durumu seyircilerimize soralım. (Çocuklara döner) Ne diyorsunuz arkadaşlar? Küçük Tavşan Kardeşin kaçması doğru mu? (Çocukların cevabı alınır) Kaçmak çözüm mü? (Çocukların cevabı)….. Küçük Tavşan kardeşimiz buralardan gitsin mi? (Çocukların cevabı)…. Baaak! Gördün mü Küçük Tavşan Kardeş?
K. TAVŞAN: Vallahi ben korkuyorum Büyük Tavşan Kardeş. Benim canım kıymetli. Şu kadarcık etim var. Onun da haşlanıp yahni olmasını istemem. Sonra içki sofralarına meze ederler bizi. (Çocuklara) Siz de istemezsiniz değil mi arkadaşlar? (Çocukların cevabı) Teşekkür ederim arkadaşlar...
B. TAVŞAN: Bak küçük tavşan kardeş. Aslında haklısın. İnsana benim de fazla güvenim yok. Kendi istekleri doğrultusunda Dünyayı mahvediyorlar. Doğayı kirletiyorlar. Çevrelerini korumuyorlar. Hep mikrop içinde yaşıyorlar. Oysa, çocukları, mikroplardan korumak gerek. Çevreyi temiz tutmak gerek. Etrafa çöpler, pislikler atmamak gerek. Ama insanlar bunu hep yapıyor. Dünyayı kirletiyorlar. Başımıza bir bela gelmeden bir şeyler yapmalıyız.
KÜÇÜK TAVŞAN KARDEŞ: Ne yapalım?
BÜYÜK TAVŞAN KARDEŞ: Şu an ne yapacağımızı bilemiyorum. İyisi mi biz, bu durumu gidip aslan krala bildirelim. O kralımızdır. Bilgedir. Güçlüdür. Akıllıdır. Her şeyi bizden daha iyi bilir. Mutlaka bu duruma bir çözüm bulur.
K. TAVŞAN: Tamam. Bak bunu iyi düşündün büyük tavşan kardeş. Hemen gidelim. Aslan kral, ormanda bir yarışma düzenlemişti. Ormandaki en akıllı, en cesur, en kahraman hayvanı seçecek. Şimdi bu yarışmanın hazırlıklarını yapıyordur. Hiç beklemeyelim. Hemen yanına gidelim.(Çıkarlar. Fon müziği)
(Sahneye oyunda diğer görev alan hayvanlar girer. Çocuk şarkıları eşliğinde dans ederler. Dans biterken bir müddet Aslan kral ve etrafında bir kaç hayvan sahneye girer.)
ASLAN KRAL: ( Sahneye girer. Etrafı denetler. Yapılan hazırlıkları kontrol eder. Keçiler arkalarındadır. Durmadan aslan krala dalkavukluk yaparlar.) Dans etmek, şarkı söylemek ne kadar güzel şey. Canlılara huzur veriyor. Onları mutlu ediyor. Sizleri böyle mutlu gördükçe arkadaşlar inanın ben de çok mutlu oluyorum. (Etrafa bakar. Kolaçan eder) Eveeeet! Her şey çok güzel. Hazırlıkları mükemmel şekilde yapmışsınız. Hiçbir eksik, hiçbir kusur yok. Sizi tebrik ediyorum. Aferin size!
1.KEÇİ : (Ellerini birbirine sürerek.)Aman efendim ne demek. Siz emir buyurursunuz da bizler kusur yapar mıyız? Bütün istekleriniz tek tek yerine getirildi.
ASLAN KRAL: (Sahnenin bir ucundan öbür ucuna gider gelir. Keçiler yanda krala hoş görünmeye çalışırlar.) Yarışma tarihi, günü ve saati ormandaki bütün hayvanlara duyuruldu mu?
2.KEÇİ: (İleri atılır) Duyuruldu efendim. (Geri çekilir.)
ASLAN KRAL: Diğer ülkelerdeki orman hayvanlarına haber verildi mi?
