- 603 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BATUM’DA SON ALVER
İkinci Kaçakaçlık/Göçten Ardanuç-Yolağzı Köyü’ne dönenler; evlerini ahırlarını, samanlıklarını yanmış, yıkılmış halde bulurlar. Çumra Batum (Beylerce) Köyünden, İstanbul’a tren, İstanbul’dan Batum İline vapur ile ve köylerine de yaya olarak birlikte gitmişler. Yorgun ve moralsiz olmalarına rağmen ;”Başlarını sokacak bir dam” ile hayvanlarına bir barınak yapmayı imece ile başarırlar. Tarlalarını, çayırlarını yeniden belirleyerek ekilir ve biçilir hale getirirler. O kışı, işgal altında olmalarına rağmen,huzur içinde geçirirler.Çünkü Bolşevik ihtilalinden sonra Rus ordusu bu yöreden çekilmiş,Ermeniler ise gasp edecek bir şey kalmadığı ve destekçileri olmadığı için ortalıkta pek fazla yoktular veya başka yerlerde meşguldüler...Artvin o zamanda İngiliz işgali altında olmasına rağmen, İngilizlerin köylere kadar uzanacak güçleri ve nedenleri de yoktu.
Bin dokuz yüz on dokuz yılının ilk aylarında, uzun kış gecelerinde bir evde toplanırlar; sohbet ederken de ekim işinden sonra boş zamanlarında ne yapabileceklerini tartışırlardı.Para kazanmaları şarttı.Çünkü kendilerinin ,eşlerinin ve çocuklarının kıyafetleri perişandı.Hanımlarına bir yazma alacak paraları dahi yoktu,genel olarak yalın ayak gezerler,çarıkları olanlar da düğün veya bayramlarda giymeyi tercih ederlerdi. Satacak bir şeyleri de yoktu.Sadece birer çift öküz, birer inek ,birkaç baş koyunları vardı.Bu miktardan çok malı olanlar ise;hele,hele iki çift öküzü olanlar,köyün varlıklı insanları sayılırdı.Çünkü cılga ile tarlaları sürmek için en az iki çift güçlü öküz şarttı.Bu bakımdan birkaç aile birleşir (mogdam ),ancak bu şekilde tarlalarını sürme olanağına kavuşurlardı.Göçmeden önce;iyi besleyip semirttikleri hayvanlarını satarlar,yerine daha genç veya zayıf hayvanı ucuza alırlar,bu fark para ile de ihtiyaçlarını giderirlerdi.Ancak şimdi durum farklı idi.Su uyur,ama düşman uyumazdı.İşgal altında yaşıyorlardı,hangi sırtın ardından Ermeni çeteleri mi,yoksa eşkıya sürüsü mü çıkar karşılarına dikilir,belli olmazdı..Durumu bir de Molla Ali Efendiye soralım,O’nun fikrini de alalım diye kararlaştırdılar.Molla Ali ile görüşme işini de Emrullah Yasal (Emo Usta) ile yeni damadı Ali Durmuş’a (Deli Ali) verdiler.
