- 501 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARDANUÇ-YOLAĞZI KÖYÜ CAMİSİ
Ardanuç ilçesinin Yolağzı Köyündedir.Bu caminin yapım,onarım ve kullanım öykülerini;büyüklerimden duyduğum ve gözlemlediğim kadarı ile sunmaya çalışacağım.O zamanlarda köyün adı Kontromdur.Bu köyün üç hanesi Demirciler Mahallesinde olmak üzere toplam on üç haneden oluşmuştur.Halk Batum-Çürüksu,Borçka ve Şirvan’dan yeni gelmişler,olanakları ancak kendilerine birer barınak yapmakla sınırlıdır.Cuma namazlarını kılacak bir camileri yoktur,inşa etmeleri ise uzak bir hayaldır.Bu bakımdan en yakın köy olan Samushar Köyü’ne cumaya gitmektedirler.Zaman bu şekilde akıp giderken,bir cuma günü namazdan sonra Samshar köylüleri,Kontromlular ile güreşmek isterler,yapılan güreşlerde tekrarlanmasına rağmen Kontrom’un güreşçileri Pehlivan Ali ile Koçi Pehlivan, karşılarına çıkarılan tüm güreşçileri yere sererler.Aralarında tartışmalar çıkar, sonra kavgaya dönüşür.Samsharlılar karşısında çok az sayıda olan Kontromlular, feci şekilde dayak yerler ve çareyi köylerinin yolunu tutmakla bulurlar.Artık bu köye gitme olanakları kalmamıştır,diğer köyler de çok uzaktır.Bu bakımdan köye cami yapmalarından başka çareleri yoktur. Dönüş yolunda Nasudev Taşı’nı çıkmadan, ortaya koydukları bir değnek üzerinden birer birer atlıyarak,köye cami yapılması için tüm olanaklarını seferber edeceklerine yemin ederler.
Ertesi günlerde eli balta tutan,köy erkekleri Hantuşet Köyü’nün Hanmeşe Ormanı’na giderler.Orada aynı boy ve çapta yeteri kadar çam ağaçlarından tomruklar hazırlarlar.Bu tomrukları,öküzleri boyunduruğa koşup sürüterek Hantuşetliler, Karsniya Köyü’ne,Karsniyalılar Ustamel Köyü’ne,Ustamel ve Kontromlular da Kontrom’a üç etapta taşırlar.Cami yapacak usta olarak,Hopalı Kavurmacıoğlu Osman Usta ile anlaşırlar.Aralarında para toplarlar,en büyük bağışı, Hacigiller’den on altın lira ile Hacı Mehmet yapar.Para verme olanağı olmayan Pehlivan Ali ve Koço Pehlivan ayrıca hafriyat ve temel açma işini de üstlenirler.Bayır bir araziye kurulmak istenen cami,yüksek kısmı kazma kürekle alt seviyeye indirilmiş ve sağlam zemin bulunarak,temeller açılmış ve toprak olan cami kenarı ile diğer temeller su basmanı seviyesine kadar taş ile örülmüştür.Bu temeller de yaklaşık bir metre uzunluğunda,yarım metre yüksekliğindeki bir taşı, birkaç kişinin yerine koyamaması üzerine Pehlivan Ali,yerine tek başına koymuş ve O taş kendi adı ile anıla gelmiştir.Üç etapta yerine taşınan tomruklar,Osman usta nezaretinde köylüler tarafından balta ile iki tarafı yontularak,bir tomruktan tek tahta üretilmiştir.Bu tahtalar,temel üzerine konmuş köşeler ve eklemeler çivi kullanılmadan birbirine geçmeli şekilde bağlanmıştır.Sadece bir tahta köşe ucundan genişlemesine yarılmışsa da Demirciler yapımı büyükçe bir muh çakılarak,çatlağın daha fazla yarılması önlenmiştir.Bu muha da “Ferhat Usta Çivisi “ demek gerekir. Tahtalar bu şekilde dizilerek,yeterli yüksekliği ulaşınca çatının yapımına geçilir.