1 KEÇİ: (İleri atılır) Hepsine haber verildi efendim. (Geri çekilir.)
ASLAN KRAL: Güzeeeel! Peki, basına haber verildi mi? Televizyoncular, gazeteciler, haberciler geliyorlar mı?
1.KEÇİ: Eksiksiz hepsi geliyorlar efendim.
ASLAN KRAL: Canlı yayın ekipleri, internet yayınları, uydular…
2.KEÇİ: Hepsi tamam efendim. Dünyadaki bütün haber kurum ve kuruluşları geliyor. Bütün dünya bizleri anında izleyebilecek.
ASLAN KRAL: Facebookta, twitter’da paylaşıldı mı?
1.KEÇİ: Paylaşıldı efendim. Bütün sosyal medyada yer aldı. Yalnız…
ASLAN KRAL: (Sert) Yalnız ne? (Keçiler korkar, irkilirler.)
1.KEÇİ: Yalnız efendim, açılış konuşmasını yaparken tacınızın hangi renkte olacağı hususunda bir karara varamadık.
ASLAN KRAL: (Yumuşar) Canım uygun bir renk uyduruverin işte
1.KEÇİ :Ben sarı- lacivert olursa daha iyi olur diyorum efendim.. Her ikisi de canlı renklerdir. Hem biliyorsunuz sarı lacivert Fener Bahçe’nin sembolü. Bu sene de şampiyon oldular... Bütün Fenerliler memnun olur…
2.KEÇİ : ( Atılarak) Olur mu efendim? Lacivert biraz koyu renktir. Göze hoş görünmez. İç açıcı değildir. Size pek yakışmaz. Siz ki bir Dünya kralısınız.. Ormanın baş tacısınız. Siz bir aslansınız. Sarının yanına kırmızı uygundur. Size dahi iyi yakışır diye düşünüyorum. Hem biliyorsunuz aslan, Cimbomluların sembolüdür. Sarı Kırmızı da Galatasaray’ın rengidir. Eğer tacınızın rengini sarı kırmızı yaparsak bütün Cimbomlular memnun olur…
1.KEÇİ: (Atılıp sözü keser) Hayır efendim. Madem öyle, ben diyorum ki, illa sarı lacivert olsun.
2. KEÇİ: Olmasın. Sarı kırmızı olsun.
1. KEÇİ: Olmasın.
2.KEÇİ: Olsun
1. KEÇİ: Olmaaaaaaz!
2. KEÇİ: Neden olmayacakmış
1. KEÇİ: Olmaz da onun için olmaz.
2. KEÇİ: O halde bütün renklere boyayalım tacınızı efendim. Futbol takımı gibi olmasın. Sonra Beşiktaşlılar ne der? Trabzonlular ne der? …Daha da açılacak olursak, Mancester United, Barcelona, Real Madrid, Bayern Munih… Dünyadaki bütün takımlar, renklerin arasından kendi rengini seçip alır.
2.KEÇİ: Kesinlikle olmaz efendim. Sonra o güzelim tacınız ne hale gelir? Bir düşünün hele. Gökkuşağı mı bu? Madem öyle olacak, o halde renksiz olsun. Böylelikle kimse gücenmez. Senin takım, benim takım diye kimse kavga yapmaz. En güzeli renksiz olsun.
1.KEÇİ: Olur mu efendim? Kesinlikle…
ASLAN KRAL: (Hiddetli) Yeteeeerr! (Keçiler korkudan sağa sola kaçarlar) İnatçı keçiler. Ne dırdır edip duruyorsunuz başımda öyle? Benim hiç aklım yok mu? Paşa gönlüm ne isterse o renge boyarım. ( Seyircilere döner) Adam dediğin kendine yakışanı giyer, kendine yakışanı takar. Bu, benim zevkim. Kral ben değil miyim? Bırakın da ona ben karar vereyim. İstediğim gibi boyarım. Beni maskara mı edeceksiniz? Hem, ben milli takımı tutuyorum. En büyük milli takım başka büyük yok.(Seyircilere) Değil mi çocuklar? Bu güne bu gün dünya üçüncüsü olmuş bir takımız!