Anlaştıkları akşam,Molla Ali ‘ye giderken Deli Ali ,Emo Ustaya“Konuyu sen aç,beni hiç düşünmeden “Yine saçmaladın Deli “der ve kabul etmez.Uygun bulunur,birlikte yürürler.Molla Ali; ince uzun boylu,, tahsilli,yıllarca ticaret yapmış,sözü,sohbeti dinlenen,bilge bir kişidir.O tarihte kırk dokuz yaşında olmasına rağmen,daha genç görünüşte,sağlıklı ve hareketli bir yapıya sahipti.Ziyaretçilerimiz odaya girdiklerinde Molla Ali’yi,oğulları Rıdvan veVeysel Pehlivan ile sohbet ederken bulurlar.Hoşbeş anında gelen havlıcanlar içilirken,Molla Ali ,bu ziyaretçilerinin,sıkıntıları olduğunu, ancak açılamadıklarını sezer.Bir ara ciddileşir ve damadına:
-Ola… Deli, yine bir şey mi var? Diye sorar. Ali de Usta ya bakarak:
-Emo Usta’nın sana bir danışması vardır, der. Bu sefer de Usta’ya bakarak :
-Hayırdır, Usta ne danışacaktın? Diye sorar Molla Ali. Bunun üzerine, Emo Usta:
-Hayırdır dada, hayırdır da. Bir kaç arkadaş para kazanmak için bir şeyler düşünüyoruz.Başlamadan önce sana danışalım dedik.Uygun bulursan,bize katılır ,bize oralarda da yol gösterir misin? Diye fikrini almaya geldik,deyince;Molla Ali -Buyur,buyur,söyle deyince;Usta devam etti:
-Efendim!..Biliyorsunuz paraya ihtiyacımız var,çil çocuğun üstü başı perişandır.Kendi,kendimize diyoruz ki:Tarlaları koşup,ekin attıktan sonra öküzleri satıp daha ucuzunu alsak,artan para ile gerekenleri temin etsek,nasıl olur?Bu işte bizlerle olur,bize öncülük yapar mısınız?deyince; Molla Ali oğulları ile bakıştı ve olumlu işaret alıca:
-Biz de çocuklar ile aynı şekilde düşünüyorduk. Ayrıca Batum’da satıştan sonra Gümrü’ye giderek purt i(manifatura) de almayı ve getirip Ardanuç’ta, Şavşat’ta pazarlamayı da düşündük,deyince Emo Usta ve Deli Ali’nin gözleri parladı ve Deli Ali sevinçle:
-Kayınpederimin “Öl” dediği yerde ölürüm. Bunu bir çok defa kanıtladım, Nereden çıkacağı belirsiz eşkıya ile başı bozuk Ermeni çapulcularının karşında; ancak birlikte olursak varlık gösterebiliriz, diye söylendi.
Zaman epey geçmişti, daha kapsamlı konuşmak için başka bir gecede anlaştılar.Bu görüşmeden herkes memnun kalmıştı.Bilhassa Deli Ali’nin kayınpederine iltifatları çok yerinde görülmüş ,bu şekilde iki akraba ailenin arasındaki soğukluk giderilmiş olacaktı.Zira Batum Köyündeyken,Deli Ali kızını istemiş,O’da uygun görmemişti.Bu gelişme üzerine kızı Mahbup’u çok seven Deli Ali,kızını kendisi ile evlendirmek zorunda bırakmıştır.Daha sonra barışmış olsalar da ,aradaki soğukluk devam ediyordu.
Nihayet bahar geldi. Tarlalardan karlar çekilince ekinler ekildi, çayırlar temizlendi.Yaylaya çıkıldı.Öküzler dinlenmesi ve semirmesi için,otlaklarına gönderildi.Daha sonra aralarında gizli toplantılar yaparak;bu olayı harekete bir hafta kalaya kadar gizli tutulmasını,köyden Molla Ali ile oğulları Rıdvan veVeysel ayrıca damat Deli Ali;Anagert Köyünden de Çilo İlyas ve Luğe Panta Mustafa ‘nın bu işi yapmalarına kararı alındı. Ağustos ayının ilk haftasında, her iki köyde de plan açıklandı. Her arzu eden aile parası dönüşte ödenmek üzere, kendilerine satacakları öküzlerini ve kısır ineklerini emanet edebilirlerdi. Kendi atlarının dışında yük taşımak için birer at da alabilirler, ancak yeteri kadar elemanları olduğundan başka kişiye ihtiyaçları yoktu.Halk bu işi çok sevindi,görevlilerin hepsi de itimat edilir kişilerdi.Hareket günü geldiğinde ,kendi hayvanlarından daha çok emanet olanlar vardı.Sözleştikleri gibi Barevan düzlüğünde iki köyün elamanları birleşti ve Arsiya’nın eteklerinden Batum’a doğru tedbirli ve disiplinli bir şekilde yollarına devam ettiler.