Çatı, Bice’den öküz kızakları ile taşınan oluk kiremitlerle örtülmüş,iç müştemilat ve bitişiğine bir medrese de inşa edilmiştir.İbadet kısmına bu medreseden girilmektedir.Bu kısımdaki girişin sol tarafında medrese duvarında eski harflerle yazılmış yazıtta; ustanın ismi ile bir tarih yazılmıştır.Ancak tarihin ikinci ve dördüncü rakamı,zamanla tahribata uğradığı için okunacak durumda değildir.Bu seneki gidişimde fotoğrafını çektim ve bilgisayarda incelediğimde yapılış tarihinin Hicri 1278 olduğunu gördüm.Önceki ziyaretlerimde; içerde minberin solunda üçüncü tahta üzerine keserle çentiklenerek yazılmış eski rakamlarla 1278 veya 1287 rakamlarını görmüştüm.7 ve 8 rakamları eski rakamlarda biri diğerinin tersi olduğundan, durumu karıştırmıştım..Daha sonra gittiğimde bu kısım boyanmış olduğu için rakamları görememiştim.Ayrıca1278 tarihini,miladi 1862 yılına geliyor ki;bu da köye yerleşme ve Molla Ali Pehlivan’ın çocukluk dönemi ile örtüşmektedir ki,bu durum da tarihi kesinleştirmektedir. Daha sonra caminin minber arkasında dışarıda bir sundurma inşa edilmiştir. Bu kısım da camiye gelenler veya boş zamanlarında köy erkekleri gelir,oturur,sohbet ederler,köy sorunları tartışırlar veya ağır taşları en uzağa atma yarışmaları yaparlardı.Buraya da “Cami Kapısı” denirdi.Buranın sol köşesinde gözenekli içi oyulmuş,yarım yuvarlak siyak renkli bir Dibek taşı bulunur.Bu dibek bulgur yapımında kullanılırdı.Cami temel taşlarının boşluklarında, bebeklerin düşen göbek parçaları sıra sıra dizilerek saklanırdı.Naime Ablam tüm kardeşlerimizin bu parçalarını gösterdiğinde çok şaşırmış nedenini anlamamıştım.Hala anlamadığım gibi.
Çocukluğumda anamın camiyi temizlemesi nedeni ile birlikte gittiğimde,beni de ibadet kısmına almış ve müştemilatı büyük bir huşu içinde izlemiştim.Bir gün de içeride nasıl ibadet edildiğini görmek için minber yanındaki pencereden bakarken,hutbe okumakta olan Ridvan Pehlivan dayının sert bakışı ile karşılaştığım, hala gözümün önündedir.Kurbani Özkan amcanın bir sabah ezanını okurken,gür ve yumuşak hoş sesi ile “Tanrı Uludur,Tanrı Uludur” nidaları ile uyanmıştım. Bu ses de aynı şekilde belleğime kazınmıştı.Salayı da aynı şekilde güzel okur,herkes işini gücünü bırakarak bitinceye kadar huşu içinde dinlerlerdi.Cami kilim ve halıları 1950li yıllarda çalınmış,köyün erkekleri karakola götürülerek Halil Onbaşı ve erlerince işkence edilmiş,ancak Çatalyol’da çitlerin üzerinde bir sabah görülünce nezaretten kurtulmuşlardı.Bu iftirayı yapan veya yapanlar ise hala bilinmemektedir.