(Tam bu arada kurt sahneye girer)
KURT: Yaşasın Kral! Kralımız her şeyi bilir. Tacın rengi önemli değil, anlamı önemlidir
ASLAN KRAL: Gel kurt, gel de sen anlat şunlara…
KURT: Siz hiç merak etmeyin Kralım. Biraz sakin olun. Bunların renk ısrarlarına aldanmayın. Her şey güzel olacak.
ASLAN KRAL: Bak ısrar deyince aklıma geldi. Benim küçük oğlum bana telefon alın diye ısrar ediyor. Nedir bu telefon sevdası? Yahu benim bile cep telefonum bu yaştan sonra oldu. Şimdi bir de tutturdu dokunmalı telefon alacakmışım.O da neyse artık?
1. KEÇİ: Telefon efendim. Cep telefonlarının son ürünü. Sadece elinizle dokunuyorsunuz. O, istediğiniz her şeyi buluyor.
ASLAN KRAL: Olmaz diyorum ama illa da istiyor. Bir de telefonlarla çat çat çetleşmezler mi? Bütün gün facebooka girip ders çalışmıyorlar. Varsa yoksa internet. Başlarını bir türlü telefondan kaldırmıyorlar. Ah bir o kadar da derslerine çalışsalar âlim olurlar.
2.KEÇİ: Ya aypetlere ne dersiniz efendim? Bir de onu icat ettiler. Varsa yoksa oyun. Oysa önceleri, çocuklar, avlulara çıkıyor, toplanıp hep beraber çocuk oyunları oynuyorlardı. Misket oynarlardı, Al satarım bal satarım oynarlardı, Bezirgan Başı oynarlardı… Daha birçok oyunlar oynarlardı. Şimdi bunların hepsi unutuldu…
ASLAN KRAL: Teknoloji! Teknoloji bitirdi hepsini. Aslında dünyadaki bütün televizyonları kırmak gerek. Çocuklar ne görürse anında hemen istiyorlar. Bizleri zor durumda bırakıyorlar. Ne yapmalı bilmem ki?
KURT: Haklısınız kralım. Ama bugün televizyonlar evlerimizin vaz geçilmez eğlencesi oldu. Hem eğitiyorlar; hem de eğlendiriyorlar. Televizyon olmazsa yapamıyoruz. Evin içi bomboş oluyor. Televizyonu amacı doğrultusunda kullanmak gerek.Yoksa, bazen, böyle zararları da olabiliyor. Çocuklar, televizyonun ne zaman seyredileceğini bilmeleri lazım. Uyku vakti gelince hemen yataklarına gidip uyumaları lazım. Bir de kendilerine uygun filmleri izlemeleri lazım. Öyle şiddet içeren vurdulu kırdılı, korkulu filmleri izlememeleri lazım. (Seyircilere döner.) Öyle değil mi arkadaşlar? ( Seyircilerden cevap alınca) Bu söylediklerimi bir de hep beraber tekrar edelim bakalım:
Biiiir, Çocuklar (Çocukların tekrarı) televizyonun ne zaman seyredileceğini (Çocukların tekrarı) bilmeleri lazım. (Çocukların tekrarı) Uyku vaktimiz gelince hemen yatağa koşmamız lazım. (Çocukların tekrarı)
İkiiiii, Kendimize uygun filmleri izlememiz lazım. (Çocukların tekrarı) Vurdulu kırdılı, şiddet içeren filmlerden(Çocukların tekrarı) uzak durmamız lazım. (Çocukların tekrarı)
Pekiyi öyle yapıyor muyuz? (Cevap aldıktan sonra) Afferim size! (Tekrar aslan krala döner) Evet sayın kralım telefon konusuna gelince, küçüklerin cep telefonu taşımaları sakıncalı. Ama illa da siz isterseniz, benim bir tanıdık var. İkinci el telefon satıyor. Gider alırız. Bir şeyler yapar ucuza getiririz.