Batum uzaktan görüldüğünde herkesin mutluluğuna diyecek yoktu.O akşamı şehrin dışında geçirdiler,ertesi gün erkenden Pazar yerine gittiler.Pazarda fazla bir mal yoktu,iyi para kazanacaklarını anladılar.Gerçekten de toplu halde alıcılar geliyor,istedikleri bedele mallarını satıyorlar ve peşin olarak Rubleleri heybelere dolduruyorlardı.Herkes görevini tam olarak yapıyordu.Bilhassa Molla Ali paraları sayıp deste,deste heybeye yerleştiriyor ,dolanı altına alıyor,bir taraftan da adamlarına emirler veriyordu.Öğleden sonra tüm sığırlar satılmıştı.Atlara da alıcı çıkmıştı,ancak onlar satılık değildi.Heybelerin etrafında oturdular,Molla Ali,içi paralar ile dolu heybelerin üstünde oturmuş,uzun boyu ile daha heybetli görünüyordu.Bir handa geceyi geçirmeyi düşündüler,ancak bu kadar para ile olanaksızdır diye vazgeçtiler,akşam kaldıkları yere hareket ettiler.
O geceyi nöbetleşerek, mutluluk içinde, zengin olmuş olmanın tatlı hayalleriyle geçirdiler. Sabahleyin erkenden kalktılar, namazdan sonra çorbalarını içtiler ve Gümrü’ye doğru atlarını koşturdular. Dağlardan, yaylalardan, köylerden geçen bu güzergah Molla Ali bakımından, avucunun içi gibi bilinirdi. Yolda veya yerleşim yerlerinde karşılaştıkları; Gürcüler, Ermeniler, Kürtler veya Lazlar ile kendi dilleriyle konuşuyor, şakalaşıyordu. Adamları bu kadar bilgili kişiyi önder seçtikleri için de ayrıca mutluydular. Nihayet Gümrü’ye girdiler, büyükçe bir manifatura mağazası önünde durdular. Burası Iran, Hint veÇin’den gelen kumaşlar ile doluydu, sahibi de Mişon adlı bir Yahudi idi. Molla Ali oğlu Rıdvan ile eşikte görülünce, tezgâhta oturan şişman, kısa boylu adam; kollarını açarak “Ooo Ali hos gelmissiniz” dedi ve kendisine sarıldı. İnce, uzun boylu adam ile,şişman kısa boylu adamın bu şekilde sarılması görenlerin gülümsemesine neden oldu.
Hal, hatır sorulmasından sonra, Molla Ali nakit para ile purti almaya geldiklerini, listesinin de hazır olduğunu belirterek, kendisine bir kâğıt uzattı. Mişon gözlüklerini takıp listeye baktığında gözleri parladı ve yağlı müşterisine dönerek:
-Bre!..Ali,sana para sorduk hiç?Paran yenidir? Yoksa eskidir? derken de,elemanına parayı kontrol etmesini gizlice işaret eder.Bunun üzerine Molla Ali: -Yeni,yeni;gıcır,gıcır Rus Panganotları …derken aralarındaki masa üstüne Mişon’un elemanı tarafından birkaç deste para fırlatıldı.Mişon bir desteyi eline aldı,güleç yüzü birden asıldı,adamından olumsuz işareti alınca da hiddetle bağırdı:
-Ali!..Sen benimle dalga geçersin? Yoksa kaç yıllık alver arkadaşını kazıklarsın?Ne edersin?Bu paralar eski Çarlık parası ,bunlar aylardır geçmez,şimdi bak bu Bolşevik parası geçerli diyerek bir kağıt para uzattı.Molla Ali aldı,ince uzun parmakları ile alt,üst etti.Bu şekildeki parayı ilk defa görüyordu.Kendisi ve adamları şok olmuşlardı,kimseden bir ses çıkmıyordu.Sinirli bir şekilde ayağa kalktı,elindeki Bolşevik parasını geri vermek için uzattı.