Cami yapımından sonra,ilk imamın kim olduğunu bilmiyorum.Ancak 93 harbinden önce Molla İsmail,Molla Akif-Molla Dursun (Tosun),Murat Yasal(Molla Çakal) ve Molla Ali Pehlivan Samshar’a giderek zamanın ileri gelen Alimi Aziz Ağa’dan dersler almışlar ve köye bilge kişi olarak dönmüşlerdir.Bu zatın öğrencileri Ardahan ve Kars savaşlarına gönüllü olarak katılmışlar,Kurtuluş Savaşı’nda da çocukları cepheden cepheye koşarak,bizlere bugünleri sağlamışlardı.Öğrenim gören bu gençlerden Molla Akif köye imam olarak görevlendirilmiş,ölünce kardeşi Molla Tosun imamlık yapmaya başlamış,ayrıca medresede öğrenci okutmuş ve bu görev 15 yıl kadar sürmüştü.Kars,Ardahan ve Sarıkamış bozgunundan sonra 2.Kaça-kaçlık’ta Konya-Çumra’ya göç ettiklerinden imamlık görevi de sona ermişti.Rus işgalinin son dönemlerinde Bolşevik askerleri,atlarını camide barındırmak istemeleri üzerine köyde kalan kişilerde huzursuzluk yaratmıştı.Çumra’dan dönen Molla Ali Pehlivan ile Molla Çakal uzun süre burada imamlık yapmışlardı.Daha sonraları Rıdvan Pehlivan,Dursun Pehlivan,Fazlı Hoca, Selim Özkan burada uzun yıllar imamlık görevini sürdürmüşlerdi.Bu kişileri halk tayin eder,imamlık ücretini de kendileri öderlerdi.O zamanlarda köyde imamlık yapacak çok kişi bulunurdu.Şimdi ise, köyde kadrolu imam olmasına rağmen,değil imamlık yapacak kişilerin bulunması,cuma namazı dışında cemaat bile yoktur
. Cumhuriyet ilan edildikten sonra, medrese kısmı öğrenime kapatılmış, yeni harflerle
okuma-yazma seferberliği başlatılmıştı. Ancak yeni yazıyı bilen yoktu.Bu bakımdan o dönemin çocukları iki ayrı öğrenimden de yoksun kalmışlar,okuma-yazma olanağına kavuşamamışlardı.Daha sonraları Gülpaşa Özkan Hocamız kısa dönem kurs görerek,1939 yıllarında Medreseyi ilkokul haline getirerek yeni harfler ile öğrenimi başlatmıştı.Daha sonraları köy meydanı yanında inşa edilen binaya okul taşınmıştı.Bu medresenin üst katı, 1970 li yıllarda köy gençlerince kütüphane haline getirilmiştir.
Daha sonraları çatı kiremitleri sökülerek iklime uygun olarak çatı saç ile örtülmüş ve yapının su akması önlenmiştir. Hilmi Kızılay’ın muhtarlık döneminde arka taş duvarlar, temel duvarları ve bahçe duvarları; günün olanakları ile yeniden tamir ve inşa edilmiş, medresenin ön tarafına abdest hane ve tuvalet konulmuştur.Deposundan su getirilerek camiye işlerlik kazandırılmıştır. Yine aynı dönemde minare olmadığı için, hoparlörler uzun bir boruya bağlanarak minare görevi verilmiş, bu şekilde ezan sesinin uzak yaylalardan bile duyulması sağlanmıştır. Ancak bu caminin minaresiz oluşu çok uzun zamandan beri herkesin içinde bir yara, bir noksanlık, bir eziklik duygusunu oluşturmuştur. Hele son zamanlarda muhtar Zeki Demirci döneminde ibadet kısmının lambri tahtalarla kaplanmış olması,iç müştemilatının tamir ve revizyona edilmesi, verniklenmesi;ibadethaneye çok güzel,hoş semavi bir hava vermiştir.Aynı şekilde medrese kısmının da yapılacağı planlanmıştır.Bu duruma göre camiye bir minare dikilmesi artık şart olmuştur.Çünkü bizlere bugünleri sağlamak için;tüm olanaksızlığa rağmen, ağır doğa koşullarına ve güçlü işgalcilere karşı savaşmış olan atalarımıza ve dedelerimize borcumuz çoktur.Onların bizlere miras bıraktığı bu emanetleri korumak,daha da güçlendirmek,ruhlarını huzura kavuşturacak ve biz torunlarından memnun kalacaklardır.Bizler de,bu kahramanların torunları olmaktan gurur ve mutluluk duyuyoruz.Ruhları şad,mekanları Cennet olsun.
Sahilköy,30 Ağustos 2008
Fevzi Durmuş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.