ASLAN KRAL: O hususta kesin kararlıyım. En az liseye geçmeden telefon yok. Çocuk da çocukluğunu bilsin değil mi ya? O yaştaki çocuk ne anlar cepten? Çocuğun televizyonda her gördüğünü yapacak, her istediğini alacak değiliz ya! Hadi ondan da geçtik. Bir de tutturdu laptop isterim diye. Vın, vızz, gezz neyse durmadan isteyip duruyor. Hangi çağda yaşıyoruz biz böyle?
( Tavşanlar heyecanla içeri girerler.)
TAVŞANLAR: Kralım, kralım…kurtarın bizi!
ASLAN KRAL: Ne oluyor size böyle? Durun bakalım heyecanlanmayın
TAVŞANLAR: İmdat imdat!
ASLAN KRAL:. Yavaş yavaş anlatın. İnsan meramını anlatırken sakin olmalı. Düşünerek konuşmalı. Hem öyle hep bir ağızdan değil, tek tek konuşmalı. Yoksa hiç bir şey anlaşılmaz.
K. TAVŞAN: Felaket kralım, felaket…
B. TAVŞAN : Geliyor kralım, geliyor…
K. TAVŞAN: Elinde bilmediğimiz bir silahla geliyor.
B. TAVŞAN: Hem de bu tarafa doğru geliyor.
ASLAN KRAL: Durun bakalım çocuklar. Ne geliyor, kim geliyor?
TAVŞANLAR: İnsan! İnsan geliyor!
ORADAKİLER (Korkuyla kaçışmaya, sağa sola dönmeye başlarlar) Neee insan mı?
ASLAN KRAL: (Kurdun arkasına kaçarak) İnsan mı? Ne insanı? Bu saatte insan mı olur canım? Onlar şimdi evlerinde oturmuşlar Havuç’u izliyorlardır. Ya da internette facebooktalar. Yoksa insanın ormanda işi ne?
K. TAVŞAN: Gördük kralım. Bu tarafa doğru geliyordu?
B. TAVŞAN: Etrafa şüpheli gözlerle bakıyordu.
ASLAN KRAL: Dost muydu düşman mıydı?
K. TAVŞAN: Kesin düşmandı kralım. Korkusuzca ilerliyordu.
ASLAN KRAL: Bu saatte ormana giren elbette korkusuz olur a cahil.
B. TAVŞAN: Kocamandı kralım. Çok güçlü görünüyordu.
ASLAN KRAL: Dev falan olmasın? Emin misiniz?
K. TAVŞAN: Tabii efendim. Dev gibi bir insandı işte.
ASLAN KRAL: Dev gibi insan olur mu cahil yaratık? Konuştunuz mu? Neden gelmiş?
B. TAVŞAN: Konuşamadık efendim. Cesaret edemedik.
ASLAN KRAL: (Kurdun arkasından çıkar) Korkaklar. Önce bir merhaba deyin. İyi niyetinizi bir gösterin bakayım. Dostluk elinizi uzatın. Sevgi ile yaklaşın. Biliyorsunuz ki sevgi her türlü kötülüğü yener. (Seyircilere) Değil mi çocuklar? Neymiş? Bir de siz tekrar edin bakayım. “SEVGİ HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜ YENER” Aferin sizlere. Siz siz olun sakın ola içinizden sevgiyi eksik etmeyin. (Tam o sırada sahnenin öbür ucundan küçük kız girer)
KEÇİLER, TAVŞANLAR, KURT: Geliyooooorrrrrr ! İnsan geliyooor! ( Aslan kral dışında hepsi sahneden kaçar.)
KÜÇÜK KIZ: Merhaba aslancık.
ASLAN KRAL: (Korkuyla) Me-me-me-mer-haba.