-Sende kalsın, ihtiyacın olacak,dedi,Mişon.Bunun üzerine elindeki pisliği atar gibi ,parayı yere bıraktı.Dükkanı kızgın bir şekilde terk ettiler.Daha sonra diğer esnaflara sordular ,aynı cevap aldılar.Durumlarını resmi makamlara anlatmak istediyseler de,bu kadar çok paraya sahip olanları Sibirya’ya sürüldüğünü duyunca vazgeçtiler ve derhal orayı terk ettiler.Hınçlarını atlarından alacaklarmış gibi,uzun süre koşturdular,gür bir ormana gelince yavaşladılar ,oraya daldılar ve uygun bir yerinde kamp kurdular.Malları,paraları ,Hayalları duman olmuş,uçmuştu.Şimdi de Sibirya’ya sürülme tehlikesi vardı.Heybelerden paraları bir yere boşalttılar yığın haline getirdiler ve yakmaya çalışırken Molla Ali’nin ellerinin ilk defa titremeye başladığı ve bu ,ölünceye kadar sürdüğü söylenir.
Yemeklerini yedikten sonra her biri bir tarafa uzandı. Yorgundular, moralleri bozuktu, konu komşuya ne diyeceklerdi? Eşlerinin çocuklarının yüzüne nasıl bakacaklardı? Kendilerini çekemeyenlerin, dalga geçmelerine nasıl göğüs gereceklerdi? Bu duruma en çok üzülenler, Veysel Pehlivan ile Deli Ali(Durmuş) olmalıydı.Gece yarısından sonra Veysel Pehlivan ateşin başına oturmuş sigara içiyordu.Ali Durmuş,yanına gidip oturdu.O’da bir sigara yaktı,bir nefes çektikten sonra:
-Veysel!..Aklıma bir fikir geliyor,ama Ağa’ya açamıyorum,sen ne dersin? Önce sana danışmak isterim. O kâfirin hakaretler, içimi sızlattı, yaramın üzerine tuz, biber ekti. Gidip o dükkânı yağma edelim, sonra da yakalım. Ne dersin? Bunun üzerine Veysel Pehlivan:
-Ben de aynı şeyleri hissettim. Babamın bu kadar küçük düşürüldüğünü hiç görmedim. Bize hep doğruyu, helâlı, haramı öğretmiş bir imama, gel hırsızlık yapalım, nasıl deriz? Bilmiyorum. Bunun üzerine, Ali Durmuş:
-Bize de çok haksızlık yaptılar, geçmeyen paralar ile malımızı elimizden aldılar, bunların çoğu Müslüman, bazıları da imamdı. Bunların yaptığı hırsızlık değil mi? Bu konuşmalar üzerine Molla Ali de uyanmış, konuşmaları da duymuştu. Yattığı yerden:
-Elbette onlarınki de hırsızlıktır.Konuşmalarınızı duydum.Aferin ola Deli,!..Kedi olalı,nihayet bir fare tuttun.Hadi şimdi rahat uyuyalım,sabah ola,hayır ola.Uyanmış kişiler rahat bir uykuya daldılar.
Ertesi sabah çorbalarını içerken,babasının,kardeşinin ve eniştesinin biraz daha neşeli olduğunu gören Rıdvan Pehlivan,yanında oturduğu babasına dönerek:
-Hayırdır!..Geçmeyen Rus Manatları,yanınca sabaha kadar geçerli hale mi geldi? Diye babasına şaka yollu takıldı.Bunun üzerine babası da:
-Benim damat gece yarısı bir fikir attı,ortaya.Bu,karanlık dehlizden çıkmaya çalışan bize açılan bir penceredir,yeter ki plan ve disiplin içinde hareket edelim.Diye konuşmaya başlayınca herkes merakla tek kulak oldu.Molla Ali planı açıklayınca ve olabilirliğine kanaat getirilince,az önceki karamsar havanın yerini,mutluluk ve iyimserlik aldı.Toplantı bittiğinde,herkes Deli Ali’yi tebrik ediyor,sarılıp yanaklarından öpüyorlardı.