KÜÇÜK KIZ: Yoksa sizi korkuttum mu? Eğer korkuttuysam özür dilerim.
ASLAN KRAL: (Cesareti yerine gelmiştir) Ne münasebet. Ben aslan kralım. Bu ormanın efendisiyim. Bu orman benden sorulur. Ben, hiç kimseden korkmam! (Yine de korkmaktadır)
KÜÇÜK KIZ: Annemle babam masallarda hep anlatırdı seni bana. Sen, çok güçlüymüşsün.
ASLAN KRAL: (Böbürlenerek) Güçlüyüm tabii…
KÜÇÜK KIZ: Çok akıllı, çok bilgili, çok zekalıymışsın.
ASLAN KRAL: (Kendinden geçmiş) Eh öyleyim tabii..
KÜÇÜK KIZ: Herkese yardım edermişsin.
ASLAN KRAL: Ederim tabii…
KÜÇÜK KIZ: Öyleyse bana da yardım et. (Bu arada keçiler ve kurt sahneye tekrar çıkar. Aslanın biraz gerisinde konuşulanları dinlerler.)
HEP BERABER( Gizli gizli aslana) Hayır! Hayır!
ASLAN KRAL: Sana nasıl yardım edebilirim?
KÜÇÜK KIZ: Ben, evden kaçtım. Burada sizinle kalmak istiyorum.
ASLAN KRAL: Ne? Evden mi kaçtın? Neden?
KÜÇÜK KIZ: Neden olacak. Annemle babam artık beni hiç sevmiyorlar da ondan.
ASLAN KRAL: Annenle baban seni hiç sevmiyorlar mı?
KÜÇÜK KIZ: Evet. Hiç sevmiyorlar.
ASLAN KRAL: Annelerle babalar çocuklarını sevmez olurlar mı? Bütün anne ve babalar çocuklarını çok severler. (Seyircilere) Öyle değil mi çocuklar? Sizin anne ve babalarınız sizleri sevmiyorlar mı? (Çocukların cevabı alınır) İyi duymadım. Bir daha tekrar edin. (Cevap alınır) Yaa gördünüz mü? Bütün anne ve babalar çocuklarını çok severler. Benim de iki çocuğum var. Ve ben onları çok seviyorum.
KÜÇÜK KIZ: Ama benimkiler beni sevmiyorlar.
ASLAN KRAL: Seninkiler seni neden sevmesinler ki?
KÜÇÜK KIZ: Çünkü onlar, artık yeni doğan kardeşimi seviyorlar. Beni hiç sevmiyorlar. Bütün gün onunla ilgileniyorlar. Ona bakıyorlar. Ona ninniler, şarkılar söylüyorlar. Beni unuttular. Bir köşeye attılar. Bana şarkı söylemiyorlar artık. Masal da anlatmıyorlar. Her şeyi kardeşime yapıyorlar. Ben de bu yüzden evden kaçtım. (Geri çekilir.).
ASLAN KRAL: Evden mi kaçtın?
KÜÇÜK KIZ: Evet. Evden kaçtım!
ASLAN KRAL: Doğru mu bu yaptığın?
KÜÇÜK KIZ: Bana göre doğru. Ben istenmediğim, sevilmediğim yerde kalmam.
ASLAN KRAL: (seyircilere) Pekii arkadaşlar, bu küçük kızın evden kaçması sizce doğru mu? (Cevap alınır) Bak gördün mü? Yanlış yapıyorsun. Seni kimse onaylamıyor. Şunu bilmelisin ki Anne ve babalar çocukları arasında kesinlikle ayırım yapmazlar. Bütün çocuklarını aynı derecede eşit severler. Çocuklar, anne va babaların her şeyidir. Canlarıdır. Kanlarıdır. Anne ve babalar çocuklarını canlarından da, kanlarından da çok severler.
KÜÇÜK KIZ: Benimkiler beni sevmiyor işte. Bu nedenle ben de, burada, sizinle yaşamak istiyorum. Kararım kesin. Üstelik bu son kararım. Bana yardım edecek misin, etmeyecek misin?
ASLAN KRAL: Edeyim etmesine de, bu çok ciddi bir durum. Böyle hayati kararları tek başıma alamam. Heyetime danışmam lazım. Çünkü bu orman, sadece bana ait değil. Hepimiz aynı çatı altında yaşadığımıza göre demokratik olmamız gerekiyor. Sen, burada biraz bekle. Ben heyetimi şimdi toplarım. Derhal bir karar alırız. Alınan kararı da sana hemen bildiririm.
(Küçük kız orada kalır. Fon müziği verilir. İstenirse burada hayvanlardan bir grup müzik eşliğinde dans edebilir. Aslan, kenarda heyetini etrafına toplamıştır. Kurt ve keçilerle bir daire oluştururlar. Kendi aralarında sessizce tartışırlar. Tartışma bitince kral geriye döner.. Aslan, kıza döner. Müzik kesilir. Aslan bilgece sözlerine başlar) Heyetimiz kararını verdi. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki küçük bir kızın evini terk edip kaçmasını heyetimiz doğru bulmadı. Anne ve babanızın sizi sevmediği düşüncesi de heyetimizce kabul edilmedi. Çünkü biz biliyoruz ki hiç bir anne ve baba çocuğunu sevmemezlik yapmaz. Eminiz ki şu anda sen evde yoksun diye onlar perişan olmuşlardır. Ağlayıp sızlıyorlardır. Bu nedenle anne ve babanı üzdüğünü düşündük. Fakat şimdi çok geç olduğu için seni ormanda başıboş bırakamayız.
Ormanda her türlü tehlike vardır. Annenle baban gelene kadar seni koruma altına almaya karar verdik. Yarından tezi yok, seni mutlaka ailene verme kararı aldık.
KÜÇÜK KIZ: Teşekkür ediyorum. Kararınıza saygı duyuyorum. Ama annemle babam gelene kadar değil de sonsuza kadar sizinle kalmama karar verseniz daha çok sevinirim.
ASLAN KRAL: Heyetimizin kararı kesindir. Değiştiremeyiz. Bu yüzden bu akşamlık bizim misafirimiz olacaksın. Yarın, büyük bir ihtimalle annenle baban buraya gelir. Zaten, şu an kesinlikle seni aramaya çıkmışlardır. Bulamazlarsa biz götürüp teslim ederiz. Demokrasilerde çare tükenmez. (Tam bu sırada büyük tavşan bağırarak gelir.)
B. TAVŞAN: (Ağlayarak ortalığı yıkar. Bir sağa bir sola koşar. Oradakilerden yardım istemek için tek tek yanlarına gider. Adeta yalvarır.) İmdat! Yetişin! Yardım edin! Gidiyor! Gidiyor! Yardım edecek kimse yok mu?
ASLAN KRAL: Ne oldu? Kim, nereye gidiyor? Niye böyle bağırıyorsun?
B. TAVŞAN: Küçük tavşan kardeşimin üzerine büyük bir ağaç devrildi. Çıkamıyor. Ne olur onu kurtaralım. Yardım etmezsek ölecek. Koşun ne olur. Kurtarın onu. O benim her şeyim. Hayattaki tek varlığım. O olmazsa ben ne yaparım? Benim canım kardeşim. Kurtarın onu. Ne olur kurtarın…
ASLAN KRAL: (Oradaki hayvanlara emir verir) Daha ne duruyorsunuz? Haydi koşun. Zavallı tavşancığı kurtaralım. Hayatta en önemli şey bir candır. Giden can geri gelmez. Canın kıymetini sağlığımızda bilmeliyiz. Hemen tavşan kardeşimizi kurtarmaya koşalım..(Hepsi dışarıya çıkarlar)
KÜÇÜK KIZ: (Sahnede yalnız kalır. Seyircilere) Aaa! Küçücük bir tavşan bile kardeşini nasıl seviyor. Kardeşi için nasıl ağlıyor. Oysa ben kardeşimi kıskanıp evden kaçıyorum. Annemi ve babamı üzüyorum. Ne kadar yanlış yapmışım. Annemle babam şimdi ne yapıyorlar? Beni şimdi nasıl merak etmişlerdir? Şimdi dönüp geri mi gitsem acaba? (O anda ennesi ve babasının önce sesleri duyulur. Sonra ellerinde fenerlerle görünürler.)