Plan gereği,o gün atlarını tımar ettiler,nalları ve koşum araç gereçleri gözden geçirerek yıpranmış olanları onardılar,daha sonra da dinlenmeye başladılar.Gece yarısı kalktılar ,karınlarını doyurduktan sonra atlarını terkilerine bağladılar.Molla Ali ,oğlu Rıdvan ile Çilo İlyas birinci grup olarak ileri gidip ; orada kamp kuracak ve bekleyecekler.Ali Durmuş yönetiminde ki ikinci grup da Mişon’un mağazasına arka bahçeden girecekler ,yeteri kadar manifaturayı atlara yükledikten sonra ,dükkanı ateşe verip oradan derhal ayrılacaklar ve kendilerini beklemekte olan birinci gruba malları teslim edip dinlenmeye çekileceklerdi.Grup üyeleri birbirlerine başarı dileyerek yollarına koyuldular.İkinci grup ,işlerini tamamlamış son sırttan dükkanın yanışını seyrettiklerinde daha gün doğmamıştı,ama gönüllerine umut ve aydınlık doğmuştu.Kuşluk vakti sözleştikleri yere ulaştıklarında ,arkadaşları ile sevinç yumağı oluşturdular.
Hala daha tehlikeli bölgede sayılırlardı, mallar birinci grubun atlarına yüklendi.Birinci grup Şavşat’a doğru yol alırken ,ikinci grup da atlarını otlatıp dinlenmeye başladılar.Ertesi günü akşamı da İmerhev’de bir akrabalarında buluşmayı kararlaştırdılar.
Planladıkları gibi,kazasız,belasız akrabalarında buluştular,orada ihtiyaçlarını giderip birkaç gün dinlendikten sonra; yüklerini atlara bölüştürerek ,tekrar yola çıktılar.Şavşat sınırına geldiklerinde de birinci grup Şavşat ,ikinci grup da Ardanuç tarafına gitmeye başladılar.
Her grup, şehir merkezinde tanıdık dükkanlara malları dağıttı,eşlerine ,çocuklarına ve dostlarına yeterli urba almayı da unutmadılar,.Hayvanlarını kendilerine teslim eden aileler ile kendileri için de bir miktar para aldılar,.Her dükkana ne kadar mal verdiklerini ne kadar para aldıklarının listesini de yaptılar.Daha sonra Kontrom’da aynı odada toplandılar,hesapları gözden geçirdiler,iyi para kazanmışlardı.Başlarından geçen olayları,hiç kimseye söylenmemesi için birlikte yemin ettiler.Ancak onlara o toplantıda hizmet eden Ali Durmuş’un eşi Mahbup hanım ,konuşmaları kapı arkasından duymuş,O’da yıllar sonra kızı Altun Çelik’e anlatmıştır.
Alvercilerimiz ,paralarının alınacağı günleri beklerken;bir kısmı askere alınır,çünkü o tarihlerde Birinci Dünya Savaşı bitmiş,İngilizler,Fransızlar,İtalyanlar,Yunanlılar ve Ermeniler;Anadolu’nun bağrından daha büyük parça koparmak için adeta yarışa girmişlerdi.Ezelden beri hür yaşamasını bilmiş Türk Ulusu,Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde toplanıp, bu işgalcilere hadlerini bildirecekti.İşte şimdi de daha başka bir mücadele işine girmişlerdi.Genel Seferberlik ilanı ile alacaklar da buharlaştı.Artık istek ve arzular daha başka baharlara erteleniyordu..
Fevzi Durmuş
“”ORDA BİR KÖY ANILARI-2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.