ANNE: Kıızııııım? Neredesin?
BABA: Kıııızııııım? Yavruuuuuuum?
ÇOCUK: (Bağırarak) Anneeee! Babaaa! Buradayım. Ormanda. Ormana gelin. Ormandayım. Ormandaaaa!
ANNE:(Kızına koşar. Sarılıp ağlar) Yavrum! Canım kızım! Şükürler olsun ki sağsın. Yaşıyorsun.
BABA: Kızım. Bizi ne kadar korkuttun. Yüreğimiz ağzımıza geldi. Ne işin var senin bu saatte ormanda? Oynayacak başka yer bulamadın mı? Ormanın ne kadar tehlikeli olduğunu biz sana anlatmadık mı?
KÜÇÜK KIZ: Anne- baba! Ne olur beni affedin. Size karşı çok mahcubum. Bir daha sizlerden izinsiz asla evden ayrılmayacağım. Sizleri çok seviyorum.
ANNE : Biz de seni seviyoruz kızım.
BABA : Hadi evimize gidelim.
KÜÇÜK KIZ: Bir daha sizleri hiç üzmeyeceğim. Kardeşimi de çok ama çok seveceğim.. (Diğer bütün hayvanlar sahneye girer.)
ASLAN KRAL: İşte geldiiik. Korkulacak bir şey yok. Küçük Tavşan gayet iyi. İşbirliği içinde onu kurtardık.
KÜÇÜK KIZ: Geçmiş olsun Küçük Tavşan kardeş.
KÜÇÜK TAVŞAN KARDEŞ: Teşekkür ederim.
KÜÇÜK KIZ: Bunlar da benim annem babam. Onlar da beni almaya gelmiş.
ASLAN KRAL: Hoş geldiniz efendim. Ben Aslan. Bu ormanın kralıyım. Sizler de merak etmeyiniz. Kızınız gayet iyi. Ona çok iyi baktık. Eğer bu gece gelmeseydiniz onu, Krallığımızda misafir edecektik. Yarın da size getirecektik.
KÜÇÜK KIZ: Babacığım. Ormandaki hayvanlar bana çok iyi baktılar. Geldiğimden beri bana hep doğru yolu gösterdiler. Aslan Kral bana hep öğüt verdi. Ben de onun verdiği öğütleri yerine getireceğim. Bir daha kardeşimi asla kıskanmayacağım. En önemlisi de bir daha hiç evi terk etmeyeceğim. (Seyircilere döner) Sakın sizler de benim düştüğüm hataya düşmeyin. Kardeşlerinizi çok sevin. Unutmayın ki onlar bizim her şeyimizdir. Anne ve babalarınızın sözlerinden dışarı çıkmayın. Onlar ne yapıyorlarsa sizler için yapıyorlar. Sizleri bizleri çok seviyorlar. Biz de onları çok seviyoruz.
BABA: Çok teşekkür ederim kralım. Sizler çok iyisiniz. Bu yaptığınızı hiç unutmayacağız.
ASLAN KRAL: Biz teşekkür ederiz. (Diğer hayvanlara döner.) Eeeee, daha ne duruyorsunuz? Hadi şölen başlasın. Müzik ve dans başlasın…
( Neşeli bir müzik eşliğinde hep beraber şarkı söyleyip dans ederler. Perde kapanır.)
S O N
Hakan YOZCU
Karakol – Gazimağusa
23 Şubat 2003
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.